Ruşen Çakır, Sunuş, s. 9-11
Yakın zamana kadar Türkiye'nin en önemli gündem maddesi Kürt sorunuydu. Yıllarca süren çatışmalarda nice can, mal, moral ve enerji kaybedildi. Artık çatışma ortamı büyük ölçüde ortadan kalktı denebilir. Fakat sorun çözülebilmiş değil ve nedense ülke gündeminde hak ettiği yeri alamıyor, belki de almasına izin verilmiyor. Dolayısıyla Güneydoğu'yu ve Kürt sorununu araştırmaya, incelemeye, tartışmaya yönelik ihtiyaç dün olduğu gibi bugün de sürüyor.
Metis Yayınları olarak Siyahbeyaz Dizisi'nde önce Biz ve Onlar (Şengün Kılıç, 1992), ardından Dağdakiler (Kadri Gürsel, 1996) ve nihayet Mehmedin Kitabı (Nadire Mater, 1999) ile sorunun değişik boyutlarını, doğrudan onu yaşayanların tanıklıklarıyla ele almıştık.
Siyahbeyaz Dizisi'nin 2001 Şubat ayında başlayan yeni döneminde de Güneydoğu ve Kürt sorununu bütün yönleriyle ele alma kararlılığımızı peşpeşe çıkan Derin Hizbullah (Ruşen Çakır, Mart 2001), Erbakan'ın Kürtleri (Fehmi Çalmuk, Nisan 2001) ve Batman'da Kadınlar Ölüyor (Müjgân Halis, Mayıs 2001) ile gösterdiğimizi düşünüyoruz. Elinizdeki kitap, hem bu üç kitabın devamı, hem de bundan sonra yayımlanacak olan konuyla ilgili diğer kitapların –ki şu anda bitme aşamasında iki çalışma var– öncüsü durumunda.
Güneydoğu'yu yakından takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak 15 yıl boyunca defalarca bölgeye gittim. Fakat birçok meslektaşım gibi, bir nevi "savaş muhabirliği" yapmadım. Daha çok kent merkezlerinde bulundum; öncelikle İslamcılar olmak üzere, yasal faaliyet yürüten kişi ve kurumlarla temas içinde oldum.
En gergin, kanlı günlerde dahi bölgede sivil bir hayatın tohumlarını atanlar vardı. Aslına bakılırsa çılgıncaydı yaptıkları: Her şey, ama her şey çatışmaya endekslenmişken çevreyi korumaya, tarihsel mirasa sahip çıkmaya çalışıyorlardı. Yalnızca "insan hakları" değildi gündemde olan; kadın hakları, tüketici hakları etrafında da örgütleniliyordu. Azınlıkta kalsalar da birtakım gençler "düz politik" olmayan kültür ve sanat faaliyetleri yürütmek istiyordu. Kafeler açılıyor, müzik grupları kuruluyordu.
Bütün bunlar beni hep heyecanlandırdı ve sevindirdi. Bir gazeteci olarak esas yazılması, anlatılması gerekenin bunlar olduğunu düşündüm. Ve bu kitabı oluşturma fikri doğdu. Açık söylemek gerekirse, kitabınkiyle onu hazırlayacak kişinin adı eşzamanlı olarak şekillendi kafamda: "Güneydoğu'da Sivil Toplum, yazarı Şeyhmus Diken."
Kendisini yıllardır tanırım. Dostumdur. Bölgeyi tanıyıp anlama çabamda katkıları çoktur. Sanıyorum onu benim gibi "Güneydoğu'nun muhtarı" olarak görenlerin sayısı da çoktur. Çünkü kitaptaki söyleşilerde de göreceğiniz gibi, bölgenin en önemli sivil toplum faaliyetlerinden çoğunda Şeyhmus'un dahli, katkısı, enerjisi vardır. Diğer bir deyişle o "Tek başına bir STÖ" (Sivil toplum örgütü)dür.
Şeyhmus önerimi büyük bir heyecanla kabul etti ve hemen kolları sıvadı. Önce görüşülecek kişi ve kuruluşları kararlaştırdık ve çalışmanın "Güneydoğu'da Sivil Toplum" yerine "Güneydoğu'da Sivil Hayat" başlığı taşımasının uygun olduğuna karar verdik. Çünkü bölgenin olağanüstü şartları nedeniyle klasik STÖ'ler çok azdı, olanlar da baskı, engelleme ve yetersizlikler nedeniyle fazla etkili olamıyordu. Buna karşılık birçok meslek kuruluşu, üyelerinin hak ve talepleri için çalışma yürütmenin ötesinde birer STÖ gibi çalışıyordu. Aynı şekilde, mütevazı amaçlarla kurulmuş bir dizi örgüt, siyasal ve toplumsal dertlerle uğraşmak zorunda kalıyordu.
Kitabı hazırlarken, Diyarbakır'a kilitlenip kalmamaya, siyasetle doğrudan bağı olmayan alanlara da uzanmaya ve mümkün olduğunca farklı görüş, perspektif ve deneyim sahipleriyle görüşmeye çalıştık. Görüşmelerin tümü Şeyhmus Diken tarafından gerçekleştirildi. Lezgin Yalçın, bunların bilgisayar ortamına aktarılmasında yardımcı oldu. Fotoğraflar için Ramazan Yavuz ve Manuel Çıtak'ın arşivinden yararlandık.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti lokalinde, bellibaşlı STÖ temsilcilerinin katılımıyla kapalı devre bir yuvarlak masa tartışması düzenledik. Burada, Şeyhmus Diken yaptığı görüşmelerin genel bir değerlendirmesini yaptı. Ardından temel soru ve sorunlar tartışıldı. Bu toplantının tam metnini de kitabın sonunda yayımladık.
Konrad Adenauer Vakfı'na katkıları için teşekkür ediyor ve kitabı, en zor zamanlarda barışı, kardeşliği savunan usta sivil toplumcu Felat Cemiloğlu'na hediye ediyoruz.