Önsöz, s. 5-8
"Elyazmaları yanmaz!" Mihail Bulgakov'un Usta ve Margarita adlı romanındaki bu sözlerin doğru bir kehanet olduğunu zaman gösterecekti. Sovyet Rusya entelijensiyası için kuşaklar boyu sanki bir umut formülü haline geldi bu sözler: Yazılanlar yine dönecektir bize, düşünce öldürülemez.
Kültürümüzün tarihi, Bulgakov'un yazdıklarını doğrulayacak kimi eşsiz örnekler sunar. Vasili Grossman'ın etkileyici romanı Yaşam ve Yazgı, daha Kruşçev zamanında yazarın elinden zorla alınmıştı. Elyazmasının tüm kopyalarına el konulduğu sanılmaktaydı. Üstelik o günlerin baş ideologu [Suslov], mutlak bir inançla, bu yapıtın daha iki yüzyıl yayımlanmayacağını söyleyebilmişti yazara.
Gerçekten de Grossman, romanının yayımlandığını görecek kadar yaşamadı. Buna karşın, Suslov daha hayattayken, yani 1980'lerin başında, Grossman'ın elyazmasının imha edilmekten gizlice kurtarılmış bir kopyası yurtdışındaki yayıncıların eline geçmişti ve 1987 yazında Moskova'da çıkan Oktyabr dergisi, romanı sayfalarında yayımlama niyetinde olduğunu açıkladı. "Elyazmaları yanmaz!"
Bu durum, büyük bölümü çok önceleri, Brejnev zamanında yazılmış olan elinizdeki kitap için de bir ölçüde geçerlidir. Nisan 1982'de, tam kitabımı bitirdiğimi düşünüp okunması için dostlarıma verdiğim sırada tutuklandım. Böylece Brejnev döneminde hapiste yatarken, Andropov döneminde serbest bırakılıp bırakılmayacağıma karar verilmekteyken ve insanlar Moskova mutfaklarında Çernenko'nun ne kadar ömrü kaldığını tartışırlarken, elyazmalarım benim bilmediğim kanallarla birkaç yayınevine girip çıkıyor ve bu yolculuk, Gorbaçv zamanında, New Left Review (en beğendiğim ve saygı beslediğim dergilerden biri) yayın yönetmenlerinin ellerinde son buluyordu.
Bu beş yılda SSCB'de, salt dört Genel Sekreter'in gelip geçmesiyle sınırlı kalmayan değişimlere tanık olundu. Toplumsal durumun değişmesiyle birlikte, önceki kuşaklar için "istikrar" ne denli doğalsa, değişimleri o denli doğal karşılayan yeni bir kuşak belirdi. Kitabımın ilk bölümlerini yazdığımda, ülkemizde "Avro-komünizm"e karşı yoğun bir propaganda kampanyası yürütülmekteydi; gazeteler Brejnev'in aklına ve edebi yeteneğine övgülerle doluydu ve sarhoşluk, moral bozucu resmi gerçekliğe karşı izin verilen tek protesto biçimi durumunu almıştı. Durgunluk devri, sarhoş uyuşukluğu devriydi.
Beş yıl geçip de Britanyalı dostlarımdan Düşünen Sazlık'ın yayımlanmak üzere olduğunu öğrendiğimde, duyduğum sevinç yalnızca kendi adıma değildi. SSCB'deki gerçek değişiklikler, ülkemize gösterilen ilgiyi, ülkemiz hakkındaki kitaplara duyulan talebi canlandırmıştı. Bu değişikliklerin toplumsal ve politik temeli ne olursa olsun, doğrudan halkın yaşamında yansımaktadır. Eskiden yasaklanmış kitaplar yayımlanıyor, aykırı fikirler tartışılıyor. Solcu grupların açıkta çalışmalarına izin veriliyor. Bu gruplar Ağustos 1987'de kendi başlarına, Sovyetler Birliği'ndeki sol kanadın tümünü kapsayan bir dernek olan Sosyalist Kamu İşçileri Kulüpleri Federasyonu'nun (FSOK) kurulduğu bir konferans bile toplayabildiler. Ekim ayında bu Federasyon'un temsilcileri, resmi haber ajansı Novosti'nin binasında Sovyet ve yabancı gazetelere açık bir basın toplantısı düzenleyebildiler ve aynı ayın sonunda, Leningrad'da edebi ve politik samizdat(*) yayımlarının yöneticilerinin katıldığı açık bir toplantı yapıldı; o toplantıda resmi basının muhabirleri de hazır bulundu.
İzvestiya, resimleri yakın zamanlara dek "Batı kültürünün çürüyüşü"nün örneği sayılan gerçeküstücü Salvador Dali'yle yapılan bir görüşmeye yer verdi. Puşkin Meydanı'ndaki metroda, "Absurd Tiyatro"nun Fransız temsilcilerinin oyunlarını sahneleyen avant-garde Skazka Tiyatrosu'ndaki temsillerin biletleri satılmakta. Kısa bir süre öncesine değin düşünülmesi bile olanaksız olmasına karşın, tüm bunlar gündelik yaşamın parçası haline geliyor. FSOK'a katılmış olan "Dolaysız Konuşma" kulübünün şairleri, "Stalin'in evladı" SSCB Yazarlar Birliği'nin şimdiki yapısının temelden değiştirilmesini istediklerinde kimse şaşırmıyor. Öğrenciler, sürgünde ölen şair ve oyun yazarı Aleksandr Galiç'in itibarının geri verilmesi çağrısı yapan bir dilekçeye imza topluyorlar. Merkez Televizyonu temsilcileri, gayri resmi grupların toplantılarını filme alıyorlar.
Olup biten bu değişiklikler, pek çok insana gerçekleşmesini asla ümit etmedikleri bir mucize gibi geliyordu. Ama tarihte mucizeler yoktur. Kasım 1987'de, yani Moskova Parti Komitesi Birinci Sekreteri'nin [Boris Yeltsin] düşüşü gerçek bir politik krizle sonuçlandığı zaman kendimizi buna ancak inandırabildik. Bu komitenin genel kurulunda konuşmacılar, eski liderlerini, Stalin'in tasfiyeler dönemine özgü belagat yöntemlerine başvurarak, akla gelebilecek her türlü günahla suçladılar. Pravda'daki raporu okuyan milyonlarca insan, toplantıya katılan pek çok kişinin konuşmalarının altında gerçek bir Stalinist tehdidin yattığını hissetti.
Vatandaşların politik gelişmelerle ilgili bilgiye ulaşma haklarının tanınmasıyla ilgili ve eksiksiz bir sadakatle kaleme alınmış bir mektup için sokaklarda imza toplayan FSOK militanları, kendilerini milis tarafından tutuklanmış buldular. Federasyon'un önde gelen unsurlarından Toplumsal İnisiyatifler Kulübü'nün (KSİ) bir toplantısı, tam televizyoncular toplantıyı filme alırken dağıtıldı. Kulüplerin kimi eylemci ve önderleri gölge gibi izlenmekten yakınmaktaydılar.
Kasım sonuna gelindiğinde durum elbette istikrara kavuşmuş ve Sol kulüplerin etkinlikleri olağan akışına yeniden girmişi. On beş günlük krizin ardından glasnost rayına oturmuştu. Solcuları yeniden yeraltına inmeye zorlama ya da politik alandan "dışlanmış kişiler" durumuna getirme girişimi başarıya ulaşmamıştı. Bununla beraber, Kasım krizi, işlerlikteki süreçlerin çelişkili niteliğini, Stalinci güçlerin direnişini ve demokratik inisiyatiflere karşı çıkmaya hazır olduklarını bir kez daha kanıtladı.
Yeltsin olayına bağlı gelişmelerden birkaç gün önce, Moskova'daki Financial Times muhabiri Patrick Cockburn, entelijensiyanın ülkemiz yaşamındaki etkisinin, göründüğü kadarıyla, "tam da çoktandır tanınmamış bir ifade özgürlüğünü büyük oranda elde ettikleri an azalmasının olası olduğunu" yazıyordu (3 Kasım 1987). Aslında Sovyet halkının eğitim düzeyi ile politik bilincindeki artış son yıllarda hissedilir ölçüde hızlanmıştı. 1980'lerin ortasındaki Sovyetler Birliği, artık Stalin, hatta Kruşçev dönemindeki Sovyetler Birliği değildi. Toplumda tüm Brejnev dönemi boyunca süren köklü modernleşme, gerçekte, Gorbaçov'un perestroyka'sının en önemli toplumsal önkoşullarından birisini oluşturuyordu. Ama, hiç de Stalinist geçmişin tümüyle aşıldığı anlamına gelmez bu. Eskiden olduğu gibi, bugün de ülkemizde yalnızca Brejnev dönemindeki duruma değil, olabildiği kadarıyla Stalin zamanındaki duruma da geri dönmeye meraklı olan etkili güçler vardır. Toplumda süregitmekte olan mücadele, önemli bir ölçüde, geleneksel otoriter "değerlere" seslenen gruplarla sosyalist demokrasinin destekçileri arasında geçen bir kültürel kapışma biçimini alıyor. Bu koşullarda "entelijensiya faktörü," önceden olduğu gibi, Sol'da çok önemli bir rol oynamakta. Toplum ve onunla birlikte kültür de değişiyor. Yeni sorunlar ve yeni olanaklar ortaya çıkıyor. Ancak, otoriter ve bürokratik yapılara geleneksel biçimde düşman kalıp, demokratik ve sosyalist ideallerin koruyucusu olarak öne çıkan Rusya'nın radikal entelijensiyasının misyonunun, tamamlanmaktan uzak olduğu apaçıktır.
Radikal bir gelecek tasarımı olmadan devrimci pratik olamaz. Böyle bir tasarım da, sonuçta, yeni bir politik kültür gelişmeden, toplumsal bilinçte bir değişme olmadan olanaksızdır. Bu görevi tek başına politikacılar ile toplumsal eylemciler başaramazlar. Yazarlardan, oyun yazarlarından ve şairlerden yardım görmeden kavgalarını kazanamazlar.
Toplumun yanı sıra entelijensiya da değişiyor. Kültürün geleceği ülkenin geleceğidir. Bu ülke özgür olsun diye, Rusya'nın en iyi insanlarından oluşan birçok kuşak, emeklerini ve yaşamlarını feda ettiler. Şimdiki sosyalist demokrasi hareketinin alacağı bir yenilgi sırf bizim toplumumuz açısından bir felaket olmakla kalmayacak, ayrıca tarihsel değerleri, sürekliliği ve gelenekleriyle tüm Rus kültürünün de yıkılışı anlamına gelecektir. Bu mücadelenin sonucu asla yalnızca entelijensiyaya bağlı değildir; ama tıpkı eskiden olduğu gibi entelijensiya, önemli bir rol oynamak zorundadır.
(*) SSCB'de yayımlanan yasadışı yayınlara verilen isim; yeraltı yazını. (ç.n.) Yukarı