| ISBN13 978-975-342-096-9 | 13x19,5 cm, 280 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Nermin Abadan-Unat, “Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın”, 8 Mart 2000 Fatmagül Berktay Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın başlıklı yapıtında, Hıristiyanlık, Musevilik ve İslamda kadının statüsünü karşılaştırmalı bir yaklaşımla ele almaktadır. Aslında bir doktora tezi olan bu çalışma, konusu gereği felsefe, teoloji, sosyoloji, antropoloji, arkeoloji, sanat tarihi, etimoloji, siyaset bilimini kapsamak üzere disiplinlerarası bir çerçevede irdelenmiştir. Berktay tektanrılı üç dinin her birinde kadının ikincilliğinin doğal olarak kabul edildiğini, dolayısıyla bedeninin denetiminin de meşru olduğunu ayrıntılı metin analizleri ile ortaya koymaktadır. Berktay bu dinleri incelerken Durckheim, Weber, Gaertz, Turner gibi toplumbilimcilere başvurduğu gibi, dinin siyaset alanındaki etkisini Fransız filozof Foucault'nun geliştirdiği bilgi/iktidar söylemi ile çözmeye çalışıyor. Tüm tektanrılı dinlerin kutsal metinleri ele alınınca şu ortak fikirler belirmektedir: Erkekler rasyonel zihinsel yetenekleriyle dünyayı düzene sokarken, kadınlar türün yeniden üretilmesi işlevini üstlenirler. Her iki işlev önemli olmakla beraber, erkeklerin işlerinin daha üstün olduğu varsayılır. Başka bir ifade ile erkekler ölümsüz kültür ürünleri yaratırken, kadınlar olumlu bedenler yaratmakla daha "aşağı" bir iş yapmış olurlar. Bu saptama bizi her üç tektanrılı dinde "Tanrı"nın cinsiyet sorusuna götürmektedir. Acaba bu alanda anlamlı bir değişme oldu mu? Kuşkusuz evet! Eski çağlara dönüldüğünde kutsal gücün hep kadınlar tarafından simgelendiği görülür. Başlangıçta hep bir "Ana Tanrıça" vardı. Bu efsaneler yürürlükte kaldığı sürece kadının ekonomik ve siyasal konumu da erkeklere yakındı. Dönüm noktası, tarımın erkeklerin egemenliğine geçmesine rastlar: Antropologlar saban tarımı ile babasoyluluk ve ataerkil toprak mülkiyeti arasında yaşamsal bir ilinti olduğunu kanıtlamış bulunuyorlar. İşte bu dönemde yaratılış efsanelerinde de önemli bir değişiklik göze çarpmaktadır. Artık dünya tek başına doğurganlık ve bereketin simgesel sayılan Gaia tarafından değil, mitolojide değişik işlevler üstlenen tanrılar tarafından yaratılmaktadır. Eski Mısır'da rahipler tarihi yeniden yazmaya koyuluyor ve kadın tanrıçası İsis'in yerine erkek Echnaton'u geçiriyorlar. Böylece erkek egemenliğini pekiştiren ideolojide, cinsiyet rolü, erkekler lehine belirleyici oluyor. Tektanrılı dinler yaygınlaşınca bu eğilim çok açık görülüyor: Hıristiyanlığın kutsal kitabında ("Tekvin-Yaratılış-Genesis") tanrının Havva'yı Adem'in kaburgasından yaratması suretiyle anlatılmaktadır. Kuran'da Havva'nın yaratılmasına ilişkin bir anlatının bulunmamasına karşın, kadının eğri bir kaburgadan yaratıldığı, dolayısıyla da başıboş bırakılmamasını isteyen Peygamber'in hadisi genel bir kabul görmektedir. Eski Ahit'te ise kadın "noksan" bir yaratık olarak betimlenmektedir. Üç tektanrılı dine dayanan hukuki düzenlemeler ve bu düzenlemelerde kadına karşı uygulanan ölçekler göz önünde bulundurulunca, Carol Delaney'nin şu saptamasını haklı bulmamak elde değil. Delaney'ye göre bütün tektanrılı sistemler, aslında kadının gücünün gaspedilmesi, kanalize edilmesi ve denetlenmesi çabası olarak özetlenebilir. Berktay, yapıtının son bölümünde, çağdaş köktendincilik akımlarının içeriğini araştırmakta, bu amaçla ABD'de Protestanlık içinde hızla güç kazanan Yeni Hıristiyan Sağ'ı ve ona bağlı olarak gelişen "Hıristiyan Ev" kavramını sorgulamakta, bu akımı İran'daki İslam Cumhuriyeti'nin ana fikirleri ile kıyaslamaktadır. Her ikisinde de, bireysel özgürleşme yerine, cemaatleri normatif düzenlemeleri egemen kılma arzusu yatmaktadır. Şu kadar ki, laik bir devlet olan ABD'de köktendincilik kadınlar için bir "seçenek" iken, İran'da kadınlar için "kader" olmaktadır. Sonuç olarak tektanrılı dinlerin üçünde de kadınların siyasal iktidarın baskısı altında kaldığı görülmektedir. Bu baskılardan kurtulmanın yolu, yazara göre artan bir bilinçlilikle kutsal metinlere daha eşitlikçi bir yorum getirmek ve direnmekte saklıdır. Bunun ön koşulu, kanımca ancak bir tek yasal düzenleme ile gerçekleşebilir: Laiklik. Ne var ki günümüzde İran, Cezayir, Sudan, Suudi Arabistan gibi ülkelerin dinsel kaynakların yeniden sorgulanmasını mümkün kılan özgürlük ortamı olmadığı gibi, laiklik en fazla nefreti üzerine tolayan ilkedir. Bu beklenti gerçekleşmese bile Berktay yapıtında din/iktidar, din/toplumsal cinsellik ve din/felsefe ilişkilerini irdelemek suretiyle çok güç bir konuya el atmış bulunmaktadır. Kitabı, kapsamlı, bilimsel ve ayrıntılı kaynakları nedeni ile temel bir ana kaynak olacaktır. |