Uğur Zengin, "Dünyaya 'doygunluk hissi' satmalı!", evrensel.net, 19 Aralık 2024
Kapitalizm, insanı ve doğayı kâr adına ele geçiriyor. İlaç ve gıda endüstrisi birbirini besleyerek kârlılık devresini güçlendiriyor. Hangi gıdaların üretileceğine, nasıl dağıtılacağına ve pazarlanacağına muazzam güce sahip gıda tekelleri karar veriyor. Gıda pişmiyor, gıda ‘yapılıyor’. Küresel olarak artık beslenmenin yüzde 75’i yalnızca 12 bitki ve beş hayvan ile sağlanıyor.
Geleneksel gıdaların yerini ne aldı? Yiyeceklerde en çok kullanılan yapay aromalardan biri olan vanilya aroması sahte bir form, petrokimyasallardan veya talaştan kimyasal olarak elde ediliyor. Tereyağı tadı olan yiyecekler tadını içinde yüzde 0.02 oranında bulunan “tereyağı özütü”nden alıyor.
Food Ingredients (Gıda Bileşenleri) fuarında gıda şirketleri sattıkları ya da kullandıkları kimyasal katkı maddelerinin insanlara yönelik gıdaların yanı sıra başka birçok üründe kullanıldığıyla övünüyordu: Sinek ilaçları, oda spreyleri, dolgu macunları, deodorantlar, bilgisayar kasaları, çiziklere karşı dirençli araba kaplamaları, boyalar, tutkallar…
Ancak bununla sınırlı değil. Yediğimiz bu ‘şeyler’ bizi kendilerine bağımlı kılıyor. ABD’de toplumun aldığı kalorinin yüzde 67’si aşırı işlenmiş gıdalardan geliyor. Kelimenin gerçek anlamıyla “doygunluk” hissini insanların elinden almayı amaçlıyor.
Bolluk ve Açlık
“Çöp”leri üreten küresel şirketler en çok çocukları hedefliyor. Dünyada 1 milyar insan obez. Çocuklarda ve ergenlerde obezite oranı 1990’dan bu yana dört katına çıktı. Türkiye’de obez çocuk oranı sadece 10 yıl önce yüzde 8.3 iken bugün yüzde 10. Çocukların yüzde 15.7’si fazla kilolu. Türkiye’de 15 yaş ve üstü kadınların yüzde 23.6’sı obez ve yüzde 30.9’u ‘obez öncesi’, erkeklerin ise yüzde 16.8’i obez ve yüzde 40.4’ü obez öncesi durumda. Obezite, kalp hastalığı, tip 2 diyabet ve bazı kanserler dahil birçok ciddi sağlık sorununun oluşma riskini artırabiliyor.
Peki, kapitalizm ne yapmalı? Dünyaya ‘doygunluk hissi’ satmalı! Johann Hari’nin, “Sihirli Hap” başlıklı kitabında yeni zayıflama ilaçlarına ilişkin kazıdığı literatür, bizi uluslararası ilaç tekelleri Nova Nordisk ve Eli Lilly başta olmak üzere ilaç tekellerinin kazdığı kuyuya yaklaştırıyor.
Nova Nordisk 371 milyar dolar, Eli Lilly 740 milyar dolarlık piyasa değeri olan iki ilaç tekeli. Nova Nordisk’in piyasa değeri 5 yılda yüzde 292, Eli Lilly’nin aynı dönemde yüzde 527 arttı. Ozempic’in ve halefi olan Wegovy sayesinde ‘obezite satışları’ 2023’e kadar geçen iki yılda beş kat artarak 5.5 milyar dolara çıktı.
2022 yılı şirketler için dönüm noktası oldu. İki şirketin diyabet için ürettiği ilaçları kullananların zayıfladığı fark edildi. İlaçta yer alan Glukagon Benzeri Peptid-1 (GLP-1) vücuda iğne yoluyla zerk edildiğinde -anlaşılan o ki- agresif biçimde çalışıyordu.
Mideniz Bir Çöpe Dönüşüyor
İlaçların geliştirilmesinde rol oynayan ve Hari’ye konuşan Carel Le Roux GLP-1’in bağırsakların çalışma ve boşalma hızını azalttığını, besin ve atıkların midenizde daha uzun süre kalmasını ve çıkışlarını zorlaştırdığını söylüyor. Midenin dibindeki kapakçık yeterince hızlı açılmıyor; hava ince bağırsağa gidemiyor ve geğirme başlıyor. İlaç böylece aşırı doygunluk hissi yaratıyor ve daha fazla yiyemeyeceğinizi düşünüyorsunuz.
GLP-1’i keşfeden Daniel Drucker, GLP-1 agonistlerine diyabet ilacı olarak ruhsat verildiğinden bu yana 18 yıl geçtiğini ve milyonlarca insanın bu ilacı kullandığını, güvenlik riski bulunmadığını söylüyor.
Ancak büyük problem burada başlıyor. Bu ilaçlar, kontrolsüz biçimde diyabete karşı değil, ‘fazla kilolara karşı’ kullanılıyor. Tip 2 diyabeti olmayan, bu ilaçları kullananlar için aynı veri tabanı yok.
Anlaşılıyor ki bugünlerde bu ilacı zayıflamak için kullananların sarkan yüzleri ya da kalçalarıyla daha fazla ilgileniyor. ABD’de “Ozempic yüzü” ya da “Ozempic poposu” olarak bilinen çökük suratlar furya halinde yüzüne ya da kalçasına dolgu malzemesi enjekte ediyor.
Kanser Riski Büyük
Avrupa Birliği’nin ilaç düzenleme kurumu (Avrupa İlaç Ajansı) tarafından yapılan araştırma “sihirli hap”ların tiroit kanseri olma riskini yaklaşık olarak yüzde 50 ila 75 oranında artırdığını ortaya koyuyor. Risk daha fazlası.
Ya da artık dolgulu yüzünüzü göremeyecek duruma gelebilirsiniz. Çünkü Güney Danimarka Üniversitesinin (SDU) yakın zamanda yayımladığı iki bağımsız araştırma, Ozempic kullanımına bağlı olarak kan akışının bozulması sonucu optik sinirde hasar ve bir gözde ani görme kaybı oluşabileceğini ortaya koydu. Ya da Avrupa İlaç Ajansının ilacın bazı insanlarda intiharı ve kendine zarar verme düşüncelerini artırmasının mümkün olduğuna ilişkin uyarısı… Eli Lilly bu konuda yorum yapmıyor.
Ozempic gibi kilo verme ilaçlarına olan talep, uyku apnesi ve kardiyovasküler hastalık gibi rahatsızlıkların teşhislerini de artırıyor.
Beyne Etki Eden Birkaç Miligram
Birkaç miligramlık kimyasal yalnızca sindirim sisteminizle baş başa değil. Sindirim sisteminizi nasıl ‘çöp’e çeviriyorsa, beyninizi de etkiliyor. Bilim insanları çok sık söyler: İnsan beyni dünyada anlaşılması en zor nesnedir.
‘Sihirli hap’ların insan beynine ne yapacağı hâlâ muamma. Hari bu konuda birkaç teori aktarıyor. Birincisi, söz konusu ilaçların ‘beynin ödül sistemini’ baskıladığı, dolayısıyla yemek yemeyi ödül olmaktan çıkardığı. Bu cinsel dürtülerin, spor yapmanın, oyun oynamanın, kitap okumanın da baskılanabileceği anlamına geliyor.
Bir başka riski Dr. Clemence Blouet dile getiriyor: “İlaçların etkilediği bir başka beyin bölgesi de hipotalamustaki arkuat nükleus. Bu bölge anıların işlenmesinde önemli rol oynuyor. Bir ilaçla bu bölgeye uzun süre ciddi biçimde yüklenirsek bu yolakların düzenlenme biçimini, bağlantılarımızı ve bunların diğer sinyalleri algılama biçimini değiştirebileceğimizi tahmin edebiliriz.”
Hari, kitapta literatüre ve bilimsel çalışmalara ilişkin değerli, ciddi ve çok katmanlı bilgi sunuyor.
Şimdi gelelim sunmadıklarına.
İşçilerin ‘Genişleyen Kemerlerine Karşı’ GLP-1
İngiltere’nin İşçi Partili Sağlık Bakanı Wes Streeting, ekim ayında Telegraph’a “Genişleyen kemerler İngiltere için bir yük” başlıklı bir makale yazdı.
‘Sağlık’ Bakanı açıkça işsizlik maaşı alan kişilerin kilo vererek işe girmesi için bu ‘sihirli formülü’ öneriyor ve ekliyordu: “Ülke olarak daha fazla yiyoruz, daha az sağlıklı besleniyoruz ve daha az egzersiz yapıyoruz. Bireylere olan maliyetler açık. Daha sağlıksız ve daha kısa bir yaşam. Obeziteden kaynaklanan hastalıklar, insanların yılda ortalama dört gün fazladan izin almasına neden oluyor, aynı zamanda birçok insan da tamamen işsiz kalıyor.”
Streeting, bir diyabet ilacı ile işçi sınıfını zayıflatmak ve fabrikalara fırlatıp atmak istiyor. O da vatandaşı Johann Hari gibi tarımın ve gıdanın metalaştırılmasını sorun etmiyor. Açlığın bolluk içinde neden çoğaldığının sebeplerini açıklamıyor. Kafa yorduğu şey aksine; sonuçların piyasa lehine, işçilerin aleyhine nasıl şekillendirebileceği. Bugün piyasanın ‘başarısı’, 40 dolara satılabilecek diyabet ilacını 1200 dolara satılan ‘zayıflama’ ilacına evirmesidir. Bu başarı bir yandan ilaca erişebilenlerin hayatına kastederken diğer yandan diyabet hastalarını ilaçsız bırakıyor. Sahte ilaç pazarını büyütüyor. Bu yüzden asıl sorgulanması gereken bireyler değil, piyasa sisteminin kendisidir.
Sosyalist Planlama Şart
İşçi sınıfı gıda denemeyecek çöplerden kaçamıyor. Ağır çalışma koşulları ve hayat pahalılığı krizi gerçekten sağlıklı yemek yapmaya zaman ve imkan tanımıyor. Türkiye’de açlık sınırının aylardır altında kalmış asgari ücretin yarısı her birinde 30 binden fazla ürün olan ‘çöp’lere gidiyor. İş yerlerinde gıda maliyet kalemi olarak görülüyor. Vazgeçilemeyen BigMac’ler aynı zamanda toplumsal formasyonu simgeliyor. Google aramaları ve sosyal medya gösteriyor ki Ozempic ülkemizde yaygınlaşıyor. Burada da doygunluk hissini elimizden alan kapitalizm, sonra doygunluk hissi satıyor.
Eğer sosyalist bir planlama olsaydı -bu değerli kitabın Yazarı Hari’nin aklına dahi gelmeyen en önemli şey bence budur- doygunluk hissi de doygunluk da metalaşmayacaktı. Sosyalist planlama herkesin ihtiyacını karşılayabilir. Sağlıklı ve lezzetli yemeklerin servis edildiği iş yerleri, halk kantinleri olabilir. Televizyon karşısında bağımlılık yaratan hazır yemekler tarih olabilir. Kâr amacından vazgeçildiğinde, yemekler de kimyalar da değişebilir.