Giriş, Kutsal Kâse, s. 11-12
2022 kışındaküresel pandemi nihayet yatışıyor gibiydi, ben de iki yılın sonunda ilk defa bir partiye gittim. Biraz paspal ve güvensiz hissediyordum kendimi, çünkü dünya kapandığından beri yaklaşık on kilo almıştım. Bazıları pandemiden sağ çıkmalarının başlıca nedeninin aşı olduğunu söylüyor, bense aynı şeyi Uber Eats için söyleyebilirim. Partiyi veren kişi Oscar ödüllü bir aktördü ve Hollywood yıldızlarının biz faniler kadar semirmesini beklemesem de en azından hafif göbeklenmiş olacaklarını düşünmüştüm.
Etrafta dolaşırken şaşırıp kaldım. Hiç kimsenin kilo almamış olmasının ötesinde, herkes bir deri bir kemikti. Elmacıkkemikleri belirginleşmiş, karınları sıkılaşmıştı. Sadece aktörler için geçerli değildi bu. Orta yaşlı televizyon şirketi yöneticileri, aktörlerin eşleri ve çocukları, menajerler – birkaç yıldır görmediğim herkes birdenbire Snapchat filtrelerinden geçmiş hallerine dönüşmüştü, daha zayıf ve keskin hatlı.
Eski bir arkadaşıma rastlayınca utançla karışık bir mırıldanmayla, galiba herkesin kapanma sırasında gerçekten de pilatese başladığını söyledim. Arkadaşım güldü. Karşılığında gülmediğimi görünce bana şöyle bir baktı. “Sebebin pilates olmadığını biliyorsun, değil mi?” Yüzüne şaşkın şaşkın baktım. “Gerçekten bilmiyor musun?” dedi.
Dans pistinin kenarında dikiliyorduk, telefonunda bir resim buldu.
Sıskalaşmış parti ahalisi etrafımızda kemikli popolarını sallar ve ikram edilen kanepeleri çaktırmadan geri çevirirken karanlıkta gözlerimi kısarak resme baktım.
Ucunda minicik bir iğne olan açık mavi bir plastik tüp vardı ekranda.
Daha sonra, acaba hayatım boyunca o ânı mı beklemiştim diye soracaktım kendime.
2009 yılının Noel arifesinde Londra’nın doğu kesimindeki bir Kentucky Fried Chicken (KFC) restoranına gitmiştim. Her zamanki siparişimi verdim – bir kova dolusu yağ ve kıkırdak, öyle büyük ki içindekileri saymaya utanıyorum. Tezgâhın arkasındaki adam şöyle dedi: “Johann! Sana bir sürprizimiz var.” Arkada tavukların kızartıldığı yere gitti ve o gün çalışan bütün personelle beraber döndü. Hep birlikte bana kocaman bir Noel kartı verdiler. Kartı açtım. “En iyi müşterimize” hitabıyla başlamış ve kişisel mesajlar yazmışlardı.
Birden moralim bozuldu, çünkü aklımdan şu düşünce geçmişti: En sık geldiğim kızarmış tavuk restoranı bile değil burası.