ISBN13 978-605-316-270-4
13x19,5 cm, 320 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Kaybolan Bağlar, 2019
Sihirli Hap, 2024
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Burcu Gebeş, "Neden Odaklanamıyoruz?", bookinton.com, 28 Mart 2023

Twitter’da dolanıyordum. Yine her zaman olduğu gibi videolarda insanların feveranlarını izliyor, öfkeli yazılarını okuyordum. O gün, birkaç hocam belli saat aralıklarıyla aynı kitabı paylaşıp mutlaka okunması gerektiğini söyledi. İlgimi çekti. Nedir acaba, derken odaklanma sorunuyla ilgili bir kitap olduğunu gördüm. Kendim de dikkat dağınıklığından şikayetçi olduğum için merak ettim ama yazarın çok enteresan bir şey söyleyeceğini de düşünmedim. Biraz araştırma yaptığımda ise yazarın odaklanma meselesine çok farklı bir bakış açısıyla yaklaştığını ve bu konuya dair derin bilgiler edindiğini ayrıca pek çok uzmanla görüşme yaptığını öğrendim.

“Kendi hayatımda Twitter’da –takipçi sayısı ve retweet’ler bakımından– en başarılı olduğum zamanların insan olarak en işe yaramaz olduğum zamanlara karşılık geldiğini fark ettim: Dikkat eksikliği çektiğim, basite kaçtığım, iğneleyici olduğum zamanlardı bunlar.” (s. 89)

Odaklanamıyoruz çünkü izin vermiyorlar

Britanyalı yazar ve gazeteci Johann Hari Çalınan Dikkat: Neden Odaklanamıyoruz? kitabında kendinin de uzun süredir herhangi bir işe odaklanamadığını anlatıyor ve her geçen gün dikkat dağınıklığının arttığını fark ediyor. Bu nedenle dijital bir detoks yapmaya karar veriyor. Önceleri güzel giden bu yoksunluk sonraki zamanlarda zorlanmasına neden oluyor ve Hari kendiyle yüzleşmeye başlıyor. Önce sorunun kendinde olduğunu düşünüyor. Kendini iradesiz olarak görüyor ve suçluyor. Fakat detoks sonrasında görüştüğü uzmanlardan bunun yalnızca bireyi ilgilendiren bir durum olmaktan çıkıp toplumsal bir meseleye dönüştüğünü öğreniyor.

“Çağımızın parolası ‘Yaşamayı denedim ama dikkatim dağıldı’ olabilir mi diye düşündüm.” (s. 16)

Uzun süreli okuma becerimizi kaybediyoruz

Hari, pek çok uzmanla yaptığı görüşmeler sonunda odaklanma probleminin farklı sebeplerine ulaşıyor. Bunlardan biri (en çok ilgilimi çeken) uzun süreli okumanın kaybolması konusuydu. Okumayı çok sevdiğimden uzun süreli okumanın kaybolması meselesi dikkatimi çekti. Özellikle son günlerde e-kitap, sesli kitap gibi seçeneklere artan ilgi nedeniyle araştırmaları çok merak ettim.

Örneğin; Norveç Stavanger Üniversitesinde okuryazarlık alanında profesör olan Anne Mangen, gerçekleştirdiği çalışmalarda, kitaptan okumanın bizi belli bir çizgide okumaya alıştırdığını, bir süreliğine tek bir şeye odaklanmayı sağladığını, ekrandan okumanınsa daha çok bir metinden diğerine atlayarak okumaya teşvik ettiğini ileri sürüyor. Ekrandan okurken göz gezdirme ya da taramaya yatkın olduğumuzu, devamlı bu şekilde okuduğumuzda basılı bir şey okusak bile bunu varsayılan okuma hâline getirdiğimizi söylüyor. (s. 86)

Yine Prof. Mangen, aynı enformasyonu bir gruba basılı kitap hâlinde, diğer gruba ise ekran yoluyla verdiği farklı bir çalışma gerçekleştirmiş. Bu çalışmada bilgileri ekrandan alanların konuyu daha az hatırladıkları ve anladıkları ortaya çıkmış. Prof. Mengen buna “ekran dezavantajı” diyor. Kendimi düşündüğümde buna katıldığımı söyleyebilirim. Gerçekten aynı dönemde üç farklı basılı kitap okuduğum zamanlar oldu. Biraz bir kitabı biraz diğer kitapları okuyordum. Bir nevi “zap” yapıyordum yani. Bu da uzun metin okuma becerimi yavaş yavaş kaybettiğimin göstergesidir belki de.

“Etrafı bugüne kadar yazılmış en iyi kitaplarla çevirili, bol bol zamanı ve okuma arzusu olan zeki bir kadın duruyordu karşımda. Ama bir-iki bölüm okuduktan sonra dikkati arızalı bir motor gibi teklemeye başlıyordu.” (s .84)

Dört bir yanımız tehlikelerle dolu

Yukarıda verdiğim örnek dışında bir sürü sebeple karşılaşıyoruz kitapta. Örneğin; zihin gezinmesinin aksaması, insanları yönlendiren teknolojilerin artışı, zalim iyimserlik, beslenme düzeninin bozulması, hava kirliliğinin çoğalması, hareketin azalması, stres artışı ve daha nice faktörün odaklanmamızı yakından etkilediğini görüyoruz.

Hava kirliği, beslenme düzeni, teknoloji artışı ya da hareketsizlik; takdir edersiniz ki bizim tek başımıza çözebileceğimiz sorunlar değil. Bireyin kendi çabası önemli ama yeterli değil. Yazar kitapta bunun önemini çokça vurguluyor. Çünkü insanlara bunun tam tersi bir bakış açısının dayatıldığını düşünüyor. Yukarıda bahsettiğim “zalim iyimserlik” kavramının bu anlayışın ürünü olduğundan bahsediyor. Örneğin; “stresi biz kendimize baskılıyoruz”, ya da “farklı düşün bir şeyin kalmayacak” gibi bir cümleyi insanlara ilettiğinizde sistemi değil bireyin kendisini suçlamış oluyorsunuz. Tüm sorumluluğu da bireye atıyorsunuz ve bu işe yaramıyor diyor, Hari.

Başka bir örneği de şöyle aktarıyor; “Biliminsanlarının araştırmalarına göre, içinde yaşadığımız kültürde diyet yapıp kilo veren insanların yüzde 95’i bu kiloları bir ila beş yıl içinde geri alıyor. Yirmi kişiden on dokuzu demek oluyor bu. Neden peki? Çünkü ilk başta kilo almamıza yol açan nedenlerin büyük kısmı ıskalanıyor. Sistemik bir analiz yok. Gıda tedarik sistemindeki krizden, etrafımızı önceki nesillerin yedikleri gıdalarla ilgisi olmayan fazlasıyla işlenmiş, bağımlılık yapan gıdalarla çeviren krizden bahsedilmiyor. Bizi fazla yemeye iten stres ve kaygı krizi açıklanmıyor. Bir yerden bir yere gitmek için çelikten bir kutuya sıkışmamız gereken şehirlerde yaşadığımız gerçeğine değinilmiyor.” (s. 155)

Bu alıntıyı özellikle paylaşmak istedim çünkü pek çok kişinin böyle davrandığını düşünüyorum. Bir şeyler değişmeyince kendi irademizi değiştirmeye çalışıyoruz ama başarısız olunca suçu yine kendimize yüklüyoruz. Tam bir kısır döngü içindeyiz.

“Dünya hızlanırken biz nasıl yavaşlayabilirdik?”

Peki tüm bunları nasıl değiştirebiliriz? Johann Hari’ye göre bunu toplumsal düzeyde halletmemiz gerekiyor. Hari, bireylerin odaklanma sorununa çözüm için sivil toplum kuruluşlarıyla çalışılması gerektiğini söylüyor. Hatta ilgili pek çok sivil toplum kuruluşunun ismini kitabın ilerleyen bölümlerinde paylaşıyor. Elbette siyasi liderlerin ya da kanaat önderlerinin de bu hususu ciddiyetle ele alması ve çözüm üretmesi gerektiğini ifade ediyor.

“Bizi daha hızlı yürümeye, daha hızlı konuşmaya, daha çok çalışmaya iten bir kültür içinde yaşıyoruz; üretkenlik ve başarının kaynağının bu olduğu öğretiliyor bize.” (s. 190)

Çok ciddi bir sorun var ve acilen halletmeliyiz. Johann Hari bu kitapla benim de aydınlanmamı sağladı. Mesela, iki saat boyunca Instagram’ın “Keşfet” bölümünde boş vakit geçirdiğimi, devamlı video izlediğimi fark ettim. Koca iki saat bomboş geçiyor ve ben kim bilir bunu günde kaç kere yapıyorum! Bu nedenle hem Instagram hem de Facebook hesabımı kapattım. Bu teknolojiler bize daha yararlı şekilde sunulmadığı sürece de açmayı düşünmüyorum. (Twitter hesabımı Türkiye gündeminin yoğunluğundan dolayı kapatmaya cesaret edemedim çünkü her şeyi oradan öğreniyorum.)

Değişime hazır mıyız?

Yine de kitabı okuduktan sonra bunun yeterli olmayacağını biliyorum. Ama daha fazla kişi farkındalık kazanırsa hep beraber bir şeyleri değiştirebiliriz. Bu sebeple kitabın kesinlikle okunması gerektiğini düşünüyorum. İçindeki detayları, araştırmaları ve uzmanların görüşlerini okudukça işlerin neden yolunda gitmediğini daha iyi anlayacaksınız.

“İnsan dikkatinin özgürleşmesine yönelik mücadele, çağımızı tanımlayan ahlaki ve siyasi mücadele olabilir. Bu mücadelenin başarısı neredeyse diğer tüm mücadelelerin başarısının önkoşulu.” (s.279)

Siz bu kitabı okudunuz mu? En çok dikkatinizi çeken mesaj neydi? Yorumlarda paylaşır mısınız?

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X