Bürkem Cevher, "Bilinç Nörobiyolojisinin yeni bir yorumu", Agos Kitap / Kirk, Nisan 2019
Kirk’in Şubat sayısında edebiyat eleştirmeni ve yazar Tim Parks’ın Riccardo Manzotti ile zihnin doğası üzerine yaptığı söyleşileri bir araya getiren Zihnin Ucu Bucağı: Bilinç ve Dünya Bir Midir?’ kitabı üzerine bir yazı yazmıştım. O kitapta Manzotti, fenomenal bir dünyanın varlığını reddediyor, deneyimlerimizin deneyimlediğimiz nesnelerle aynı olduğunu söylüyordu. Kısaca; bir elmaya baktığımda, elma ile elma deneyimimin aynı olduğunu iddia ediyordu. İlk başta oldukça saçma bir fikir gibi de gözükse, kitabı okudukça ve Manzotti’nin konu hakkındaki konuşmalarını dinledikçe tamamen ikna olmasanız da Manzotti’nin argümanının çıkış noktasını anlamaya başlıyordunuz.
Parks ve Manzotti’nin diyaloglarını okuduktan sonra bir süredir okunacak kitaplar yığınımda yer alan ama bir türlü okumaya cesaret edemediğim bir kitabı elime aldım: Yine Metis Yayınları tarafından geçen sene yayınlanan, Saffet Murat Tura’nın yazdığı Zor Problem: Bilinç, Bilinç Nörobiyolojisinin Fenomenal Dünya Yorumu. Tura, bu kitabında bilinç probleminin çözümüne ‘beynin fenomenal dünyası’ kavramı ile açıklık getirmeye çalışıyor.
"Bilinçli ben"
Öznel deneyimlerimiz üzerine düşünmeye başladığımızda, örneğin şu anda yaşadığım baş ağrısını düşündüğümde, ilk başta birkaç önemli saptamada bulunabilirim. Birincisi, bu ağrıyı “ben” yaşıyorum ve bu ağrının “ben” farkındayım. Beni dışarıdan gören bir kimsenin bu ağrıyı hissetmesine imkan yok ve eğer ağrıyı bir takım davranışlarla dışa vurmuyorsam bu diğer kişinin benim baş ağrısı yaşadığımı fark etmesine imkan da yok. Peki bu ağrıyı yaşayan ve bu ağrının farkında olan, aynı zamanda okuduğunuz bu yazıyı kurgulayan, düşünen “bilinçli ben” aslında kim veya ne? Tura’ya göre “bilinçli ben” fenomenal dünyamın kurucusu bir özneden ziyade beynin nöral faaliyetleriyle birlikte ortaya çıkan diğer deneyimler gibi bir deneyim, bir algı olarak ele alınabilir.
Benim bu hissettiğim ağrı ile eş zamanlı olarak beynimde ve sinir sistemimde de bir takım değişiklikler (nöral korelatlar) meydana geliyor. Hissettiğim ağrı ile bu ağrının nöral korelatları arasında nasıl bir ilişki var? Bu ağrının nöral korelatları tamamen fizikselken (fizik bilimi tarafından açıklanabilirken) fenomenal bir durum olan ağrının ontolojik statüsünü nasıl açıklayabiliriz?
Buradan da ana soruya geliyoruz: Bilinç nedir? Nasıl ve neden bilincim var? Avustralyalı filozof David Chalmers bu sorunun ‘zor problem’ olduğunu ve çözümünü olmadığını savunmuştu. Tura ise ‘zor problem’i şu şekilde formüle ediyor:
“a) Fiziksel ölçüm araçlarıyla saptanamayan (bu anlamda fiziksel olmayan) ve fiziksel etkileri gözlenemeyen fenomenal durumların [ağrı, düşünceler, hisler, vb.] ontolojik statüsü nedir?
b) Fenomenal durumların birlikte ortaya çıktıkları fiziksel (nöral) olaylarla ilişkisi nedir?”
Saffet Murat Tura öncelikle evrensel bir yanılsama içinde yaşadığımızı belirtiyor. Günlük yaşantımızda gördüğümüz ağaçların, dokunduğumuz şişenin, düşüncelerimizin, ağrımızın, duygularımızın fenomenal yaşantılar olduklarının farkında değiliz. Bunların gerçeklik olduğunu düşünüyor, gerçekliğin de bunlarda ibaret olduğuna inanıyoruz. Oysa fizik bilimi tarafından betimlenen dış dünya gerçekte onu algıladığımız gibi değildir. Örneğin şu anda gördüğüm kırmızı elmanın kırmızısı aslında sadece ışığın belli bir dalga boyunda elmadan yansımasıdır, oysa ben o dalga boyunu değil kırmızıyı görüyorum.
Ancak kırmızı rengi görebilmem için de beynimde belli bir nöral aktivitenin meydana gelmesi gerekir, aksi halde kırmızıyı göremem. Tura bu nedenle de şöyle bir önermede bulunuyor: “Beynin fenomenal dünyasını oluşturan deneyimlerin ortaya çıkması için belli bazı nöral aktiviteler gerekli ve yeterlidir.” Dahası ontolojik açıdan da “beynin fenomenal dünyasını oluşturan yaşantılar, birlikte ortaya çıktıkları nöral (fiziksel) olaylarla fizik biliminin epistemik sınırları ve imkânları içinde ifade edilemeyecek şekilde özdeştir.”
Tura’nın adım adım inşa ettiği argümanı elbette her felsefî argüman gibi tartışmaya ve yoruma açık olmakla birlikte Manzotti’nin argümanına kıyasla kabul etmesi daha kolay bir argüman. Bunda fenomenal dünya görüşünün genel kabullerimize daha uygun olması yatıyor. Yine de kitabı okurken Manzotti’nin eleştirileri hep aklımdaydı. Fenomenal dünya görüşü derinlerde bir yerlerde ontolojik ikilik yatamıyor mu? Tura, “Eğer bu kitaptaki yorum doğruysa doğada temel bir ikiliğin olmaması beklenir,” diyor. Bu beklentinin doğru olup olmadığını keşfetmek ise okurlara kalıyor. Zor Problem okuması çaba ve dikkat isteyen, ne ki zihinsel çabanın karşılığını veren bir kitap.