Şule Tüzül, "Siz hala hayvanların zekâsından şüphe edenlerden misiniz?!", edebiyathaber.net, 4 Nisan 2018
Psikolog, primatolog (maymun türleri üzerinde hayvan davranışlarını inceleyen biliminsanı) ve etolog (hayvan davranışını biyolojik olarak inceleyen biliminsanı) Frans De Waal’ın son kitabı Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduğunu Anlayacak Kadar Zeki miyiz? geçtiğimiz aylarda ülkemizde de yayımlandı. Kitabın ismi kitabın içinde ne bulacağımızı katıksız bir kesinlikle haber veriyor.
Bana sorarsanız, Waal’ın kitabını okumadan da hayvanların ne kadar zeki olduğunu anlamak konusunda, onlar hakkında bu kadar çok bilgiye sahipken, pek derdimizin olmaması gerekir. Kendi adıma şunu rahatça söyleyebilirim: hayvanlar kesinlikle bizden daha zekiler. Bunun en iyi ispatı da dünyanın hali. Kendi dışındaki canlılara verdiği zararları bir yana koyalım, soluduğu havayı, yediği gıdayı, içtiği suyu, kısaca kendi yaşadığı dünyayı mahvetmek konusunda bu kadar başarılı bizden başka bir canlı türü yok.
Frans De Waal, tüm ömrünü başta maymun türleri olmak üzerine, hayvanların davranışları ve bu davranışların nedenlerini araştırmaya adamış. Bir türün başka bir tür üzerindeki üstünlüğü ya da türler arası üstünlük karşılaştırmaları yerine, her türü kendi özellikleri ve doğal koşulları içinde değerlendirerek sonuçlar üretmekten yana. İnsanı evrenin en üst mertebesindeki canlı olarak gören ve her şeyin insanlar için var olduğuna inanan, hayvan zekâsını küçümseyen, maalesef bazı biliminsanları arasında bile yaygın olan, görüşün anlamsızlığını da kendi ya da meslektaşlarının yaptığı araştırma sonuçları ile gözler önüne seriyor.
DNA yapısı, maymunların DNA yapısı ile %99 aynı olan insan da bir tür hayvan. Waal’ın belirttiğine göre beynimiz bir kuyruksuz maymununkiyle neredeyse tamamen aynı; beynimizdeki çeşitli bölgeler, sinirler, nörotransmitterler, damarlar ve kan tedariki birbirinin eşi. Dolayısıyla insan zekâsı da hayvan zekâsının bir çeşidi. Bu da çok doğal; milyonlarca yıl boyunca her organizma evrimleşerek bugüne gelmişken, hayvan zekâsı, bilgi ve davranışı insanınkinden ayrı düşünülebilir mi? Hayvanların zekâ sahibi olmadığına ya da bizden daha az zeki olduklarına dair yanılgımız, onların davranışlarını kendi yaşam biçimlerimiz ve ölçütlerimizde değerlendirmemizden kaynaklanıyor. Hayvanları değerlendireceğimiz testlerin onların mizacına, ilgilerine, anatomisine ve duyusal yetilerine uygun olması gerekiyor. Daha lüks bir araba almak, ev kredisi borcunu ödemek için yıllarca çalışmak, sevgilisini şehrin en romantik restoranına götürüp tek taş yüzükle etkilemeye çalışmak gibi amaçları ve dertleri olmayan bir maymunu bizim gibi davranmadığı için nasıl daha az zeki sayabiliriz ki?
Waal, insanmerkezci yaklaşıma en önemli örnek olarak, birçok insanın köpekleri kedilerden daha zeki bulmasını gösteriyor. Köpekler sahiplerinin komutlarına uyarlar, her seslenişe, isteğe tepki verirler. Kedilerin sahiplerini duymak ve ne istediklerini anlamak konusunda bir eksikleri yoktur oysa, sadece umursamazlar. Hayvanları bize verdikleri tepkilere göre değerlendirmek ne kadar adil ve ne kadar zekice, diye soruyor Waal.
Diğer yandan hayvanlar bizi şaşkına çeviren birçok yetiye sahip. Kyoto Üniversitesi Primat Araştırma Enstitüsü’ndeki genç erkek şempanze Ayumu hafıza testlerinde insan hafızasını geride bırakmış mesela. Kuraklık sırasında bir fil sürüsünün dişi lideri başka kimsenin bilmediği, kilometrelerce uzaktaki bir su kuyusunu hatırlayabiliyor ve sürüyü bu kuyuya ulaştırabiliyor. Clark fındıkkıranı, sonbaharda yirmi binden fazla çam fıstığını oldukça geniş bir alana yayılmış binlerce farklı yere saklıyor; ardından kış ve baharda bunların büyük çoğunluğunu tekrar bulmayı başarıyor.
Waal’ın ilginç tespitlerinden biri primatlardaki sosyal ilişkiler, iktidar ve hiyerarşiye dair. Waal, Makyavelist yani kısaca ‘amaca ulaşmak için her türlü araç geçerlidir’ yaklaşımının primatların yaşamında da geçerli olduğunu keşfediyor. Maymunlar istedikleri bir yiyeceği elde etmek ya da bir dişiyi rakiplerini geride bırakarak etkilemek konusunda müthiş politik davranışlar sergiliyorlar. Tabii ki insan istekleri ve hırsları ile yarışacak düzeyde değiller. Waal, bu nedenle araştırmalarının büyük çoğunluğunu hayvanların makyavelist davranış biçimleri yerine, empati ve yardımlaşma kapsamındaki davranışları üzerine yapmayı tercih ediyor.
Waal’in araştırmalarını empati üzerine yoğunlaştırmasının bir nedeni de, empatinin tüm canlılar için üzerinde önemle durulması gereken bir özellik olduğunu düşünmesi. Waal’ın meslektaşlarına getirdiği eleştirilerden biri bu konuda; empati tüm canlılarda var olan bir özellik olduğundan yeterince önemsenmiyormuş. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve “üstün” kılan özelliklere dair araştırmalar daha çok ilgi görüyormuş maalesef. Yine maalesef; Waal’ın çalıştığı alanda en temel sorulardan biri: “Bizi insan yapan nedir?”
Waal ise şunu soruyor: “Bu neden kukadu papağanlarını ve baluga balinalarını birbirinden ayıran şeyden daha önemli olsun ki?”
Kitap boyunca Waal’ın ve meslektaşlarının, birçok insan tarafından küçümsenen hayvanların en az insanlar kadar saygı ve takdiri hak ettiklerini gösteren araştırma sonuçlarını okurken, şu soruyu sormadan edemedim. Araştırma sonuçlarına göre hayvan türlerinin her biri hayranlığı hakkedecek kadar muhteşem yetilere ve özelliklere sahip. Ancak, araştırma sonuçlarının olumlu söylemleri araştırmalara konu olan hayvanların lehine gibi görünse de bu canlılar bu araştırmalar için tutsak ediliyorlar, kendilerine sorulmadan hayatları boyunca bir sürü teste tabii tutuluyorlar, hatta bu testler nedeni ile ölebiliyorlar. İnsanmerkezci ve hayvanları insanlarla karşılaştırarak insanın üstünlüğünü kanıtlamaya çalışan yaklaşım ve uygulamalara karşı olan Waal ve meslektaşları bu açıdan bir çelişkiye de imza atmıyorlar mı? Benim gibi düşünen birçok biliminsanı da var tabii; Waal’ın meslektaşlarının bir bölümü hayvanları doğal ortamlarında hiçbir müdahaleye maruz bırakmadan incelemeyi tercih ediyor. Kitapta bu konuda da birçok örnek var. Kitabın son bölümünde Waal, bu konuya değiniyor ve hayvanların kendi doğal koşullarında gözlemlenmesi ve anlamaya çalışılmasının altını çiziyor o da.
Sadece hayvanlar değil, dünyayı paylaştığımız her canlı ya da cansız varlığa, ağaçlara, dağlara, denizlere, toprağa, hatta minicik bir taş parçasına saygı göstermediğimiz, en az bizim kadar bu dünyada var olma haklarının olduğunu kabullenmediğimiz sürece, kendimiz için daha güzel bir dünya düşlememiz mümkün olmayacak. Waal’ın kitabını okuduğunuzda fark edeceğiniz en çarpıcı tespit bu: hayvanlar bu konuda bizden daha duyarlı, daha nazik ve zaten doğa ile uyumlu yaşamak konusunda özel bir çaba göstermelerine de gerek yok. Banka hesapları, cep telefonları, facebookları, haklarında hiçbir şey bilmedikleri milyonlarca takipçileri yok, ama mutsuz olmak için hiçbir nedenleri de yok ve yaşam sanatı konusunda bizden çok daha başarılı görünüyorlar.
Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduğunu Anlayacak Kadar Zeki miyiz? insana dair aradığımız cevapların doğada olduğunu hatırlatıyor, tekrar ve tekrar, bir biliminsanının kaleminden…