Mustafa Günay, "İç-Coğrafyada Tinsel Bir Yolculuğun Şiiri", Aydınlık Gazetesi Kitap Eki, 17 Kasım 2017
Yücel Kayıran’ın yeni şiir kitabı Efsus’a Yolculuk uzun bir şiirden oluşmaktadır. Bu yazıda çok katmanlı bu uzun nehir şiirin bazı yönlerine değinmekle yetinmem uygun olur. Kitap hakkında daha uzun soluklu, ayrıntılı eleştiri, çözümleme ve yorumların zaman için yapılacağını düşünüyorum. Zaten bunu fazlasıyla hak eden bir şiirle karşı karşıyayız. Her okurun, okuma sürecinde kendi yolculuğunu yapacağını ya da yaptığı yolculukları da bu şiirin eşliğinde yeniden düşüneceğini umuyorum.
Nasıl bir yolculuktan söz ediyor şair, nereden nereye bu yolculuk? Kitabının adının işaret ettiği tarihsellik, bazı ipuçları verir nitelikte. Gerek içeriği gerekse biçimsel/söylemsel bakımlardan Türk şiirinde bir ilki oluşturan bu kitaba bir bildungsşiir denebilir, bildungsroman kavramından esinlenerek. Bir kişinin tinsel gelişimini, kendi kimliğinin/kişiliğinin gelişme evrelerini işleyen bildungsroman’ların taşıdığı özellikleri Kayıran’ın bu uzun şiirinde görebiliriz. Kayıran’ın bu uzun şiirinde dile getirilen tinsel yolculukta şiir öznesinin yaşadığı süreçler-dönemlerle birlikte aynı zamanda bir ülkenin tarihsel serüveninden kesitler de yer almaktadır. Spinoza, Kant, Sokrates, Hegel, Heidegger vb. çeşitli filozoflara ilişkin açık ya da örtük göndermelerle de karşılaşırız.
“mağlupların kanıyla sulanmış bu toprak/tan kurdum dilimin ve şiirimin harcını”(s. 110) diyen Kayıran’ın şiiri, başkalarının gözünde kanıtlanamayan yaşanmışlıklara tanıklık eden dizelerden oluşmaktadır. Bir kabusun içinde yaşananları dile getirmeye çalışan özne, bir esenlik imkanı ya da şansının yokluğunu da vurgular. Bu bağlamda kendi hikayesi üzerinde şiirini kuran/kurgulayan Kayıran, Afşin’e, eski adıyla Efsus’a bir yolculuk biçiminde çocukluğuna ve oradan da bugünlere, şimdilerdeki haline yönelerek, daha önceki şiir kitaplarında yer yer değindiği-işlediği temaları daha bütünlüklü ve sistematik bir poetikayla şiire dönüştürür. Sistematik poetika derken, belirli bir bağlam/bütünlük içinde kurgulanmışlığı ve estetik amaçlılığı kastediyorum. Kayıran’ın böyle bir poetik epos ortaya koyarken şiirimize yeni bir alan açtığını söylemek mümkündür. Kayıran’ın şiirinde bireyin iç-coğrafyasını görünen ve görünmeyen unsurlarıyla dile getirme çabası belirgindir. Söz konusu iç-coğrafyanın özellikle yeraltı metaforuyla işlendiğini görürüz.
İnsanın varoluşsal zemininden kökenlenen bu şiir aynı zamanda tarihsel-toplumsal ve kültürel gerçekliğimizin içerdiği sorunları-gerilimleri ve bunalımları ontolojik bir bakışla görmeye çalışmasıyla bir poetik kritik niteliği de taşır. Bireyin tinsel gelişim serüvenine odaklanırken, aynı zamanda yaşanan toplumun tininin, zihniyet ve değerler alanının da şiirde işlenen temalar arasında yer aldığı saptanabilir. Tarihte ve zamanımızda yaşanan baskı dönemleri, diktatörler, zulümler ve trajik olaylar, Kayıran’ın şiirinde bireyin deneyimlerinden yola çıkılarak ele alınır. Yenilgi yıllarının okul olduğuna yapılan vurgu kadar arkadaşların buluştuğu bir berber dükkanının eğitici işlevine de işaret edilir. Tarihte bilinen baskıcı yönetici Romalı Dakyanus ve çeşitli Dakyanus dönemlerinden, Romalı askerlerden söz edilirken günümüzün Dakyanusları da akla gelmektedir. 6. filoyu hatırlatan dize, aynı zamanda yaşadığımız coğrafyanın tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de uğradığı işgal ve saldırılara dikkat çeker. Kayıran’ın bu bağlamda andığı Deniz, Hüseyin, Mahir, İbrahim gibi isimler Anadolu kültürü ve tarihi içinde yorumlanır ve Selahaddin Eyyubi gibi eski dönemlerin bazı kahramanlarıyla bir başkaldırı ve direniş geleneği içinde değerlendirilir. “İç Anadolu ve Selçuklu solcusu” olarak hatırlatılan kişilerin tinsel mirasına ve hatırasına bir saygıyı dile getiren dizeler, bu topraklardaki devrimci damarların tarihine işaret eder.
Kişinin hem kendi hayatında hem de toplumda ve dünyada devrimin gerekliliğine ilişkin inancı önemlidir. Kayıran bu inancı şöyle dile getirir: “devrim şarttı, her ben kendi yazgısının öznesi olacaktı /devrim şarttı, inanmıştım, hâlâ da inanırım, inanmak hakikatle yaşamaktı”(s. 19) Kayıran’ın şiiri inancın ve hakikatin şiiridir. İnancın ve hakikatin şiiri olduğu kadar şüphe ve arayışın da şiiridir. Kitabın ilk dizesi, çıkılan yolcuğun ontolojik ve poetik haritasını ortaya serer: “ne zaman yıkıldı doğrularıma inancım/ve yönüm kendi yoluma çevrildi”(s.7) İnancın, inançsızlığın ve çeşitli inanma biçimlerinin yorumunu ve değerlendirmesini yapan Kayıran’ın şiirinde aynı zamanda dinin ve dinciliğin eleştirisi de önemli bir yer tutar. Şiirdeki öznenin varlığa bakışında tanrısal olanın bakışından uzaklaşmasının ve bu halin yol açtığı bir terkedilmişlik duygusunun da belirgin olduğu görülür. “tanığım terk etti beni, terk etti varlıktaki tek şahidim/neden yardım etmiyorsun diye bakarken gördü gözlerimi”.(s. 50)
İnsan ve doğa ilişkisi bağlamında ve elbette birey ve toplum ilişkisi çerçevesinde dile getirilen köklü bir iç hesaplaşma da söz konusudur. Bir tinsel/içsel yolculuk bağlamında kişinin kendisiyle, ailesiyle, çevresiyle, ülkesiyle ve tarihiyle yaptığı bir varoluşsal hesaplaşma belirgindir. Bu bağlamda Efsus’a Yolculuk, insanın vicdanına, kalbine ve belleğine doğru yaptığı bir yolculuktur. Giderek vicdanını, kalbini ve hafızasını kaybeden bir dünyada ve ülkede, tarihsel olarak nerelerden nerelere geldiğimizi sorgulayan dizeler, tinselliği sakatlanmış ya da yaralanmış bir ülkede, kendine yeni bir “tinsel yurt” aramanın da ifadesidir. Ticari, siyasi ve toplumsal çıkarlar için araçsallaştırılan dinin tinsel boyutlarını sorgulayan dizelerde, felsefi yönden bir deizm vurgusu da yer alır.
Kayıran’ın şiirinde politik olanı dile getirirken anımsattığı devrimci kişiliklere ilişkin yorumu da önemlidir. Devrim tahayyülü ve gerekliliği ile yaşanan gerçeklik arasındaki antagonizma şiirde hayatın öznesi olmanın acılı deneyimleri çerçevesinde dile getirilir. Kayıran’ın şiirinde bireyin ahlaki ve politik olanın koşulları bağlamında dikkati çeken önemli bir sorun da değerlerdir. Bu bağlamda arzular ile değerler arasındaki çatışmayı ve bunun insan için anlamını sorgulayan şair, dinin çıkmazlarına ve yetersizliğine de işaret eder. İnsanı çocuklukta bırakan bir dinin yetişkin dini olmadığını söyleyen şair, aynı zamanda dinin, tinsel değil bedensel olduğunu vurgular. Kayıran’ın şiirinde dinsel olanın eleştirisi, bireyin kendisiyle yaptığı hesaplaşmayı ve toplumun eleştirisini de içerir. “kullarını tanıdım” diyen şair, dinsel kimliğin altında ama gizlice yapılan ahlaksızlıkların kabul görmesiyle ilişkili olarak bir ahlak eleştirisi de getirir. Bu bağlamda Efsus’a Yolculuk kitabında etik ve politik olanın birlikte ele alındığını ve teoloji eleştirisinin kişisel deneyimlere dayalı olarak varoluşsal boyutuyla şiire taşındığını söyleyebiliriz.
Şairin içinde yolculuk yaptığı aracın farları bu ülkenin coğrafyasına olduğu kadar, tarihine ve insanın iç dünyasının gizlerine de vurur. Yerüstünden çok yeraltında yapılan bir yolculuğun şiiridir Efsus’a Yolculuk. Şairin açtığı poetik patikalarda, dönemeçli yollarda bizi bekleyen upuzun bir yolculuk var… Althusser “gelecek uzun sürer” demişti, ama Yücel’in şiiri de asıl uzun sürenin geçmiş olduğunu düşündürüyor.