Haydar Ergülen, "Türk şiirinin bir başyapıtı", Hürriyet Kitap Sanat, 26 Ekim 2017
Bu yazı Türk şiirini zenginleştiren, büyüten bir şairin yeni kitabı üstünedir. Şiiri renklendiren, değiştiren, çeşitlendiren. Şiir üstüne hayli söz almış, yeni şeyler söylemiş, iddialar getirmiş, kavga etmiş bir şair.
Yücel Kayıran, ‘Efsus’a Yolculuk’ ediyor. Efsus, Maraş’ın ilçesi Afşin’in eski adı. Çok Eski Adıyladır dediği gibi Ece Ayhan’ın. Yücel Kayıran’ın yolculuğu da çok eskiden çocukluğuna ve oradan şiire sürüyor. Hiçbir şey çocukluktan eski ve o kadar da yeni olamaz.
Bu yolda yalnız değil Kayıran. Kendi şiiri var onunla beraber bu büyük yolculuğa çıkmış, daha doğrusu uzun zaman başka kitaplarda, başka sözcüklerle ve başka adlar altında yaşamış şiirler, bir bakıma Ashab-ı Kehf efsanesindeki Yedi Uyurlar gibi yeniden uyanmışlar ve yola koyulmuşlar. Yücel onları geride bırakmamış.
Bu büyük yolculuk başka büyük kitapları, şiirleri de hatırlatıyor. En çok da artık o isim altında yazılmasa da destanları... Destansı bir şiir demek bilmem ki değerini mi azaltır bu şiirin? Hiç erk’in olmayan bir söylemle baştan başa bir destan kişisi olarak konuşan şairin varlığı bir görünüyor bir kayboluyor, ama içi hiç susmuyor. Boşluğun payı bile bu şiirde iki katına çıkmış, söylenmeyenler bu boşlukta dile gelmiş. Hiç ara vermeden, sanki durursa, nefes alırsa Ashab-ı Kehf mağarası sonsuza dek kapanacak, yedi kardeş hep orada kalacak ve zalim imparator Dakyanus’un da zulmü artacaktır.
Efsus’a Yolculuk, efsanelerden, tarihten, coğrafyadan, dinden vb. payına düşeni alarak sürüyor, en çok da bir soru sorma biçimi, sanatı olarak felsefeyle karşılaşıyor. Bu karşılaşmada şaire el uzatan, yardımına koşan başka felsefeciler de var, Eski Yunan’dan Mısır’a... Fakat ilk kitabı Hayaline Firar Edemeyenlerin Afsunu’ndan (1997) şimdiye yazdığı 5 şiir ve 3 eleştiri kitabının sağlamasını da bir bakıma bu kitapla yapıyor. Şair ve felsefeci kimliklerini tümüyle buluşturacak bir ‘olası-ben’e yolculuğa çıkıyor.
“mahvını göze alamayan varamaz varlığındaki olası-ben’e”. Yolculuğun başında söylenmiş bu hem doğru hem de ürkütücü cümle, bir döngü olarak, bir kez daha bu sözcüklerle ifade edilmese de hep yinelenecektir. Bu yinelemede duyduğumuz sesse kendisini ve bizi hep ‘başlangıç’a çağıran, bazen mağaranın içindenmiş gibi yankılanan, bazen kendisini işitmekte zorlanan şairin sesi. Fakat bu kez, daha önceki şiirlerinde olduğu gibi arkadaşlarının değil, kardeşlerinin yerine: “arkadaşlık birlikte yaşamak demektir/kardeşlik, birlikte büyümekle yaralı”.
“İçerlemeden olma içerdeki oğlan” diye kendisi için fevkalade bir tanım getiren şair, “en iyi okuldur yenilgi yılları” dizesinin de yer göstericiliğiyle, kitabın bir ‘kardeşlik anlatısı’ olduğunu bilhassa duyurmaya çabalar. Zira “her birimiz ötekinin etini yolmakla yaralı/ fakat her birimiz ayrı bir Yusuf” olan kardeşleriz ve Efsus’a Yolculuk da bizim şiirimiz. Yücel’in anlattığı bizim hikâyemiz. Selçuklu olan Mahir, Deniz, Hüseyin ve Selahaddin Eyyubi olan İbrahim, başında köylü şapkasıyla...
Efsus’a Yolculuk Türk şiirinin bir başyapıtı da sayılır, taşyapıtı da. Kendisi gibi uzuuuun bir yolculuğu hak ediyor.