s. 7-9
ne zaman yıkıldı doğrularıma inancım
ve yönüm kendi yoluma çevrildi
sona erdi sanki içimdeki başkalaşım
direncim, hep aynı duygu durumunda olmaktan
oysa duygudan hoşlanmadım hiç
kaygan bir sıvının beni kendine göre şekillendirmesinden
olduğu yerde olmaktan ibaret bir ben
kendinde kaynayanla yek vücut
durdum bir kaynağın önünde
dağın dibinde dinlenmiş su
soğuktu, çömelip avucuma doldurarak içtim
hayatımı değiştirebiliyor değildim ben
bağlandığımı terk edebiliyor değil
su değil, dolu değil, yağmur tadı vardı bende
sağanaktan sonra topraktaki koku
tanığım yok başkasının gözünde kanıtlayamam
gövdemi kendisine bırakmadım hiç
istemedim gitsin istemenin peşi sıra
özgürlük değildi gitmek istemenin peşi sıra
özgürlük kendi eğilimlerime karşı vücut buluyordu bende
vücuda getirmiyordu beni kendi etimde
bir kâbusun içinde yaşar gibi yaşadım
gövdemin direnci karşısında
yoktu bir esenlik şansı
ne kadar sakindi oysa şekil olarak görünüşüm
kararlı ve soğuk, kesinlikten bir mesafe
mermere benzetirdim kendimi eskiden
oysa aptallık! belki de daha doğru bir ifade
bir armağan gibi verilmiş yüzüme
sessiz bir geceden sonra sanki alkol depresyonu
konuşabilmek bana verilmiş değildi
sözü nazikçe kıvırıp yağdan kıl çeker gibi dile getirmek
bir sözlüğü yoktu zihnimin, ezberi yok
kendi kendisini sürekli kazmaktan başka
cümlede kurumuş kan, dilimlenmiş iç
bulabilmek için kelimesini içimdeki elemin
sanki başkasının dilinde kendi dilimi aradım
karanlıktı nedenim, zifiri karanlıktı isteme
yoktu bir ampul aydınlatacak yolumu
bir oğlan vardı içimde, ama eskiden
beni sürekli takip ederdi peşimden
siyah mürekkep! dolma kalem
dili henüz keşfedilmemiş bir metin
onu bulmak için indim, kendi içime
ancak böyle dile geldim fakat
değil idi bende dile gelen kendime ait bir suret
kavşağı dönüyoruz.. yol artık daha tenha
ne şehirlerarası bir otobüs, ne de bir kamyon var artık ardımızda
önümüz sıra ilerleyen, farların el feneri gibi aydınlattığı yol
karanlığın içinde ilerleyen tek araba
gittiğimiz yönden gelen bir dere
ay ışığında dinleniyor gibi görülür karanlıkta su
yolun sağ tarafında, biraz aşağıda akıyor ama bize ters yönde
ceviz kadar büyümüş söğüt ağaçları
bir cenazenin etrafında toplanmış ağlayan kadınlar silueti
kendi sesini verir her nesneye dünyaya inen gecenin sesi
duyulabilir derede akan suyun sesi..
fakat yoktur söğüt ağacında elifin sesi
söğüt ağacı an’nan’nemi hatırlatır bana,
tülbentli yüzünü annannemin,
hatırlarım, pamuk sesi terk etmedi bunca yıl,
arzudan arınmış sesi
sağ omzumun başında bir melek
an’nan’nemin bir vasiyetini taşır gibi
taşıdı beni terk edene kadar sanki kanatlarında