Necmiye Alpay, "Dışarıya direnen", Milliyet Kitap, 20 Aralık 2015
Yücel Kayıran otuz kadar yıldır koyu, karanlık, yadırgatıcı, giderek trajik bir iç dünya şiiri yazıyor. “Son Akşam Yemeği” onun dördüncü şiir kitabı. Üçerden toplam on iki ‘iç kitap’ ediyor. İç kitapların ters sırayla dizilmiş olması, gidiş yönünün başlangıca doğru olduğunu düşündürüyor; son kitabın başlangıcı, şiir bütününün sonu.
Kayıran’ın şiirinde hep aynı bir iç ben ve onun yüzü ile ruh halleri egemen oldu. “İç ben”den kastım, psikanalizdeki “id-ben-üstben” biçimindeki sıralamada ilk ikisi dolaylarında oluşan bir ben’dir. Üstben’e pabuç bırakmayıp ‘içten’ bir zorunlulukla ‘ben, yüzüm, benzim’ diye konuşan bir anlatıcı söz konusu.
Yitirilen “biz”
Şiir kitaplarının ilkinde, anlatıcının “biz”ini yitirdiğini okuruz. En açık biçimini “68’den geriye” adlı şiirde bulan bu yitirişle yalnız kalan “ben”, mağma gibi bir içten yanmayla oluşmuştur; arkadaş ölümlerinin ve çocukluğunun trajik ağırlığından kaç(a)mayan, “hafıza”yla uğraşan bir ben’dir. Problemlerine sadıktır. Dışarıya karşı aşılmaz bir tür kalkan konumundaki “yüzüm” özellikle ilk kitaplarda problemlerin görünme alanı olmuştur.
“Yüzüm” motifi elbette Kayıran’a özgü değil. Çarpıcı görünümlerine başka şairlerde de rastlarız. Ancak, Kayıran’daki “yüzüm” bütünseldir, şiirin bütünü ile ilintilidir ve dışarıdan bakılarak betimlenmez. Üçüncü kitap Çalgın bu açıdan varılmış bir menzil gibidir. Çalgın sözcüğü sonuçta anlatıcının kendi ruh halini nitelemek için bilinç düzleminde bulduğu bir sıfat, bir tür açılım işaretidir.
Bilinç düzleminde tutunma işaretleri Son Akşam Yemeği'nde artıyor, adeta olgunlaşarak bir nekahat duygusu uyandırıyor. Ben’in durumunu saptayan “dış diye bir şey yok bende” dizesi bu açıdan bir zirve (“Ronin” adlı şiir). Anlatıcı ben, daha önce öyküsünü yalnızca belirti düzleminde belli ederken, artık anlatır hâle değilse bile, söyler hâle gelmekte, “ben”in yanında da bir “herben” belirmektedir.
‘Son akşam yemeği’ sözü tarihsel olarak İsa Peygamber’le ilgili bir anlatının başlığıdır. Bu sözün günümüzde akla getirdikleri arasında, Hz. İsa ile havarilerin birlikte yediği son yemekte olup biten öperek ele verme ihanetinin yanı sıra, Leonardo da Vinci’nin olayla ilgili ünlü tablosu ve İsmet Özel’in ünlü dizeleri de var. Peki, Kayıran’ın kitabı neden bu adı taşıyor? İsa kim? Yahudalık eden kim? Bunlar ve Kayıran poetikasına ilişkin daha başka sorular ‘yanıt’larıyla birlikte bütün gerilimleriyle karşımızda. Bütünün temelinde yatan öykü en belirgin hâliyle kitaptaki ilk şiirde, bütünün şiir olarak ruhu ise “Karanlık Adam” adlı şiirde, geçmiş zaman kipiyle okunuyor. Sorgular, vargılar ve yargılar kitabın bütününe yayılmış. Çoğu kez antitezler halinde: “esirgeyenim yok beni herben denilen benden” (s. 124).
Şiir dışı durum
Orhan Kahyaoğlu’nun Modern Türkçe Şiir Antolojisi'nde Yücel Kayıran’ın adına yalnızca kaynakçada, Kritiğin Toprağında adlı eleştiri kitabıyla yer verilmiş. Neden? Şiirlerine yer verilmemesini anlıyoruz, çünkü şiirlerinin yayımlanabilmesi için gerekli izni vermeyen birkaç şairden biri de Kayıran’dır. Ancak, izin vermeyen şairlere ilişkin değerlendirme yapmanıza hiçbir engel yok ve diğer şairler için böyle yapılmış. Sıra Kayıran’a geldiğinde boş bırakmış Kahyaoğlu o yeri. Oysa Kayıran antoloji dışı bırakılabilecek bir şair olmadığı gibi, onun hakkındaki en iyi yazılardan biri de Kahyaoğlu’nun Altın Portakal Şiir Sempozyumu’na sunduğu bildiridir. Umarım antolojinin bir sonraki baskısında bu şiir dışı duruma son verilir.