Mustafa Günay, "Terketme imgesinde yücel kayıran şiiri", Aydınlık Kitap Eki, 19 Aralık 2014
Yücel Kayıran’ın yeni şiir kitabı, Son Akşam Yemeği, üç bölümden oluşan bir şiirler toplamı. Önceki kitaplarında ve özellikle Çalgın’dayer alan bazı temaların sürdürülmekle birlikte, yeni temalar ve yönelimlerle karşılaşırız. Özellikle dikkatimi çeken şiirler arasında şunları sayabilirim: Yıkım, Taun, Beni Terk Eden Organ, İki Tek, Karanlık Adam, Terk-i Dünya… Şiirlerdeki terkedilme/terketmekavramı ve imgesinden hareketle, terketme kavramının anlamını ortaya koymaya çalışacağım. Daha ilk şiirde, Nisan’da şairin, “kendimi terketmeye geldim” dediğini görürüz. Yitirilmiş babayla hayali bir söyleşiyi ifade eden İki Tek şiirinde, terketmenin üç biçiminden söz edilir: “bir erkek üç defa terk eder evini/biri büyüdüğü zaman/aşık olduğu zaman biri…”(s. 102) şiirde üçüncü terketmenin hangisi olduğu söylenmez, ama babanın kaybedilmesiye olduğunu düşünebiliriz. Büyümek ve aşık olmakla ortaya çıkan terketmelerin en etkileyicisi ve unutulmazı babanın ölümüyle yaşanır. Şiirde bu husus şöyle dile getirilir: “tanrıyı unutmanın önemi yok,/onun seni unutması lazım oğ’lum/zihnini terk etmem ise istediğin/istediğin buysa eğer, yaparım oğ’lum/kimsenin hatırlamadığı yerlere seninle giderim”.(s. 102)
Şiirinde terketme kavramının çeşitli anlamlarıyla karşılaştığımız Kayıran, terk’in insan yaşamındaki yerinin ve anlamının ne kadar derin olduğunu işaret eder: “terk edilmiş olmaktan da kötüsü vazgeçilmiş olmak”(s. 29), “terk ederek yeniler her-ben kendini/ama kendinde yeni bir ben haline gelerek”.(s. 30) Burada terketme ile yenilenme arasındaki bağıntı vurgulanır. Aşk da yeni-ben ile ilgilidir. “aşk, her-ben için..başka bende yeni-ben hayali”.(s. 30)
Terk etme ve terk edilme, bir ayrılığı, uzaklaşmayı ve kopuşu ifade eder. Kişi yaşamı boyunca bazı kişileri ve mekanları (şehrini, evini vb.) terk eder. Terk etme geride bırakmaktır, bir kişiden ya da yerden uzaklaşmaktır. İnsanın yaşamsal serüvenindeki en önemli evrelerden biri de çocukluğudur. Çocukluktan uzaklaşma bir tür ayrılmadır. “Beni Terk Eden Organ” şiiri, çocukluğa odaklanan ve çocukluktan ayrılmayı işleyen bir şiirdir.
Terk edilme, insanın kendisiyle kalması, kendisiyle yüzleşmesidir. Kendisiyle kalan, kendini bulmaya, kendini yorumlamaya yönelen kişi, terk etme ve edilme durumlarında, varoluşunun sorgulamasını gerçekleştirir. Terk etme/edilme deneyimleri, hayatla ve dünyayla, insanlarla ilişkilerimizin gözden geçirilmesini ve sorgulanmasını gerektirir. Söz konusu sorgulama Kayıran’ın şiirlerinde en yakın ilişkiler ağından, aileden başlar, arkadaş çevresinden geçerek, topluma ve çağın koşullarına kadar uzanır.
“her ben kendi tercihiyle malul/kendisini terk edenin halesiyle kalır varlıkta/fakat, bugüne kadar bunu bil’miyordum”(s. 21) ben’in kendisini terk edenin halesini taşıması, bir varoluş hali olarak işlenir. Kayıran’ın şiirinde kişinin içinde bulunduğu varlık durumu ön plandadır. “yaprağın terkinden sonra varlığın dal hali”.(s. 19) Görüldüğü gibi, Kayıran’ın şiirinde terketme, çok anlamlı, çok boyutlu bir imge ve tema olarak yer almaktadır.
Kayıran’ın şiirinde terk kavramı kadar yenilgi teması da ağırlıklı olarak işlenmektedir. Yenilgi politik idealler kadar kişinin yaşantısıyla da ilgilidir. Politik yenilginin izleri, bir ideoloji çerçevesinde değil, kişinin varoluşundaki yeri bakımından takip edilir. “Bir idealin yenilgisinden dolayı yenilmiş” olduğunu söyleyen şiir kişisi, bağlı kalmayı sürdürdüğü düşünce ve değerleri de vurgulamaya devam eder: “Lenin’e sadık kaldım, Marx’a sadık kaldım daima”.(s. 36) Politik idealin yenilgisi sonrasında bile, değerlerine ve düşüncelerine bağlı biçimdevarolmaya çalışmanın getirdiği sıkıntılar ve ruh hali şiirde ifadesini bulur.
Kayıran’ın şiirinde birçok izlek-tema ile birlikte şiir yazmanın kendisi de bir tema olarak işlenir. Şiirde konuşan özne, sürdürdüğü şiirle ilişkisini ve kendisinin söz konusu şiirdeki yerini de gözden geçirir. Bu noktada şiirin, şiir yazma eyleminin bir problem olarak ele alınması söz konusudur.
Merdiven metaforu da, kendini ortaya koyan kişinin, yaşadıklarını bir anlatıya dönüştürürken, yaşama serüvenin gidişatı simgelemesi bakımından önem taşır. Merdiven imgesi, kişinin hayatının seyrini, biyografik evrelerini gösterir. “yukarı çıkar idim çocuk iken, aşağı iniyor şimdi merdiven”.(58) Ancak merdivenin aşağıya doğru inmesine rağmen, Kayıran’ın şiirinde “finalim yok” vurgusu yapılır, anlatılan hikayenin finali olmadığı söylenir.
Yüzünü bir metne benzeten özne, daha sonra bu metne bakışta, onu anlama konusunda “aforoz” şiirinde farklı bir vurgu yapar: “suçlamayla ölebilir insan, ilga edilir ise öz savunma/toparlamak mümkün değil oluyor artık bir anlatıda../tercümeyi gerektiren bir metne dönerken yüzüm”.(s. 131) Burada kişinin kendini yabancı hissetmesi de önemlidir.
Kayıran’ın şiirlerinde çocukluğun önemli bir tema olduğunu görürüz. Bu noktada özellikle “içimdeki oğlan” metaforu önemlidir. “büyüyemedim hiç..kardeşimi koruyamadığım yaşımda kaldım”(s. 37) dizesi, geçmişteki haliyle varlığını sürdüren oğlana işaret eder. Çocukluk ve büyüme temasının işlenişinde sık sık Baba imgesinden söz edilmesi, babanın şiirde işlenen temel meselelerden biri olduğunu gösterir. Babayla olan hesaplaşmanın ve sorgulamanın en yoğun biçimde işlendiği şiir “İki Tek”tir diyebiliriz. Bu şiirde baba imgesiyle yapılan hesaplaşma, varoluşsal bir kopuşu da gerçekleştirmeye yönelir.
Kayıran’ın şiirinde inanç ve inançsızlık temasının önemli bir yeri olduğu saptanabilir. Daha önceki kitaplarında belki bazı belirtileri ve ipuçları bulunan inanmayla ilgili meseleler bu kitapta daha belirgin ve derinlikli biçimde işlenir. “Beni Terk Eden Organ” şiirinde çocuklukla birlikte, inanç konusu da işlenir. “inançsızlık daha güçlü inançtan”(s. 57) diyen şair, çocuğun dünyasında Tanrının yerini ve anlamını şöyle ifade eder: “-Allah gelir mi kelama/çocukluk Allah’ın evidir insanda/Allah çağı da denilebilir belleğin ilkçağına..”.(s. 49) Yine aynı şiirdeki şu dizelerde inanma durumundan uzaklaşmaya işaret eder: “-Allah gelir mi kelama/gelir ve izler, gizlerdi beni bir selama/kendimi konuşmaya getirerek varacağım kelama/(…) bir niyeti ilk defa yaşıyor gibi fiile varmak/ve ısmarlamak kendini Allah’a/Allah’ın olmadığı bir dünyada..”.(s. 50)
Taun şiirinin özellikle 3 nolu bölümünde şiddet, cinayet ve vahşet görünümleriyle karşılaşırız. Bazı cinayetler ve katliamların Allah’ın adına gerçekleştirilmesi tarihten bugüne sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Kayıran’ın inanma meselesini işleyen şiirlerinde, bireyin inançlarından uzak bir varoluşu sürdürme hali işlenir. Ancak onun inanç-inançsızlık ikilemini/gerilimini ve inanmayla ilgili meseleleri ideolojik ve epistemolojik açıdan değil, ontolojik açıdan ele aldığını söylemek uygun olur. Daha önce şiirimizde din ve inanç içerikli şiirlerin yazıldığını biliyoruz. Ancak Kayıran’ın şiirinin ayırt edici bir özelliği olarak denebilir ki, artık inanmayan, inanma durumunu terkeden bireyin şiiriyle karşı karşıyayız. Bu noktada anti-teolojik bir şiir, edebiyatımızda kendine yol açmaya başlamış bulunmaktadır.
Dinsel ve siyasalmuhafazakarlığın bu kadar yaygın ve egemen olduğu bir dönemde, Kayıran’ın şiiri aynı zamanda bir başkaldırı şiiri olarak da okunabilir. Son Akşam Yemeği şiirinde olduğu gibi: “bir diktatörün dönemine geldik/gövdemizin içinden benzimize çıkmak/sokağa çıkma yasağını ihlal ediyor gibiydi..”.(s. 17) Aklı geleceğe asılı, aklı sosyalizmde kalan kişi, “bastırılmış sesimle konuşuyorum hala”(s. 40) derken bile, onun sesinde başkaldıran bir insanın sesi yankılanır.
Kayıran’ın şiiri ontolojik ve varoluşsal gerilimin sınırlarında dolaşan bir şiirdir. Bu gerilim bağlamında işlenen kişinin deneyimleri ve kendini şiirsel bir anlatıya/metne dönüştürme çabası, söz konusu gerilimi anlama ve aşma mücadelesi içindeki insanın hallerini ortaya koyar.