| | Ahmet Sipahioğlu: "Değişememenin tarihi" Serkan Seymen, Radikal, Aralık 1997 Neden 1929 yılında geçen bir hikâye anlattınız?
Türk karikatürünün tarihini çıkarmak için Milli Kütüphane'de araştırma yaparken 1929 yılı dikkatimi çekti. 1929 yılının her gününü not ettim. Olaylar iyice ilgimi çekince, olur mu olmaz mı diye düşündüm, iyi bir malzeme vardı, böyle bir kitap çıktı. 1929 şu yüzden ilgimi çekti: Yeni Türk harfleri Kasım 1928'de kabul ediliyor. Aslında Türkiye Cumhuriyeti tarihi o zaman başlıyor, çünkü kültürel, gündelik hayatın tarihi o zaman başlıyor.
1929 yılının olaylarını not ettikçe karşınıza nasıl bir geçmiş çıktı?
O zamanın insanları yaşamı nasıl görüyorlardı, ne hissediyorlardı, hayata nasıl bakıyorlardı, bunu merak ettim. 1997'de bazı çevrelerin zannettiği gibi günler değildi onlar. "1920'ler, ah Atatürk zamanları, her şey harika!" O üst taraftaki görünüm, onun altında gündelik hayat devam ediyor.
Kitapta 1997 yılını 1929 yılı üzerinden anlatıyormuşsunuz gibi bir hava var.
Hayır, bugün karşılaştığımız sorunlarla o gün de yüz yüze olduğumuzu tespit ettim. Biz otomobil kullanamıyoruz, 1929 yılında da kullanamıyormuşuz. Bir İstanbul oluşuyor ve kentin denetlenemez oluşu o zamanlarda da var. Kitapta başyazarın çıktığı zeplin gezisi var, ki öyle bir gezi hakikaten vardır. Bu kitapta şimdi olmayan tek şey azınlıklar belki. O rengi kaybettik ne yazık ki. Tekdüze bir toplum olduk. Kitapta her hafta sonu özel bir deniz uçağının gelip boğaza konup zenginleri Monte Carlo kumarhanelerine götürüşü var. Cadillac temsilcisinin, "Bu kadar Cadillac'ı Oregon'da bile satmadım" demesi de doğru, Harley Davidson motosikletlerinin olduğu da. Sorulması gereken soru, o insanlar, o dönemin zengin sınıfı kimdi? O zaman da paramızın değeri hızla düşüyor. Üniversitede bilim dışında her şeyin yapıldığı söyleniyor. Geçim sıkıntısı var, memur maaşları az… Tekrarlayan temalar cenneti Türkiye çıkıyor ortaya. Bu toplumu biz daha tanımıyoruz. İstanbul hep böyleydi, hep böyle oldu. Kravatsız girilmeyen Beyoğlu palavra. Şimdi "Gencecik çocuk kolunda şırıngayla ölü bulundu" diyorlar. Bu da o zaman vardı. Değişmemenin tarihi var burada. Değişen ne onu bulmak lazım.
Atatürk'ün İstanbul'a hiç gelmemesi teması var bir de kitapta.
İstanbul, "Gazi Hazretleri niye gelmiyor?" diye gözüne girmeye çalışıyor. Gazi, intikam alıyor. Çünkü, adamı hiçbir şekilde savaş sırasında desteklememişler. Harf devriminin en büyük nedeni olarak Bâb-ı Âli'nin Kurtuluş Savaşı esnasında destek vermemiş olması gösterilir. Tümüyle doğru olmasa bile, bütün bir basın bir günde yok ediliyor. Yeni harflerle basılacağı için bütün medyayı elinizde tutmanız mümkün. 1930'lu yıllarda Teşvik Primi Kanunu getirilmiş. Atatürk çok güzel hizaya getirmiş İstanbul basınını. Türkiye, başlangıcından bu yana medya toplumu. O yüzden Türkiye'de medya diğer ülkelerden çok daha önemli. Kitaptaki başyazar hakikaten önemlidir. Dünyanın hangi ülkesinde bu kadar çok köşe yazarı var. Sivil olamadığımız için bizde birisinin her şeyi ortaya koyması gerekiyor. "Cumhurbaşkanı ile yemekte oturuyordum" diye başlayan yazılar bizde oluyor. 1929'da daha pederşahi bir gazetecilik var. "Ben bilirim, bırakın ben yaşarım siz seyredin mantığı" daha geçerli. Bedri Baykam der ya; kimileri yaşar kimileri seyreder, ben yaşıyorum diye, aynen öyle işte. |