Tepelitaklak Teğellenmiş Öykülerden Bir Roman Yayıma Hazırlayan: Emine Bora Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Kasım 2010 |
2011 Oğuz Atay Roman Ödülü Hobisi kuş gözlemciliği, branşı felsefe olan İzmirli bir üniversite hocası ile uzatmalı asistanı Tayyar'ın "maceralarını" okuyacaksınız Tepelitaklak'ta. Teğellenmiş öykülerden oluşan bir roman bu. Neler mi var: Kadim şehir İzmir'in sokaklarının dünü bugünü. Karataş, Asansör, Pasaport, Kordon. Özel üniversitelerle devlet üniversiteleri arasındaki dramatik benzerlikler ve aşılmaz uçurumla.. Öğrenci gençlik. Gençlikten nasibini alamamış üniversiteler. Tamamlanamamış tezler. Entipüf felsefesinin incelikleri. Soyu tükenmiş pamuk ördek. Alkol buğusu. Benzersiz bir TIR parkında benzersiz bir akşam. Kıbrıs çıkarması. Göç eden kuşlar, göç edemeyen kuşlar... Tekmili birden yirmi iki bölümde... Metis'teki ilk kitabı 1929, Bir Yılın Öyküsü'nü 1997 yılında yayımladığımız Ahmet Sipahioğlu'ndan akademik camiaya "gerçekten" içeriden bakan, eleştirel ve "jilet gibi" bir mizahın eşlik ettiği tepetaklak bir roman.  | İÇİNDEKİLER |
Ben, Hocam Gökyüzü, Evler ve Pencere İskele Bacaksız Adım Kuşların Destansı Yolculuğu Gece Işıkları Karataş Şölen (Sempozyum) Sayın Hocam Gün Başlıyor Silgi Olayı Entipüf Sen, Hocam... Kuşlar Listesi Niçin Göç Ediyorlar? Tır Parkı 178 Pamuk Ördek (Camptorhynchus Baffaius) Yolculuk Kuş Kanat Çırpan Yeniden Doğan Adam Gibi  | OKUMA PARÇASI |
Ben Hocam bölümünden, s. 11-13. Evet hocam; bugüne kadar seninle çok kafa çektik, çok birlikteliğimiz oldu. Lisansta senin öğrencin oldum, şimdi yüksek lisansta öğrencinim. Asistanın oldum, derslere bazen birlikte giriyoruz, ileride belki de –orası pek kesin değil– doktora öğrencin olacağım, değil mi ya? Fakat düşünüyorum da, aslında sen beni hiç tanımıyorsun, benim hakkımda hemen hiçbir şey bilmiyorsun hocam. Oysa ben senin hakkında hemen her şeyi çok iyi biliyorum, özel yaşamının tüm detaylarını ve hatta en gizli sırlarını bile. Biliyorum, çünkü göz önünde olan, hep hakkında konuşulan sensin ve en önemlisi de seni anlatanın bizzat ben olmam sayın hocam. Ben ve yalnızca ben. Fakat ne yazık ki ve ne hikmetse, sen olmadan asla var olamayan ben! Dikkat edersen, bu kadar zamandır sana kendimden, asıl ve en öz geçmişimden hiç söz etmedim ve zaten sen de Allah için, bir günden bir güne sormak zahmetine bile katlanmadın. Nasıl bir iş bu hocam? Bunca yıldır yanında gezdirdiğin, her türlü işini gördürdüğün bir tip var benim gibi –dikkat et "gibi" dedim hocam– ve sen onun hakkında hiçbir şeyi merak etmiyorsun. İlginç hocam, vallahi çok ilginç! Tabii sana ilginç gelmiyordur, çünkü sana çok ilginç gelen şeyler, genellikle ve daima seninle bir şekilde ilgili olanlardır, değil mi sayın hocam? Bu durum bence şundan kaynaklanıyor hocam: Şimdiye kadar başoyuncu hep sen oldun. Bizler, senin çevrendekiler ise hep yardımcı karakter oyuncuları olarak kaldık. En azından se... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
A. Ömer Türkeş, “Roman da hayat ‘gibi’dir”, Radikal Kitap Eki, 11 Aralık 2010 Yazarlardan her yıl bir roman yayımlamasını beklemiyorum, açıkçası benimsemiyorum da. Zahmetli bir iştir yazmak, aceleye gelmez. Keşke yayımlatmasaydım pişmanlığındansa bir süre isminin unutulmasını göze almayı yeğlemeli. Ahmet Sipahioğlu, işte bu anlayışın temsilcisi. Zamana aldırış etmiyor; edebi faaliyetleri için ‘kaplumbağa’ tavimini kullanıyor Sipahioğlu. İlk kurmaca kitabı Kavunlu Natürmort’u 1990’da yayımlamış, ilk romanı 1929, Bir Yılın Öyküsü için yedi yıl beklemişti. O zamandan bu yana sessiz kalan Sipahioğlu, artık yazmaktan vazgeçtiğini düşündüğümüz bir sırada yeni bir romanla –Tepelitaklak– döndü edebiyata. Haksızlık etmeyelim, özgeçmişine bakıldığında Sipahioğu’nun roman yazmaya vakit ayırması bile şaşırtıcı. 1954 yılında Ankara’da doğan Ahmet Sipahioğlu yüksek öğrenimini İngiltere’de sinema alanında yapmış. 1979-80 yılları arasında Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmış, 1980’den 2007 yılındaki emekliliğine kadar İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapmış. Sipahioğlu’nun çeşitli ödüller kazanan çizgi film çalışmalarının yanı sıra, görsel anlatım ve kurmaca sorunları üzerine yayımlanmış çeşitli ders kitabı, öykü, makale ve incelemeleri bulunuyor. 2000 yılından başlayarak müze tasarımı ve sergileme tekniği çalışmalarına ağırlık veren Sipahioğlu çok sayıda sergi ... Devamını görmek için bkz. |  |
Karin Karakaşlı, "Hayata teğet geçen ömürler", Milliyet Kitap Eki, Kasım 2010 Ahmet Sipahioğlu’nun Tepelitaklak adlı romanında asistan Tayyar ve üniversitedeki hocası Bülent’in dışında Urla ve İzmir de başrolde. Üstelik hocanın ve asistanının tuhaf, saplantılı ilgi alanları dolayısıyla çeşit çeşit kuş da romana konup göçüyor. Hayatın kendisi gibi eklemli bir yapı benimsemiş Sipahioğlu; şehirler ve insanlar birbiri içinden akarken insanın kendini günlük hayatın tekdüzeliğine mahkûm edişi de etkileyici ayrıntılar üzerinden hissettiriliyor. Çürüyen bedenler Tıpkı yalnızlığımızın gecelerini yüzümüze çarpan şu cümlelerde olduğu gibi: “Evet avizeler, ünlü İzmir avizeleri... Gecenin bir vaktinde, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nın deniz kıyısındaki kaldırımında durup bir sigara yakın. İsterseniz deniz kenarındaki taşlara da oturabilirsiniz. Denizin iyot ve yosun kokulu rüzgârının arka mahallelere geçmesini, kentin içlerine nüfuz etmesini engelleyen, altı-yedi katlı apartmanlardan oluşan bu büyük sura dikkatle bakın: Her dairenin bir balkonu vardır mutlaka. Balkonlarda yanı beyaz plastik masa ve sandalyeler bulunur... Balkon korkulukları genelde beyazdır. Bayram günleri bunlardan aşağıya kocaman Türk bayrakları sallanır. Balkonlardaki çiçekliklerde hep aynı çiçekler açar: sardunya! Gece dairelerin içi ışıl ışıldır. Her salonda avizeler hep aynı noktadan sarkar aşağıya. Salonlarda te-levizyonlar hep aynı köşededir...” İnsanın ölümlül... Devamını görmek için bkz. |  |
Ayşe Elif Tanrıyar, “Akademik dünyada ‘gibi yapanlar’ ”, Sabah Kitap Eki, 29 Aralık 2010 Türkiye’de akademik çevrelerde geçen romanlara pek rastlanmaz. Yalnızca bu ironik durumu göz önüne aldığınızda dahi, branşı felsefe olan İzmirli bir üniversite hocası ile uzatmalı asistanı Tayyar’ın ‘maceraları’nın anlatıldığı Tepelitaklak başlı başına ilginç bir hal alıyor. Ancak anlatılanlar yalnızca bu çevreyle kısıtlı sanmayın. Alt başlığı Teğellenmiş Öykülerden Bir Roman olan kitapta; kimileri birbirinden alakasız gibi görünse de bir araya geldiklerinde ilginç bir kolaj oluşturan, kaybetmeye yatkın günümüz bireylerine ve yaşama dair hiciv dolu felsefi pasajların da bulunduğu bir hikâeler bütünü yer alıyor. Ahmet Sipahioğlu, 1990 yılında ilk yayımlanan ‘resimli-yazılı-kurmaca’ kitabı olan Kavunlu Natürmort ve onu takip eden ve Türkiye’de harf devrimi sonrası yaşananları hicvettiği 1929, Bir Yılın Öyküsü adlı romanlarıyla dikkat çekmiş ve övgüye değer bulunmuş bir akademisyen-yazar. Yüksek öğrenimini İngiltere’de sinema alanında yapan Sipahioğlu, uzun yıllar boyunca İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapmış. Zaten sahip olduğu bu akademik deneyim ve anılar da romanın geneline yayılarak, özellikle de Tayyar’ın hocası olan Bülent karakterine can veriyor. Türk Grafik Mizahı adlı bir de çalışması olan Sipahioğlu, hiciv ve karikatürleşmede ne denli usta olduğunu gerek metnin dilinde gerek başlı ... Devamını görmek için bkz. |  |
Hayati Roman, “İzmir'in, bir profesörün, alkolün ve kuşların romanı”, Sabitfikir, Nisan 2011 Nicedir bir ümitle, kâh fiyakalı arka kapak tanıtım yazılarının gazı, kâh basında çıkan pazarlama amaçlı söyleşilerin ve yüksek satışların etkisi ile (bir romancının romanı hakkında sayfalar boyunca konuşmasını, açıklama yapmasını da hiç anlayamam ya!) elime aldığım yeni çıkan Türkçe romanları birkaç sayfa okuduktan sonra görev ve sorumluluk bilinci ile sıkıntılar içinde, hani belki biraz güzelleşir, ne bileyim hiç olmazsa iyi bir sonla bağlanır gibi iyi düşüncelerle bitirmeye çalışıyordum. Bir, iki, üç, dört, derken insan eline yeni bir Türkçe roman almaya korkmaya başlıyor. Eleştirmenlik zor iş, sürekli keçiboynuzu yemeye benziyor. Eleştirmenlere kolaylıklar diliyorum. Benim yaptığıma eleştiri denemez, öyle bir iddiam da yok, sadece kitap tanıtmaya çalışıyorum. Bu ülkede iyi bir eleştirmene yöneltilecek en haksız eleştiri herhalde “o da hiç bir şey beğenmez ki” olmalı. Ahmet Sipahioğlu'nun Metis'ten çıkan romanı Tepelitaklak’ı da bu halet-i ruhiye içerisinde edindim. Bir süre yeni bir hayalkırıklığı yaşama korkusu ile bir türlü başlayamadım. Neyse korktuğum başıma gelmedi. İyi bir romanın sonradan, ortadan, efendim kenardan açılması, iyileşmesi diye bir şey yok. İyi roman iyi başlıyor, iyi gidiyor, iyi bitiyor. Ulvi cümleler arıyorsanız size göre değil bu roman Tepelitaklak’ı en iyi anlatan cümle arka kapakta yer... Devamını görmek için bkz. |  |
Recep Usta, "Tepetaklak bir tuhaf dünya", Taraf Kitap Eki, Mart 2011 Tepelitaklak, Bülent Çağlar’ın bir öğrencisi olan Tayyar’ın kendisi ve hocası hakkında anlattıklarıyla başlar. Tayyar’ın babası Kıbrıs Çıkarması’na katılmış ve bacaklarının kasıklarından sonrasını savaşta kaybetmiştir. Kısa bir süre önce eşini de kaybetmiş olan savaş gazisinin bakımıyla oğlu Tayyar ilgilenmektedir. Bülent Çağlar, Tepelitaklak isimli romanın, hayatı farklı dönemlerde tepetaklak olmuş olan felsefe profesörü kahramanıdır. Roman boyunca herhangi bir kahramanlık ve başarı kazanmadığını öğrendiğimiz Bülent Çağlar, bu haliyle kahraman imgesinin tepetaklak edilmiş resmidir. Entipüf Kuramı Alışkın olduğu, alelâde bir hayatı yaşamakta olan Bülent Hoca, kafasının içinde yarattığı kendine yeten dünyasında sürekli olarak düşüncelerle meşguldür. Kendine has bakış açısı, hayal dünyası ve bağımlısı olduğu alkol, yaşadığı hayatın sıradanlığına karşı Bülent Hoca’nın savunma mekanizmalarıdır. Bülent Hoca’nın zihninde uçuşan düşünceler arasında kavramsallaştırmaya çalıştığı çiftli bir anlamı olan Entipüf Kuramı’nın ayrı bir yeri vardır. Tüketimin amaç haline geldiği, işlevselliğin verdiği tatminle, daha iyisi önlerine sürülene kadar mutlu olma garantisi altında yaşayan insanlar için, niceliğin cazibesi karşısında niteliğin anlamı ve değeri gözden düşmüştür çoktan. Bülent Hoca, gerek akademik gerek özel hayatı için belli bir standart i... Devamını görmek için bkz. |  |
Hayati Roman, “İzmir'in, bir profesörün, alkolün ve kuşların romanı”, Sabitfikir, Nisan 2011 Nicedir bir ümitle, kâh fiyakalı arka kapak tanıtım yazılarının gazı, kâh basında çıkan pazarlama amaçlı söyleşilerin ve yüksek satışların etkisi ile (bir romancının romanı hakkında sayfalar boyunca konuşmasını, açıklama yapmasını da hiç anlayamam ya!) elime aldığım yeni çıkan Türkçe romanları birkaç sayfa okuduktan sonra görev ve sorumluluk bilinci ile sıkıntılar içinde, hani belki biraz güzelleşir, ne bileyim hiç olmazsa iyi bir sonla bağlanır gibi iyi düşüncelerle bitirmeye çalışıyordum. Bir, iki, üç, dört, derken insan eline yeni bir Türkçe roman almaya korkmaya başlıyor. Eleştirmenlik zor iş, sürekli keçiboynuzu yemeye benziyor. Eleştirmenlere kolaylıklar diliyorum. Benim yaptığıma eleştiri denemez, öyle bir iddiam da yok, sadece kitap tanıtmaya çalışıyorum. Bu ülkede iyi bir eleştirmene yöneltilecek en haksız eleştiri herhalde “o da hiç bir şey beğenmez ki” olmalı. Ahmet Sipahioğlu'nun Metis'ten çıkan romanı Tepelitaklak’ı da bu halet-i ruhiye içerisinde edindim. Bir süre yeni bir hayalkırıklığı yaşama korkusu ile bir türlü başlayamadım. Neyse korktuğum başıma gelmedi. İyi bir romanın sonradan, ortadan, efendim kenardan açılması, iyileşmesi diye bir şey yok. İyi roman iyi başlıyor, iyi gidiyor, iyi bitiyor. Ulvi cümleler arıyorsanız size göre değil bu roman Tepelitaklak’ı en iyi anlatan cümle arka kapakta yer alıyor... Devamını görmek için bkz. |  |
Fatma Kahraman, “Kamikazede ‘tepe taklak’ olmaya davet!”, Vatan Kitap Eki, 9 Mart 2011 Tepelitaklak temel olarak hobisi kuş gözlemciliği, branşı ise felsefe olan İzmirli bir üniversite hocası ile uzatmalı asistanı Tayyar’ın maceralarını konu alıyor. Ancak ne karakterler ne de anlatı düz bir çizgi halinde... Tayyar’ın trajikomik çocukluğunu öğrenirken kafanızın üzerinden pamuk ördekler uçabilir! Felsefi düşüncelere yoğunlaştığınız bir anda kendinizi kimsenin bilmediği bir içkili mekânda bulabilirsiniz! Çeşitli ödüller aldığı çizgi film çalışmalarıyla tanınan Ahmet Sipahioğlu bu romanında, aynı zamanda toplum ve toplumu oluşturan bireylere keskin ve eleştirel bir bakış açısıyla bakıyor. Kitap, Tayyar’ın kendini takdimiyle başlar. Tayyar, havacı olmak isteyip olamayan babasının verdiği ismi taşımaktadır. Tayyar’ın bu komik hikâyesinin ardındaki trajediyi sonradan öğreniriz. Sonraki bölümlerde Tayyar’ın Urla’da yaşayan ailesi ve dolayısıyla Urla’yı tanıyoruz. Yine alıştığımız denizel turistim iklimden farklı bir iklimle… Roman içinde Kuşların Destansı Yolculuğu bölümüyle ikinci bir hikâye canlanıyor. Henüz uçmayı öğrenememiş pamuk ördeklerin biyolojiden bağımsız “insanlar dünyasında” birer canlı olarak tanıyoruz. Bu arada, özel üniversitelere karşı olan Bülent Hocaya özel üniversitelerden birinin teklifini kabul eder ve karşılaştığı laubali öğrenciler yüzünden büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Bülent Hoca, felsefeyle... Devamını görmek için bkz. |  |
Selim İleri, “Bir dönüm noktası: ironi”, Radikal Kitap Eki, 30 Eylül 2011 Recaizade Mahmut Ekrem’in romanı, Araba Sevdası (1896), zamanında önemsenmiş mi? Sanmıyorum. Araba Sevdası sonra da yıllarca önemsenmemiş. Aşk-ı Memnu Türk romanının ilk büyük eseri sayılmış, Araba Sevdası adeta yitip gitmiş. Oysa Recaizade’nin eseri bizde ironiye açılan ilk roman. Tuhaf ama, başlangıçta, ilk adımda ironiyle burun buruna gelmiş romanımız, sonra bambaşka bir çizgide gelişiyor. Hüseyin Rahmi’nin kara gülmecesi bile fazla önemsenmiyor. Hüseyin Rahmi gerçi çok seviliyor, çok okunuyor, ama onun kara gülmeceden ne amaçladığı üzerinde durulmuyor. İroninin kara gülmeceden, hele kaba gülmeceden çok ayrılan bir yanı var. İroni trajiği barındırır. Araba Sevdası’nı alafranga Bihruz Bey’in gülünç maceraları gibi okursunuz; eser bitince öyle bir burukluk yakanıza yapışır ki, handiyse derin bir hüzün kalmıştır geriye. Sözlüklerde ironiye baktım. Tanımlarda hüzünlendiriş, içlendiriş üzerinde durulmuyor. Kimi, alay etme, mizah diyerek geçiştiriyor; kimi, gülmece yanı ağır basan anlatım tanımını vermiş. Ali Püsküllüoğlu’nun emek ürünü sözlüğünde fazladan bir dikkat karşıma çıktı: Püsküllüoğlu, tiyatro sanatında, ironinin etki gücünü arttırmak için gerçekliğin tersini söyleyerek alay etme anlamına değinmiş.Bence ironi, ısrar ediyorum, trajikle hep iç içedir. Romanımız çokça ilgilenmemiş. Yine de bazı örnekler, hem de unutulmayacak... Devamını görmek için bkz. |  |
|