ISBN13 978-605-316-126-4
13x19,5 cm, 280 s.
Liste fiyatı: 300.00 TL
İndirimli fiyatı: 240.00 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Diğer kampanyalar için
 
Alice B. Toklas'ın Özyaşamöyküsü
Özgün adı: The Autobiography of Alice B. Toklas
Çeviri: Nesrin Kasap
Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Ocak 1992
2. Basım: Nisan 2018

Yirminci yüzyılın sanat ve edebiyat dünyasına öncülük eden bir kent: Paris. Umut dolu yıllar ve umut dolu yaratıcı insanlar.

O zamanlar henüz kimsenin dönüp resimlerine bakmadığı Picasso, Matisse, Gris, Braque; savaş yaralarıyla ölen Apollinaire; yeniyetme bir yazar, Ernest Hemingway; biraz biraz ünlenmiş Sherwood Anderson ve daha niceleri...

Ve hep gözlemleyen, hep edebiyat denemelerine girişen, karizmatik kişiliğiyle bir efsaneye dönüşen öncü bir yazar: Gertrude Stein.

Yaklaşık elli yılını birlikte geçirdiği yakın dostu Alice B. Toklas'ın ağzından yazdığı bu renkli "özyaşamöyküsü"nde, Birinci Dünya Savaşı öncesi umut ve yenilik dönemini, savaşın yıkımlarını ve kendi edebiyat deneylerini tümüyle kendine özgü bir tarzda anlatıyor Gertrude Stein.

OKUMA PARÇASI

Nesrin Kasap, "Sunuş", s. 9-18

1870'li yıllar Stravinsky, Schoenberg, Diaghilev, Jung, James Joyce gibi 20. yüzyılın yazın, sanat ve düşün dünyalarının biçimlendirilmesinde büyük rol oynayan pek çok yaratıcı kişinin doğduğu yıllardır. Ama bu yaratıcı kişilerin hiçbiri, gene aynı on yıllık dönemde doğan Gertrude Stein (1874-1946) kadar farklı yorumlara hedef olmamıştır. Gerçekten de yazın dünyasında belki de bütün zamanların en çok tartışılan kişilerinden biridir Gertrude Stein. Her şeyden önce, tanımlanması bile sorun olmuştur. Yazın antolojilerinin ve ansiklopedilerin Gertrude Stein'a ilişkin bölümlerine baktığınızda çeşit çeşit tanımla karşılaşırsınız; kimisinde romancı ve şair, kimisinde eleştirmen ve şair, kimisinde de romancı, şair ve düşünür olarak tanımlanır Gertrude Stein. Çok ilginçtir, bir antolojide de yalnızca "Amerikalı yazar" tanımı kullanılır ve hemen ardından da Gertrude Stein'ın daha kesin bir tanımının yapılamayacağı gerekçesi öne sürülür. Ne var ki ortada yadsınamayacak bir gerçek vardır: Bugün Gertrude Stein üzerine çok zengin ve kapsamlı bir literatür oluşmuş durumdadır. Doğal olarak bu literatür çelişkilerle doludur. Bir yandan anlaşılmazlığıyla alay edilirken, bir yandan da 20. yüzyılın düzyazı ve şiirine silinemeyecek bir damga vuran öncü bir yazar, hatta dâhi olarak göklere çıkarılır Gertrude Stein. Kimilerine göre yenilikçi kalemiyle 20. yüzyıl yazınına öncülük etmiştir, kimilerine göre Natüralizm akımını sürdürmüştür, kimilerine göre i...

Devamını görmek için bkz.

Gertrude Stein, "Paris'e Gelişim", s. 22-45

1907 yılıydı. Gertrude Stein kendi girişimiyle yayımladığı Üç Yaşam (Three Lives) adlı kitabının baskısıyla uğraşıyor, bir yandan da harıl harıl bin sayfalık kitabı Amerikalıların Oluşumu'nu (The Making of Americans) yazıyordu. Picasso Gertrude Stein'in portresini yeni bitirmişti ve şu anda çok ünlü olan bu tabloyu o sıralar ressamla modeli dışında hiç kimse beğenmemişti; şimdi de üç kadın figürünün yer aldığı garip karmaşık bir resme başlamıştı Picasso. Matisse ise Yaşama Zevki (Bonheur de Vivre) adlı tablosunu, ona fauve yani vahşi hayvan ressamı nitemini kazandıran o ilk büyük kompozisyonunu yeni bitirmişti. Max Jacob'un yürekli Kübizm çağı diye tanımladığı dönemin de başlangıcıydı bu. Daha geçenlerde Picasso'yla Gertrude Stein'ın o yıl gerçekleşen olaylardan söz ettiklerini duyduğumu hatırlıyorum; bütün bunlar tek bir yılda gerçekleşmiş olamaz, dedi biri, ah, dedi öbürü de, o sıralar genç olduğumuzu ve tek bir yılda pek çok şeyi yapabildiğimizi unutuyorsun canım.

O yıl olup bitenlerle daha önceki yıllarda olup bunlara kaynaklık eden olaylar üzerine söylenecek pek çok şey var, ama şimdi Paris'e geldiğim zaman gördüğüm şeyleri anlatmam gerek.

27 rue de Fleurus'teki ev şimdi olduğu gibi o sıralarda da dört küçük odası, bir mutfağı, bir banyosu ve hemen bitişiğinde çok geniş bir atölyesi olan iki katlı küçücük bir evdi. Şimdi atölye 1914'te eklenen daracık bir koridorla eve bağlanmış durumda ...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Yılmaz Şener, "Anlaşılması zor kadının en anlaşılır kitabı", Sabitfikir, 25 Mayıs2018

Bazı çevrelere göre modern edebiyatın öncülerinden, bazılarına göre yazdıkları anlaşılmayan, bazılarına göre bir deha, bazılarına göre kendi reklamını yapan, bazılarına göre politikacı biriydi Gertrude Stein; Pablo Picasso’nun portresini yaptığı, Virginia Woolf’un yazdıklarını basılmaya değer görmeyen, Ernest Hemingway’e göreyse yol gösterici bir isimdi... Yaşadığı dönemde çok az anlaşıldı, anlayanlarsa yanlış anladı. Ama herkesin hemfikir olduğu tek şey; Stein’in kafasının Antik Roma imparatorlarının kafasına benzediğiydi.

Charles Henri Ford, Stein hakkında şunları söyler: “Bir sandalye alıp insanın yaşamının içinde oturmaktan çok hoşlanır.” Resimden edebiyata, psikolojiden felsefeye sanatın hemen her disipliniyle ilgilenen bu ilginç kadın, yaşadığı dönemin en karizmatik kişilerinden biriydi aynı zamanda. Sanat dünyasının en gözde şehri Paris’te bir otorite haline gelen Stein, sanata yönelmiş yetenekli gençleri desteklemekten hiç imtina etmedi. Bu yüzden de Paris’te yaşadığı ev, sanat çevrelerinin en uğrak yeriydi. İki dünya savaşı görmüş, insanlığa dair hayal kırıklıkları umudundan fazla olan bu zeki kadının anlatacağı elbette çok şey vardı.

Yazar olarak tanınması da 1909 yılında yayımlanan Üç Yaşam kitabıyla olur. Üç kadının öyküsünün anlatıldığı bu kitap, aynı zamanda modern edebiyatın öncü kitaplarından biri olarak görülür. Ritmik anlatım b...

Devamını görmek için bkz.

Esra Yalazan, "Kendini kurgulayan Gertrude Stein’ın özyaşam öyküsü", ahvalnews2.com/tr, 26 Mayıs 2018

Hikayeler aracılığıyla varoluşuna anlam katan ve her anlatıda kendini yeniden keşfeden insan, sanatın farklı formlarıyla buluştuğunda zihni hep aynı muammaya takılır. İnsan bir kurgu mudur?

Gerçeği olduğu haliyle hikaye etmek mümkün değilse, kelimelere dönüşen sadece yaşananların tortusu mudur? Dünyayla başa çıkabilmek için eğip büktüğümüz hikayeler hakiki hayat hikayemiz midir yoksa başkalarına göstermek istediğimiz birer “yansıma”dan mı ibarettir?

Biyografi yazarları, sevdikleri edebiyatçıları, sanatçıları insani zaaflarına ve en korkunç hallerine rağmen her koşulda hayran olunan “şahsiyetler” olarak anlatmayı sever. Bu gayet anlaşılır ama eserleriyle hayatları arasındaki mesafe okuru boşlukta bırakırken, genellikle kendilerini nasıl gördüklerini ve içsel hayatlarının sese dönüşmüş halini bilmeyiz.

Geleceğe kalsın diye yazılan günlükler ve mektuplar dışında özyaşam öyküsünü kurgulayarak yazanlara da sık rastlanmaz çünkü. Gertrude Stein bu anlamda ilginç istisnalardan biri.

Gertrude Stein, Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü’nde kendisine ve yakın sanat-edebiyat çevresine dair izlenimlerini, iz bırakan anıları hayatında çok önemli bir yer tutan dostu Alice B. Toklas’ın bakışıyla anlatmayı tercih etmiş.

Stein, dönemin kültürel portresini, bohem yaşantısını, sanatçıların yaratma ve üretim süreçlerini eğlenceli an...

Devamını görmek için bkz.

Metin Celal, "Güldür bir gül gül bir güldür", Cumhuriyet Kitap Eki, 7 Haziran 2018

Gertrude Stein çok ilginç bir sanat insanıymış. Sanat insanı diyorum çünkü yazarlığından önce koleksiyonculuğu ve yazar ve sanatçı hamiliği ile tanınmış. Paris’te yaşadığı yıllarda ağabeyi Leo ile birlikte o zamanlar kimselerin dönüp yüzüne bakmadığı Cezanne, Henri Matisse, Pablo Picasso gibi ressamların resimlerinin ilk alıcılarından olmuş. Eski bir Paris geleneğine uyup cumartesileri evinin kapılarını sanatçı ve edebiyatçılara açarak hem bu ressamların tanınmalarını sağlamış hem de Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald, Sinclair Lewis, Ezra Pound, Sherwood Anderson gibi yazarlarla buluşmalarını, dostluklar kurmalarını sağlamış. Daha sonra “Yitik Kuşak” adını vereceği bu kuşak yazarlarını desteklemiş, yönlendirmiş.

Gertrude Stein ağabeyi Leo’nun işleri nedeniyle taşındıkları Paris’e 1903’te yerleşiyor. Alice B. Toklas 1907’de Paris’e geliyor ve Paris’teki ilk gününde Gertrude Stein’la tanışıyor. Toklas, 1910'da 27 Rue de Fleurus'a Gertrude Stein’ın evine taşınmış. Gertrude Stein ölene dek de hiç ayrılmamışlar.

Stein’ın sanatçı ve yazarları keşfi, desteklemesi, koleksiyonculuğu yazarlığının önüne geçmiş. Hep bu nitelikleriyle anılmış. Oysa eserlerine baktığımızda Gertrude Stein’ın güçlü ve yenilikçi bir yazar olduğunu görüyoruz. Yazarlık, edebiyat hep yaşamının temel amacı olmuş. Yaşamöyküsünden bu niteliğini gizli tuttuğunu, bildirmekten bile k...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X