| ISBN13 978-975-342-552-0 | 13x19,5 cm, 360 s. |
Liste fiyatı: 368.00 TL İndirimli fiyatı: 294.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":368.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"334","item_name":"Çizgisel Olmayan Tarih","discount":73.60,"price":368.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Çizgisel Olmayan Tarih Bin Yılın Öyküsü Özgün adı: A Thousand Years of Nonlinear History Çeviri: Ebru Kılıç Yayıma Hazırlayan: Semih Sökmen, Bülent Doğan Kapak ve Kitap Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 2006 | 4. Basım: Aralık 2022 |
Meksikalı yazar, sanatçı, filozof ve bilim yazarı Manuel De Landa, günümüzün en ilginç, en yaratıcı düşünürlerinden biri. Çizgisel Olmayan Tarih'in iddialı bir projesi var: İnsanlık tarihinin çok önemli bir kesidini, enerji akışlarının, kayaların ve mikroorganizmaların tarihiyle iç içe anlatmak. Bu projeyi gerçekleştirirken, modern doğa bilimlerindeki –çizgisel olmayan dinamikler, kendi kendine örgütlenme teorileri, yapay yaşam ve yapay zekâ, kaos teorisi gibi– yeni yaklaşımlardan, Deleuze felsefesinden ve Braudel tarihçiliğinden beslenen yazar, bu çabalarıyla bir "yeni materyalizm" anlayışının öncü ismi haline geldi. Bu materyalist tarih, fiziksel, biyolojik ve sosyal/kültürel dünyaların tarihini, madde-enerji akışlarının maruz kaldığı katılaşma, hızlanma ve yavaşlama süreçlerinin tarihi üzerinden okuyor. Bu yüzden de insanlık tarihini, içinde yer aldığı maddi dünyadan farklı biçimlerde etkilenen, ama aynı zamanda bu maddi dünyayı çok farklı biçimlerde etkileyen karmaşık bir süreç olarak ele alıyor: Çizgisel olmayan, ereksel bir "ilerleme" izlemeyen bir tarih bu. Kitabını, jeolojik tarih, biyolojik tarih ve dilsel tarih şeklinde üç bölümde kuruyor. Her üç tarihte de düzayak belirlenimcilik ve işlevselcilik yaklaşımlarıyla anlaşılması mümkün olmayan benzer süreçlerin işbaşında olduğunu gösteriyor. Yine son dönemde giderek yaygınlaşan tavra, insanı salt kültür veya dil üzerinden anlamaya çalışan "kültürel göreci" tavra karşı tutkulu bir polemik geliştiriyor. | İÇİNDEKİLER |
Giriş
I Lav ve Magma Jeolojik Tarih (MS 1000-1700) Kumtaşı ve Granit Jeolojik Tarih (MS 1700-2000)
II Et ve Genler Biyolojik Tarih (MS 1000-1700) Türler ve Ekosistemler Biyolojik Tarih (MS 1700-2000)
III Memler ve Normlar Dilsel Tarih (MS 1000-1700) Argümanlar ve Operatörler Dilsel Tarih (MS 1700-2000)
Sonuç ve Spekülasyonlar | OKUMA PARÇASI |
Giriş, sayfa 9-24. Başlığı öyle demiyor ama, elinizdeki kitap aslında bir tarih kitabı değil bir felsefe kitabı. Etrafımızı kuşatan ve gerçekliğimizi (dağları, hayvanları ve bitkileri, insanların konuştuğu dilleri, toplumsal kurumları) oluşturan bütün yapıların belli tarihsel süreçlerin ürünü olduğu tezine dayanan adamakıllı tarihsel bir felsefe ama burada söz konusu edilen. Böyle bir felsefi anlayışın, gerçek tarihten yola çıkması tutarlılığı açısından elzem. Fakat, şöyle bir sorun var tabii: Tarihi yazanlar her ne kadar akademik çalışmalar üretseler de, bunu belli bir felsefi bakış açısından yaparlar. Bizi bir kısırdöngünün içine hapsedecekmiş gibi görünen bir durum bu. Fakat tarih ile felsefe –yerleşik dünya görüşleriyle, tarihsel veri toplamakta kullanılan rutin yöntemlerin birbirini ketlemesinde görüldüğü üzere– gerçekliğin nesnel bir değerlendirmesini imkânsız kılacak bir etkileşim içinde olabilecekleri gibi, olumlu bir etkileşime girip bu karşılıklı bağımlılığı v... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Beno Kuryel, “Düşünce, bir çizgiye indirgenebilir mi?”, Birgün Kitap Eki, 3 Ekim 2006 “Dilbilgisinin okullaşma süreçlerinde yerini alması, iktidar oluşumlarının kurucu taşlarını sağlar. Böylece toplumsal örgünün dil üzerinden kurulması gündeme taşınır. De Landa, dil desenlerinin yaşanan coğrafya özelliklerince ve toplumsal-ekonomik koşullarca geliştiğinin altını çiziyor. De Landa’nın yorumuna göre, iletişimin yalıtılması sonucu yeni diller ortaya çıkar” Elbette indirgenebilir. Bugün içinde yaşadığımız, soluklandığımız paradigma ya da değerler denizinde mümkündür bu. Ne düşündüğümüzü iyi “biliriz”. Ne konuştuğumuz konusunda “kuşkumuz” neredeyse yok gibidir. Ayrıca, nasıl düşünüp fikir beyan ettiğimiz konusunda kaygımız da “yok gibidir.” Günlük ve daha kolay bir yaşam biçimi. Düşünsel alanın enine ve derinliğine gereksinme duymayan bir yaşam tarzı. O anı ve “en uzun zaman” olarak o günü geçirme telaşı. Empatinin sokağımızdan bile geçmediği, sempatinin sahte çığlıkları... Devamını görmek için bkz. | |
|