ISBN13 978-975-342-552-0
13x19,5 cm, 360 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Beno Kuryel, “Düşünce, bir çizgiye indirgenebilir mi?”, Birgün Kitap Eki, 3 Ekim 2006

“Dilbilgisinin okullaşma süreçlerinde yerini alması, iktidar oluşumlarının kurucu taşlarını sağlar. Böylece toplumsal örgünün dil üzerinden kurulması gündeme taşınır. De Landa, dil desenlerinin yaşanan coğrafya özelliklerince ve toplumsal-ekonomik koşullarca geliştiğinin altını çiziyor. De Landa’nın yorumuna göre, iletişimin yalıtılması sonucu yeni diller ortaya çıkar”

Elbette indirgenebilir. Bugün içinde yaşadığımız, soluklandığımız paradigma ya da değerler denizinde mümkündür bu. Ne düşündüğümüzü iyi “biliriz”. Ne konuştuğumuz konusunda “kuşkumuz” neredeyse yok gibidir. Ayrıca, nasıl düşünüp fikir beyan ettiğimiz konusunda kaygımız da “yok gibidir.” Günlük ve daha kolay bir yaşam biçimi. Düşünsel alanın enine ve derinliğine gereksinme duymayan bir yaşam tarzı. O anı ve “en uzun zaman” olarak o günü geçirme telaşı. Empatinin sokağımızdan bile geçmediği, sempatinin sahte çığlıklarının kol gezdiği dar bir alan. Her gün aynı sahneler. Çizgiye indirgenmiş düşüncenin sahnelendiği kısır bir döngü. Yaşamın zorluklarına hapsolmuş olmanın, günü kurtarmanın yükü altında kalmanın anlaşılır kılabileceği bir çizgisellik bu. Çizgisel olarak yaşanan hayatta, çizgisel düşünmek kadar olağan bir şey olabilir mi? Evet ve hayır. Çizgisellik kültürünü, ideolojisini yeniden üreten dizge, “evet”e karşılık gelirken, çizgisellikten kopmayı hedefleyen düşüncelerin çizgisellik paradigmasına rağmen üretilmiş olmasına denk gelen ise “hayır”dır.

Çizgisellik, çizgisel olmayanı bir “görme biçimi”dir. Çünkü, toplum ve doğa çizgisel olmayan bir devinime (dinamik-zamana bağımlılık) sahiptir. Çizgisel olmayanı, “çizgisel” olarak yaşamak, bir bakış açısına işaret eder. Çizgisellik, bir indirgenmişliktir. Sanki girintili çıkıntılı bir sahili yalnızca bir çizgi ile görmeye ve/veya göstermeye çalışmak gibi. Canlı ve cansız doğa ve bu ilişkiden üretilen iletişim ağları çizgisel (doğrusal) olmayan bir devinim içindedir. Bunu çizgisel olarak algılamak ya da mekanik yasalara indirgeyip anlam vermek bir bakış açısına tekabül eder. “Her şeyin bir nedeni vardır” önermesi çizgiselliği gösterir. “Her şeyin bir öyküsü vardır” önermesi ise çizgisel olmayana işaret eder. Bu çizgisel paradigmayı eleştiren ve almaşık görüş ve değerlendirmelere yer veren çabalar son yirmi yıldır artış göstermekte. Bunlardan bir tanesi tanıtacağım eser: Manuel De Landa’nın Çizgisel Olmayan Tarih – Bin Yılın Öyküsü. Metis Yayınları’ndan çıkmış, 2006. Çevirmeni Ebru Kılıç. Nitelikli bir çeviri. Metis’i Türkçeye kazandırdığı bu eser nedeniyle ve güzel çevirisinden dolayı Ebru Kılıç’ı kutlamak isterim. De Landa, 1952 Mexico City doğumlu. Yazar, sanatçı, filozof ve bilim yazarı. Kitapta, canlı ve cansız doğanın bütünselliği temel alınıyor. Ana bölümler; jeolojik tarih, biyolojik tarih ve dilsel tarih. Bunlar, üç ana bölümde toplanıyor: Lav ve Magma (jeolojik tarih), Et ve Genler (biyolojik tarih), Memler ve Normlar (dilsel tarih). Tarihsel evrimin çizgisel olmayan süreci bu çerçevede çözümleniyor.

Pozitivist lokomotif

Doğa bilimlerine çizgisel (doğrusal) olmayan yaklaşımların uygulanması yeni bir kavram değildir. Çizgisel (doğrusal) olmayan (nonlinear) devinim ve kaos kuramları çeşitli fizik ve mühendislik olgularının modellenmesinde ve davranışlarının incelenmesinde kullanılmıştır. Doğa bilimlerinde, dizgelerin çizgisel olmayan davranışlarının incelenmesi tümüyle kendi disiplinleri içinde kalmıştır. Bunun yanında, ruhbilim ve toplumbilim alanlarında olgular, çizgisel olmayan devinim, çatallanma noktaları ve kaotik etkiler çerçevesinde de ele alınmıştır. Ancak, bu yaklaşımlarda beşeri bilimlerin doğa bilimlerine indirgenmesi gibi pozitivist bir çatı altında kalınmıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki, doğa bilimleri ve mühendislikte matematik modellerin çizgisel (doğrusal) olarak geliştirilmesi bir basitleştirmeyi de amaçlamıştır. Çünkü özellikle sayısal bilgisayarların ve etkin sayısal yöntemlerin gelişmesinden önce doğrusal olmayan modellerin çözümü olanaksızdı. Teknik ayrıntılarına bu yazı kapsamında girmek olanaksızdır. Ancak, doğrusallık veya çizgisellik teknik kısıtların dışında bir dünya görüşü veya paradigması içinde toplumsal bir boyut kazanmış ve disiplinlerin pozitivist lokomotifin arkasında alt alanlara atomlaşmasına neden olmuştur.

İşte tam bu noktada De Landa devreye giriyor. Biyoloji, fizik ve toplumsal bilimleri olağandışı bir yaklaşımla bir ağ yapısı içinde topluyor ve ilişkilendiriyor. De Landa’nın en belirgin müdahalesi, çizgiselliği, tekniğe indirgenmişliğinden sıyırarak bir dünya görüşü olarak eleştirel çözümleyişi. Kitap, bir kültür ve bilim felsefesi çözümlemesi. Bu çözümleme yapılırken tarihten bir an olsun kopulmamış. Seçilen tarihsel parçalar ilginç lezzetler içeriyor ve bu da kitabı keyifle okunabilir kılıyor. Çizgisel olmayanın tarihini, çizgisel olmayan bir yaklaşımla ele alıyor. Eserde yer verilen temel noktalar şöyle özetlenebilir: İlerleme bir yanılsamadır. Bugünün hüküm süren paradigması olan pozitivizm/bilimcilik, bilginin sürekli ilerleyen bir yol izlediğini öne sürer. Bu ilerleme, birbirini izleyen dönemler biçiminde düşünülür. Bir önceki bir sonrakinin nedenidir. Örneğin, mekanik fizik olmasaydı kuantum fiziği olamazdı. Bilimsel ilerleme düşüncesi, nesnelliğe indirgenmiştir ve çizgiseldir. Buna karşılık, Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserin yazarı olan T. Kuhn ile aynı düşünceyi paylaşan De Landa’ya göre, bilginin üretim tarihinde ve onun örgütlü bir kurumu olan bilimin evriminde sıçramalı ve çizgisel olmayan bir süreç yaşanmıştır ve yaşanıyor. Kuhn, bilimin sosyolojisine vurgu yaparken, De Landa bilimi, daha doğrusu bilgi üretimini; jeolojik, biyolojik ve fiziksel örgüden kültürel dolambacın çizgisel olmayan hallerine göndererek çok önemli bir paradigma kopuşuna davetiye çıkarıyor. Ayrıntılandırılması bu yazıyı epey aşan diğer bazı temel noktalar şöyle özetlenebilir: Gerçeklik ve bilinç yalnızca, tarih tarafından pekiştirilmiş enerji ve biyokütle halleridir. Ve diğeri: İçinde yaşadığımız tarih, tarihi değerlendirmemiz konusunda bizi yanıltır ya da önyargılı kılar. Ve bir diğeri: Birçok şey, geleneksel olarak çizgisel olduğu yönünde düşünmeye yönlendirilmiş olsak da, çizgisel olmayandır. Son ikisi, ideoloji çözümlemesi için oldukça kayda değer önermeler.

Katmanlı diller imgesi

Kitapta dil üzerine yapılan çözümlemelerden kısaca birkaç vurgu yapmakta yarar var. Bugün egemen olan araçsal akılla bakınca dilin bir araç olduğu çabucak benimsenebilir. Hâlbuki dil yaşamın kendisinde bir süreçtir. Yaşarken bizi taşıyan bir araç değil, yaşadığımız sürecin kendisidir. De Landa dili, belirli bir toplulukta yüzyıllar içinde ağır ağır birikmiş sesler, sözcükler ve gramatik yapılar olarak tanımlıyor. Dilin toplumsal ve ekonomik bir yapısı vardır. Toplumsal devinimde sesler, sınıf ve kast ayırımları doğrultusunda birikir ve kültürel etmenlerle birlikte toplumsal katmanları birbirinden ayıran nitelikler sisteminde yerini alır. Dil, anlamlar dizgesini ifade eder. Söz dağarcığını oluşturan malzemeler ve gramatik örgüler, bildiklerimizi nasıl bildiğimizi resmeder. Böylece, ideolojinin yeniden üretilmesini bir dil olarak ele almak mümkün görünür. Bebekler anadilini dilbilgisi dersi görmeden ve kuralları öğrenmeden akıcılıkla konuşabilir. Dilbilgisinin okullaşma süreçlerinde yerini alması, iktidar oluşumlarının kurucu taşlarını sağlar. Böylece toplumsal örgünün dil üzerinden kurulması gündeme taşınır. De Landa, dil desenlerinin yaşanan coğrafya özelliklerince ve toplumsal-ekonomik koşullarca geliştiğinin altını çiziyor. De Landa’nın yorumuna göre, iletişimin yalıtılması sonucu yeni diller ortaya çıkar.

De Landa, çökelti kayaları, hayvan türleri ve toplumsal sınıflar gibi birbirinden çok farklı yapıların benzer üretim süreçlerinin tarihsel ürünleri olarak değerlendirilebileceğini öne sürüyor. Dilde de benzer katmanlar aranabilir. Homojen kümelere ayrılarak yalıtım sayesinde birbirleriyle kaynaşan dilsel malzeme birikimlerini katmanlı sistemlere örnek gösteriyor; böylece, dilin çizgisel bir ilerleme göstermediğini vurguluyor. Katmanlı dil evrimi, çizgisel olmayan bir süreç. Buradaki çizgisel olmayan durum dilin gelişiminde kaotik bir yapının varlığına da işaret ediyor. Coğrafya özelliklerindeki ve/veya toplumsal-ekonomik koşullardaki küçük değişimler öngörülemeyen dil değişimlerine neden olabilir. Bu değişimler, yine öngörülemeyen çatallanmalara uğrar ve farklı lehçeler ortaya çıkabilir.

Notlar tutarak ve tartışarak sindire sindire okunacak bir kitap. Çizgiselliğin eleştirisi, aynı zamanda toplumsal bir çözümlemenin anahtarını da veriyor. Heyecan dolu, çizgisel olmayan zihinsel bir üretim dileğiyle...

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X