| 13X19,5 cm, 134 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Yıkık Kentli Kadınlar Yayıma Hazırlayan: Vehbi Ersan Yayın Yönetmeni: Ruşen Çakır Kapak Fotoğrafı: Manuel Çıtak Kapak ve Grafik Tasarım: Emine Bora, Semih Sökmen Fotoğraflar: Müge İplikçi |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2002 |
17 Ağustos 1999 depremi üzerinden yıllar geçmesine geçmesine rağmen güncelliğinden bir şey kaybetmedi. Çünkü on binlerce insanın enkaz altında can vermesinin sorumlusu, depremden çok toplumun kendisiydi. Ne devlet ne de toplum, kentlerini inşa ederken, doğayı hesaba katmamıştı. Bu bir bilmeme sorunu da değildi. Günübirlik hırs ve çıkarların belirlediği bir "hayat tarzı"nın cezasıydı bir çeşit. O günden bugüne deprem, depremzedeler ve çıkarılması gereken derslerle ilgili çok şey söylendi, yazıldı. Ancak değişen ne oldu sorusu, yeni deprem felaketlerine rağmen hâlâ ortada duruyor. Bilgi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan Müge İplikçi, toplumsal belleği taze tutacak kitabı için Yalova, Gölcük ve Değirmendere’de 17 Ağustos’u yaşayan sekiz kadınla görüştü. Onlarla söyleşiler yaptı. Farklı yaşam, inanç ve düşüncelere sahip bu sekiz kadın deprem anını, sonrasını anlattı. Yıkık Kentli Kadınlar, söyleşilerle oluşmuş bir kitap, ama bir söyleşi kitabı değil. Sekiz kadın, öykülerini kendileri yazıyor bir anlamda. Yazar, gerçeğin bu yeniden kurgusunda, sadece aracılık görevi üstleniyor. Gerçeği en yalın haliyle vermek kitabın amacı. Her tanık deprem anına dönüyor. Deprem anı ise onları önceki hayalleri, düşüncelerine götürüyor. Sonra, bugünkü bilinçlerine ve umutlarına... Orada çocuklarını, eşini, dostlarını, evini ve hayallerini kaybetmiş ve yıkıntılardan yeni bir hayat inşa eden kadınları görüyoruz. | İÇİNDEKİLER |
Sunuş Önsöz
Depremde İki Kızı, Bir Oğlunu Kaybeden Anne İsmet Palta: "Hayır, Korkmuyorum"
Enkaz Altında İki Çocuğu ve Polis Eşini Kaybeden Gülay Ozantürk: "Ben Gölcük'te Büyüdüm, Değirmendere'de"
20 Yıllık Öğretmen Esma Çelik: "İki Evre Var: Deprem Öncesi ve Sonrası"
Bir Oğlu Enkaz Altında Ölen Hanife Orhan: "Bazen Kaderci, Bazen İsyankârım"
Nilgün Türkmen Bir Oğlunu, Bir Kızını Kaybetti: "Umut'uma Kavuştum, Şimdi Duygu'yu Bekliyorum"
Deprem Nuran Keser'in Kızını, Damadını ve Torununu Aldı: "Hiçbir Yerde Duramadım, Döndüm Gölcük'e"
46 Saat Enkaz Altında Kalan, Bir Kızını Kaybeden Ayşe İlhan: "Kadere İnanıyorum, Ama Devlete Kızgınım"
Eski Dep-Der Kurucularından Melek Gündoğan: "Acılar Üstünde Politika Yapılmaz" | OKUMA PARÇASI |
Ayşegül Baykan, Sunuş, “Kaygan Zeminde Yaşamak", s. 11-13 Depremle ilgili bilgilerimiz muhtelif. Daha önce bilmediğimiz derinliklere, karanlık noktalara birçok kanaldan ışık tutuldu 1999 depreminin ardından. Bilim adamları kendi dallarının birikimlerini, son buluşlarını aktardı her gün. Jeolog ve mühendisler olası depremlerin fay hatlarını çizdiler, şiddetlerini belirlediler aşağı yukarı. Ekonomistler depremin maliyetini hesapladılar. Dış yardımlar, krediler belirlendi, bütçe dengeleri yapıldı. Tek tek gördük televizyonda ve okuduk gazete ve dergilerde yıkılan binaları, kayıplara karışan geçim kaynağı fabrikaları, tesisleri, bankaları, parkları... Bunlar maddi kayıplardı. Bir de manevi kayıplar oldu. Uzman psikologlar değişik yönleriyle anlattılar kederi, korkuyu, gidenlerin ardından tutulan yası, rayından çıkan akli dengeleri. Onlara kilitlenmiş bir ulusla paylaştılar bilgilerini. Tüm bu uzman görüşlerle depremin neden-sonuç ilişkileri, bu sonuçlara varan analitik yapı... Devamını görmek için bkz. | |
Müge İplikçi, “Önsöz”, s. 15 Kadın çalışmalarına her zaman ilgi duymuş biri olarak bu yaşamöykülerinin kadınlara ait olması benim özel tercihimdi. Ancak bir süre sonra gördüm ki deprem bölgesinde hemen her şeyin yükü kadınların sırtında; bu olgu, genelgeçer zamanın ve yaşadığımız çarpık modernleşmenin bir açmazı olarak karşımızda duruyor. Bu yüzden, bir aşamadan sonra kadın çalışmalarına duyduğum ilgiyi, yazarlığı ve hatta metodolojik kaygıları kapı önünde bırakıp içeri girdim ve sadece onları dinledim, mümkün olduğunca bitaraf olmaya çalışarak. Söyleşilerimiz soru-cevap biçiminde oldu elbet. Ancak ben soru soran yanımı ağırlıklı olarak ortadan kaldırdım bu metinlerde. Bu, onlarla karşılıklı etkileşime girmediğim anlamına gelmemeli. Tam da bu yüzden sorucu rolümü gizledim. Metinlerin çözülmesinden sonra bunları düz yazıya dökmek en zor olanıydı. Bu yaşamöykülerini hem bozmamak hem de belli bir akış kazandırmak kaygısı vardı. Evet, bir noktaya kadar onları öyküle... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Karin Karakaşlı, “Yaşam mimarları...”, Radikal 2, 4 Nisan 2002 Kişisel tarihinizin, hani o ayağınızın altından zeminin kaydığı makus zamanlarında ne yaparsınız? Anlatılamayacak denli büyük ve kesif bir acı yaşadığınızda? Seçenekler fazla değildir aslında, seçme gücü de yoktur insanın. Ya yorgan altına gömülürsünüz ana rahmine geri dönüş içgüdüsüyle ya da en yalan eğlencelerin uyuşturuculuğuna terk edersiniz benliğinizi. Bir de en zorunu yapmak var; anlatmak, paylaşmak derinlere gömmeyi tercih edeceklerinizi. Sekiz cesur kadın tam da bunu yapıyor bugünlerde. Artık Türkiye'nin coğrafi bölgeleri içinde deprem bölgesi diye yer edinen Gölcük, Değirmendere ve Yalova'dan sesleniyor bu sekiz kadın satırlar boyu. Müge İplikçi'nin kaleminden çıkan Yıkık Kentli Kadınlar iç paralayıcı müzikler eşliğinde ekranlara yansıyan yıkım görüntülerini dondurup tarifsiz bir şeyi yaşayanların seslerini duyurabilecekleri bir sessizlik sunuyor. Onları dinliyoruz, yaşamda ölümü, ö... Devamını görmek için bkz. | |
Yasemin Yazıcı, “Yıkık kentli kadınların hikâyesi”, Cumhuriyet Kitap, 30 Mayıs 2002 Kentler barındırdığı insanların ruhunu taşıyorsa yıkık kentin ruhunu nasıl taşıyabilmektedir insanlar. Üstelik bu ruhlar evinin sahipleri kadınlarsa, yok olan ve artık hayalsiz kalan evleri sonrasında, acılarını nasıl omuzlayıp taşımaktadırlar? Müge İplikçi, kadın sorunsalına hep duyarlı olan bir öykücümüz. Bu kez 17 Ağustos depremi sonrasında, hayatlarının anlamı olan sevdiklerini apansız kaybeden kadınların öykülerini derleyip güncel hayatımıza bırakıverdi. Bir gün yaşam nedenlerinizi yitirirseniz geriye kalan boşlukta neler yapabilirsiniz? Çoğumuz böyle bir düşünceyi aklımızdan bile geçirmek istemez ama, o kaygı her şeye karşın hep içimiz sıra bizimle yaşar. ("1 Mayıs 2000 tarihinde anılarla dolu evimi, bir zamanlar çocuklarımla yaşadığım o evi terk etmek zorunda kaldım. Evimizi satın alan yeni ev sahipleri bu tarihte boşaltmamı istemişlerdi benden. Yeni bir hayata doğ... Devamını görmek için bkz. | |
|