13X19,5 cm, 134 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Hapishaneden Öyküler, 2005
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Karin Karakaşlı, “Yaşam mimarları...”, Radikal 2, 4 Nisan 2002

Kişisel tarihinizin, hani o ayağınızın altından zeminin kaydığı makus zamanlarında ne yaparsınız? Anlatılamayacak denli büyük ve kesif bir acı yaşadığınızda? Seçenekler fazla değildir aslında, seçme gücü de yoktur insanın. Ya yorgan altına gömülürsünüz ana rahmine geri dönüş içgüdüsüyle ya da en yalan eğlencelerin uyuşturuculuğuna terk edersiniz benliğinizi. Bir de en zorunu yapmak var; anlatmak, paylaşmak derinlere gömmeyi tercih edeceklerinizi. Sekiz cesur kadın tam da bunu yapıyor bugünlerde.

Artık Türkiye'nin coğrafi bölgeleri içinde deprem bölgesi diye yer edinen Gölcük, Değirmendere ve Yalova'dan sesleniyor bu sekiz kadın satırlar boyu. Müge İplikçi'nin kaleminden çıkan Yıkık Kentli Kadınlar iç paralayıcı müzikler eşliğinde ekranlara yansıyan yıkım görüntülerini dondurup tarifsiz bir şeyi yaşayanların seslerini duyurabilecekleri bir sessizlik sunuyor. Onları dinliyoruz, yaşamda ölümü, ölümde yaşamı yaşayanları...

Hesapsız kitapsız çıkmış bir kitap elimizdeki. Birdenbire ve alçakgönüllüce dünyaya sunulmuş bir armağan. Dal gibi ince, bir ağacın gövdesi kadar kalın ve sağlam. Sözcük oyunu yok, kurgu yok, sekiz kadınla yapılan zahmetli ve tahmin edilmesi hiç de zor olmayacak denli sarsıcı görüşmeleri hissettirecek hiçbir dış müdahale darbesi yok. En zorunu yapmış Müge İplikçi. Soruları bile ortadan kaldırmış, kendisini dipnotlara sıkıştırmış, göz alabildiğince alan açmış kentleri yıkılmış kadınlara. O sayfalarda o yüzden en temizinden bir umut inşaatı var. Kadınlar konuşuyor hiç susmamacasına çünkü kendilerini dinleyen var.

Yalnızca deprem anını değil yaşamlarının kendi iradelerinden çıktığı önceki sarsıntı anlarını da paylaşıyorlar. En büyük acıyı yaşamaktan gelen bir başka boyutluluk var üzerlerinde. Dürüstlükleriyle öylesine cömertler ki her birinin öyküsüyle sekiz ayrı yaşam kadar zenginleşiyor insan.

Yıkık olan onlar değil, yalnızca malzemeleri çalınıp çırpılmış kentleri. Salt o milat tarihin pençesinden bir şeyleri kurtarabilmek için geçmişlerini güzel anılar kümesi üzerine inşa ediyorlar. Geriye bir parça umut ve devam etme gücü kalsın diye.

Hangi birinden başlamalı; depremde iki kızı, bir oğlunu kaybeden üstüne de daha kırkları çıkmadan "Bu kadar da duygusal olma" diye kocası tarafından terk edilen İsmet Palta'dan mı, yoksa 46 saat enkaz altında kalan ve yapım hatası nedeniyle depreme kızını kurban verip de şimdi hukuk mücadelesi sürdüren Ayşe İlhan'dan mı? Bütün kadınlar bile bile lades diyen çarpık düzene öfkeli ve öfkelerini daha iyi bir gelecek için eyleme dönüştürerek yıkılmayacak kentler, pisi pisine gitmeyecek canlar için çalışıyor.

Yıkılan binaları gibi çok katmanlı bir yaşam enkazını temizleyip süpürüyor hepsi de. Kâh isyan ederek kâh eskisinden de fazla Allah inancından destek umarak. Ölmüş çocuklarını rüyalarında görüp gün içindeki kimi olayları onlardan haber diye yorumlayarak. Mezarlıkları sevdikleri ile buluşma yeri belleyerek, bitmek bilmeyen duruşmalarda ölülerinin acısı biraz olsun dinsin diye bilirkişi raporlarıyla tanık olarak kürsüye çıkıp aynı acıları tekrar tekrar yaşamayı göze alarak. Sırf başka çocuklar ölmesin diye. Anneler hep yaşam çoğaltsın diye.

İnsan canı bu denli ucuz olmasın diye.

Kör gözüne sokulan, duyarsız kalmış kulaklarda ve ille de vicdanlarda yankılanan ayrıntılarla dolu bu kadınların öyküleri. Ayşe İlhan'ın anlattıkları ise yalnızca küçük bir örnek: "Ben bu depremde neye kızdım: Devlet insanlara 750 milyon ölüm parası verdi. Düşünebiliyor musun? Deprem benim çocuğumu almış, ben o parayı alacağım ve harcayacağım. Ne kadar ihtiyacım olursa olsun ben o paraya el sürebilir miyim? Gidin bakın mezarlıklara. Mermercilerle mezarcılar kazandı o parayı. İnsanlar sanki ölenlerine vefa borcunu ödedi. O paraya kimse el süremedi. Bu şekilde vermeyecekti zaten. Onun adını başka bir şey koyacaktı. Gerçekten o paraya ihtiyaçları yok muydu insanların? Evet vardı, ama hiçbir şekilde o paraya el süremediler. Hepsinin evi barkı yıkılmış. Mermerden mezar yaptıracak insanlar mı onlar? Asla değil. Ama o parayla insanlar anıt mezar gibi mezarlar yaptırdılar. Acılarımızı böylece anıtlaştırdık..."

Günlere yeni anlamlar yüklemeye çalışırken bir yandan da keşkelerle mücadele eden kadın dünyaları... Kimseler olaylardan sorumlu olarak yargılanmadığından kendi kendilerini mahkûm eden anne vicdanları... Yaşamın sıfırlandığı noktadan bir kendi güçleriyle yeniden yola koyulan yaşam mimarları... Onlarınki birbirleriyle dayanışan, acılarını sivil toplumun temeli için harca dönüştüren bir güç. Özünü yokluktan alan bir varolma mücadelesi. Yalnızca günübirlik yaşamak adına değil, ölmemiş çocuklara, yeni doğacaklara daha onurlu bir yarın bırakmak adına...

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X