 | ISBN13 978-605-316-280-3 | 13x19,5 cm, 120 s. |
Liste fiyatı: 172.00 TL İndirimli fiyatı: 137.60 TL İndirim oranı: %20 {"value":172.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"11553","item_name":"Sakar","discount":34.40,"price":172.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Sakar Özgün adı: La maladroite Çeviri: Nesrin Demiryontan Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 2023 | 6. Basım: Ocak 2025 |
2024 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü “Kayıp ilanını gördüğüm zaman artık çok geç olduğunu anladım. O şiş yüzü ismi olmadan da tanırdım, o kısık gözleri ve o tuhaf gülümsemeyi; hiçbir şeyin yolunda gitmediği apaçıkken, ‘Her şey yolunda’ demeye çalışan o yorgun yüzü, bana düşmanca değilse de umutsuz gözlerle bakan, ulaşılmaz bir yere çekilmiş o yüzü; ‘Hiçbir şey yapamayacaksın’ diyen bakışı. Gerçekten de hiçbir şey yapamadığımı o gün anladım. Fotoğrafta iri ilmekli, beyaz bir hırka giymişti, boynundaki fular bluzunun üzerine sarkıyordu, uygunsuz bir kıyafet, sekiz yaşında bir çocuk kıyafeti değil, bir erişkinin kıyafeti; ama hepsinden öte, o tuhaf duruşu; kollarını kendine farklı bir hava vermeye çalışır gibi garip bir biçimde kavuşturmuştu. Fotoğraf bana, her tarafı acıdığı halde iyiymiş gibi görünmeye çalışan o dokunaklı halini hatırlatıyordu, acısı sakar hareketlerinden, gergin kollarından ve bacaklarından belli olduğu halde; içinde bir şeylerin paramparça olduğu hemen fark ediliyordu.” Fransa’da yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkılarak kaleme alınan roman, aile kurumuna sorgusuz sualsiz kutsallık atfedilmesinin yıkıcı sonuçlarını yalın ve sarsıcı bir anlatımla gözler önüne seriyor.  | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümünden, s. 9-10 Öğretmen Hanım Kayıp ilanını gördüğüm zaman artık çok geç olduğunu anladım. O şiş yüzü ismi olmadan da tanırdım, o kısık gözleri ve o tuhaf gülümsemeyi; hiçbir şeyin yolunda gitmediği apaçıkken, “Her şey yolunda” demeye çalışan o yorgun yüzü, bana düşmanca değilse de umutsuz gözlerle bakan, ulaşılmaz bir yere çekilmiş o yüzü; “Hiçbir şey yapamayacaksın” diyen bakışı. Gerçekten de hiçbir şey yapamadığımı o gün anladım. Fotoğrafta iri ilmekli, beyaz bir hırka giymişti, boynundaki fular bluzunun üzerine sarkıyordu, uygunsuz bir kıyafet, sekiz yaşında bir çocuk kıyafeti değil, bir erişkinin kıyafeti; ama hepsinden öte, o tuhaf duruşu; kollarını kendine farklı bir hava vermeye çalışır gibi garip bir biçimde kavuşturmuştu. Fotoğraf bana, her tarafı acıdığı halde iyiymiş gibi görünmeye çalışan o dokunaklı halini hatırlatıyordu, acısı sakar hareketlerinden, gergin kollarından ve bacaklarından belli olduğu halde; içinde bir şeylerin paramparça olduğu hemen fark ediliyordu. Gazeteyi aldım, mekanik bir hareketle büfenin sahibine uzattım, söylediklerine karşılık verecek halde değildim, duymuyordum, üstelemedi. Kayıp ilanında şöyle deniyordu: “Mavi gözlü, açık kumral saçlı, iri yapılı; kaybolduğunda üzerinde uzun kollu pembe bir tişört, mavi bir kot ve siyah taçyapraklı çiçekleri olan bale ayakkabıları vardı”; her şey kulağa sahte geliyordu, uydurulmuş gibi. Bir zamanlar onu tanımış, onun için bir şeyler yapmaya çalışmış olan insan... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Çiler İlhan, "Kocaman bir kara delik", K24, 16 Mart 2023 Öyle, fakat karanlığı aşikâr o kocaman kara deliğe gerçekten düşene kadar yine de kimse tutmuyor Diana’nın ellerini... Sadist anne babasının yakalanmamak için tüm aileyi oradan oraya taşıyıp durmalarının ikinci durağında, yukarıdaki alıntının sahibi ikinci okulun müdüründen sonra da görüşler, uzman raporları, sorgular ve prosedürler arasında kaybolup gidiyor Diana’nın minik varlığı; ihtimal aynen bu şekilde, gerçek hayatta da. Seurat, Galler prensesi Diana’dan esinlenerek isim verdiği, bahtsızlıkta onu kat kat aşmış karakterini Marina Sabatier’e dayandırmış. Annesi ve babası tarafından yıllarca kötü muameleye maruz bırakılan Marina, Ağustos 2009’da, henüz sekiz yaşındayken, kısacık, korkunç bir ömürden sonra yine dayakla, işkenceyle geçen bir günün sonrasında hayatını kaybetmiş. Çiftin yalandan verdikleri kayıp ilanı işe yaramamış, sadece bunda bir nebze teselli bulabiliriz belki; kısa sürede yakalanıp hapse atılmışlar. 1979 Paris doğumlu Alexandre Seurat, École Normale Supérieure ve Sorbonne Üniversitesi’nde edebiyat öğrenimi almış. 2015 yılında yayımlanan Sakar ilk romanı. Sonra üç roman gelmiş peş peşe: L’administrateur provisoire (2016; Kayyum), Un funambule (2018; İp Cambazı) ve Petit frère (2019; Küçük Kardeş). Halen Angers Üniversitesi’nde modern edebiyat dersleri veren yazarın diğer romanları da kitaptaki biyografiye göre “aile ilişkile... Devamını görmek için bkz. |  |
A. Ömer Türkeş, "Bir çocuk kayboldu", Hürriyet gazetesi, 16 Mart 2023 2009’da Fransa’da yaşanan gerçek bir olayı konu alan ve 2019’da aynı adla filme uyarlanan Sakar’da bir kayıp ilanıyla tanışıyoruz küçük Diana ile. İlanı okuyan Diana’nın öğretmeni: “Fotoğrafta iri ilmekli, beyaz bir hırka giymişti, boynundaki fular bluzunun üzerine sarkıyordu, uygunsuz bir kıyafet, sekiz yaşında bir çocuk kıyafeti değil, bir erişkinin kıyafeti; ama hepsinden öte, o tuhaf duruşu; kollarını kendine farklı bir hava vermeye çalışır gibi garip bir biçimde kavuşturmuştu. Fotoğraf bana, her tarafı acıdığı halde iyiymiş gibi görünmeye çalışan o dokunaklı halini hatırlatıyordu, acısı sakar hareketlerinden, gergin kollarından ve bacaklarından belli olduğu halde; içinde bir şeylerin paramparça olduğu hemen fark ediliyordu.” Nasıl fark edilmesin ki? Çünkü Diana, bazen şişmiş bir yüz, bazen sarılı bir el, bazen aksayan ayağıyla gelmiş derslere. Duruma müdahale eden, okul müdiresini ve doktoru devreye sokmuş ama çocuğun ebeveyninin büyük bir inandırıcılık ve nezaketle getirdiği açıklamalar, erkek kardeşin tanıklığı ve küçük kızın kendi sakarlığından yakınması soruşturmanın önüne geçmiş. Alexandre Seurat, Diana’nın geçmişini ve çevresini, olaya tanıklık eden herkesin izlenimlerine yer vererek sergiliyor. Öncelik büyükannesi ve teyzesinde. Onların tanıklıklarıyla geriye baktığımızda, anlıyoruz ki henüz doğmadan, anne karnında başlamış Diana’nın trajedis... Devamını görmek için bkz. |  |
Ayfer Feriha Nujen, “Evlerimiz kayıp çocuklarla doludur”, T24, 2 Nisan 2023 bulutları aşağıya çektiler küçüldü dünyanın kalbi ve ben büyüdüm birden su almış bir gemi gibi inerek derinlere boğmak için kirlenmiş güzelliğini . Hiçbir kitaba "sadece bir hikâye" gözüyle bakmam. Hiçbir şey "sadece bir hikâye" değildir zaten. Her şeyin temelinde gerçekle temas ettiği bir alan var. Orada durmaya herkes tahammül edemez. Sığ toplumların bu kaçışması da hep bundandır. Sakar da sadece bir kitap değil, birçok kitap gibi varoluşa karşı bir isyan aynı zamanda. Varoluşun neden bir cezaya döndüğü konusunda… İsyan, sadece başkaldırmak değildir; çünkü başkaldırmak için önce sorgulamak gerekir. Alexandre Seurat, bu sorgulamayı yapıyor. Hırpalanmış, şiddete maruz kalmış bir çocuğun yüzüne bakarak, artık yaşamadığı halde dünyaya baktığı bir kayıp ilanıyla. Bir çocuğun hayat hikâyesi kendisinden daha büyük bir infiale bu yüzden neden olabilir. Doğmak da böyledir, ölmek gibi. Asla basit ve sıradan değil. İnsanın dünyaya gelişini bir yağmur damlasının bir ağacın yaprağından aşağıya düşüp infilak eden bir şey gibi parçalanmasına benzetirim hep. Öyledir çünkü. Diana'nın dünyaya gelişi de böyle olmuştur. İlgisizliğin öldürdüğü bir çocuğun öyküsü ilk anda herkesi üç maymun olmaya iterken, Seurat bunun tam tersini yapmıştır. Daha doğmadan ölümü ilan edilmiş, daha doğmadan terk edilmiş küçük Diana'nın hikâyesiyle. Toplu... Devamını görmek için bkz. |  |
Emek Erez, "Başka bir hikâye yaratmak, kurumlar ve 'Sakar'", kisadalga.net, 24 Nisan 2023 Kurumların bireyin yaşamında önemli olduğunu sıklıkla vurgularız. Bireyin kurumlarla ilişkisi aileyle başlar sonrasında; okul, ordu gibi diğer disiplin kurumları devreye girer ve kişiyi devlete, topluma, çoğunluğun bakışına uygun olarak biçimlendiği bir sürecin içine sokar. Bunun yanında bireyin neredeyse tüm yaşamında yer eden kurumlar, konu gerçekten onun yaşamıyla ilgili olduğunda işlevsiz kalır. Mesela, aile içi şiddet gibi konularda kurumlar arası bir dayanışmayla karşılaşırız, kadınların ve çocukların konu olduğu pek çok olumsuz yaşanmışlıkta aile kurumunu dışarıda bırakarak meseleye yaklaşan farklı işleyişlerle karşılaşırız. Aileye atfedilen kutsallığı korumak, genellikle şiddete maruz kalanı korumanın önüne geçer ve burada bir çeşit kurumlar arası birbirini gözetme ilişkisi işler. Alexandre Seurat’nın Sakar adlı kitabı yukarıda bahsettiklerimi düşündürüyor. Metin, 2009 yılında Fransa’da yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkarak kurgulanmış. Açıkçası metnin, “gerçek bir olaydan yola çıkarak” kurgulanmış olması başta tereddütle yaklaşmama sebep oldu. Çünkü aile içinde çocuğa şiddet gibi çok zor bir konu işleniyor ve gerçek bir olaya yaslanıyor, bunu nasıl şiddeti yaşayanı nesneleştirmeden, merhamet, acıma gibi duyguları uyandırmadan anlatıya taşıyacaksın, sorusu ilk aklıma gelendi. Ayrıca, hayatın gerçekliği içinde çok sık tanık olduğumuz bir s... Devamını görmek için bkz. |  |
Aynur Kulak, "Şiddeti Perdeleyen Akıl Almaz Örtü: 'Sakar'", artfulliving.com.tr, 9 Mayıs 2023 Sakar ile ilgili bir inceleme yazısı yazmak istedim çünkü ortada bir şiddet varsa eğer bundan hepimiz bir şekilde sorumluyuz. Şiddet ne şekilde üretiliyor olursa olsun şiddet sarmalının içine hepimiz bir şekilde dahil oluyoruz maalesef. Şiddetin istisnaya yer vermeksizin yıkıcı olma unsuru buradan geliyor zaten. Alexandre Seurat yaşanmış, gerçek bir hikâyeden yola çıkarak yazdığı küçük kız çocuğu Diana’nın dramına işte bu önemli sebepten dolayı hepimizi davet ediyor. Şiddet neden ortaya çıkıyor, neden genelde hiçbir şey yapılamıyor ve daha da önemlisi şiddete maruz kalan kişi yetişkinlerde de çok fazla rastladığımız şekilde şiddetin türü ne olursa olsun şiddete maruz kaldığı için ilk olarak kendini suçlama eğilimi içerisinde oluyor? Gerçek bir olayın bir edebi metne ustalıkla dönüştürdüğü ve bizlere tüm bu soruları sorduran Sakar üzerine kapsamlı bir incelemeyi işte bu sebeplerden yazmak istedim. “Ben çok sakarım.” Roman neredeyse bitmek üzereyken okudum bu cümleyi. 109 sayfadan mütevelli Sakar romanının 80’inci sayfasında. Sonra Alexandre Seurat bu cümleyi neden 80’inci sayfada yazdı acaba diye düşünmeden edemeyerek okumaya devam ettim romanı. Diana yorulmuş, hatta bitmiş olabilir artık diye düşündüm hissettiğim acıdan dolayı çaresiz bir hâlde. Bu cümleyi; artık tamamen çaresiz olduğu için kurmuş olabi... Devamını görmek için bkz. |  |
|