 | ISBN13 978-975-342-149-2 | 13x19,5 cm, 176 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Gulyabaniler Cenneti Özgün adı: Au Bonheur des Ogres Çeviri: Selda Arkan Yayıma Hazırlayan: Beril Eyüboğlu, Türker Armaner Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Tasarımı: Semih Sökmen Kapak İllüstrasyonu: Tardi |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Temmuz 1997 | 2 Basım: Eylül 2007 |
1985 Reims Kenti Polisiye Roman Ödülü Daniel Pennac bizim için özel bir yazar; okumaya bir görev değil, keyif işi olarak bakıyor. Metis Edebiyat'ta Gulyabaniler Cenneti ile başlayarak Silahlı Peri, Küçük Yazı Satıcısı kitapları ile tam da okumayı konu ettiği denemeler kitabı Roman Gibi'yi yayımladık. Fransa'da kitapları her zaman yüksek satış rakamlarına yerleşen Pennac'ın başkahramanı Benjamin Malaussène'in maceralarını siz de seveceksiniz. Elbette başlangıç kitabı Gulyabaniler Cenneti... "Aile Cephesi: Annem yine veletlerini bırakıp gitmiş, ufaklık rüyalarında hâlâ Noel Gulyabanileri görüyor. Gönül Cephesi: Julia Teyze günah keçisi tabiatımın cazibesine kapılmış. Maişet Cephesi: İlk bomba oyuncak reyonunda patladı, ben geçtikten yalnızca beş dakika sonra. İkincisi, on beş gün sonra, gözlerimin önünde. Eh, üçüncü de yanı başımda patladığına göre, bu işte bir iş var gibi geliyor bana. Neden ben? Marifet bende galiba..."  | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümü, s. 7-11 Hoparlördeki kadın sesi, açılan bir gelin duvağı gibi indi; hafif ve davetkâr. "Bay Malaussène, şikâyet bürosunda bekleniyorsunuz." Buğulu bir ses; Hamilton'un fotoğrafları birden konuşmaya başlamış sanki. Yine de Miss Hamilton sisinin ardında hafif bir gülümseme hissediyorum. Hiç de öyle yumuşak bir gülümseme değil. Tamam, gidiyorum. Belki gelecek haftaya kadar orada olurum. Bugün 24 Aralık, Noel arifesi, saat on altı on beş, mağaza ağzına kadar dolu. Hediye paketlerinin altında ezilmiş müşteri kalabalığı yolları tıkıyor. Sinirli bir karamsarlık içinde, belirsizce akıp giden bir buzul. Gergin gülümsemeler, parlayan terler, boğuk küfürler, nefret dolu bakışlar, hidrofil pamuk emiciliğindeki Noel Babalar tarafından yakalanan çocukların korku dolu çığlıkları. "Korkma şekerim, bak bu Noel Baba!" Flaşlar. Aslında Noel Baba denince, benim gözümde, bu donuk karmaşanın üstünde görkemli yamyam siluetiyle dikilen, dev gibi ve yarı saydam bir Noel Baba canlanıyor. Kiraz gibi dudakları, beyaz bir sakalı ve tatlı bir gülümsemesi var. Dudaklarının arasından çocuk bacakları sarkıyor. Ufaklığın dün okulda yaptığı son resim. Öğretmenin yüzündeki ifade: "Bu yaşta bir çocuğun böyle bir Noel Baba çizmesini siz normal buluyor musunuz?" "Ya Noel Baba," diye yanıtladım ben de. "Siz onu çok mu normal buluyorsunuz?" Ufaklığı kucağıma aldım, ateşler içinde yanıyordu. O kadar sıcaktı ki gözlükleri buğulanmıştı. Bu da onun daha fazla şa... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Burçin Kimmet, “Profesyonel bir günah keçisi”, Virgül, Sayı 5, Şubat 1998 Polisiye, gülünç, tuhaf ama gerçeğin çok yakınında dolaşan bir öykü. Pennac'ın mizah yönü (Malausséne'in iç konuşmaları!) kitabın başından sonuna kadar hissetttiriyor kendisini. Bunda titiz çevirinin payı da çok büyük. Ama her şeyden önce, Pennac'ın "elimizde kalan yegâne ve en temel değer" olarak nitelediği içtenlik, okurun hemen olan biten tüm bu tuhaflıklara ısınmasını sağlıyor. Gül Dirican, “Gulyabaniler Cenneti”, Gazete Pazar, 31 Ağustos 1997 Pennac 1983'ten beri Fransa'da çok ünlü. Hatta bu polisiyelerdeki yaşam biçimini taklit eden birkaç apartman sakini, toplu yaşamaya başlamış, Pennac'ın esprilerini yapmaya ve her gün iki Pennac aforizmasını tekrarlamaya adamışlar kendilerini. (Ah şu inanç, dışarıdan seyredildiğinde insanı ne kadar utandırır.) Pennac "stil ile anlatı arasında tercih yapmamayı" seçiyor. Geçen zamanın öyküsünü yazıyor. "Şiir ve mizah dolu sagalar yazarak, ortada gülmek için hiçbir neden olmamasına rağmen" okurunu çok güldürüyor. Böylece Fransa'da Pennac fenomeni başlıyor. Ödüller alıyor, televizyonlarda, radyolarda sesi duyuluyor. Paris'in Arap, Türk mahallesi Belleville'de yaşıyor. Oradaki insanların, karmaşanın hayranı. Oradaki çocuklar sokakta oynuyor, esnaf bağırışıyor, en çok müezzinin sesi duyuluyor. Herkes kuskus yiyor. Sabaha karşı sokakta iki sarhoş biri Hırvat biri Sırp, birbirine sarılarak "sonsuza kadar dost olacakları"nı söyleyerek ağlıyor… Pennac "yıllarca kulaklarını doldurmuş olan hiçbir teraneyi kitaplarımda kullanmak istemedim," diyor. Önce yazmak istediği öyküyü dostlarına anlatıyor, uzun uzun. Çevresindeki herkes romanlarında yer alıyor. Artık öykü sağlamlaştığında geriye sadece yazmak kalıyor. Siyasal temalı kitaplar yazmayı terk edip çocuk kitaplarına yöneliyor. (Uzun süre öğretmenlik yaptığı için "otuz tane yumurcaktan daha gerçek hiçbir şey olamaz," diyor.) Sonra polisiyelere başlıyor. ... Devamını görmek için bkz. |  |
|