 | ISBN13 978-975-342-206-2 | 13x19,5 cm, 104 s. |
Liste fiyatı: 156.00 TL İndirimli fiyatı: 124.80 TL İndirim oranı: %20 {"value":156.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"105","item_name":"Uygarlığın Huzursuzluğu","discount":31.20,"price":156.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| Uygarlığın Huzursuzluğu Özgün adı: Das Unbehagen in Kultur Çeviri: Haluk Barışcan Yayıma Hazırlayan: İ. Kaya Şahin, Müge Gürsoy Sökmen Yayın Yönetmeni: Saffet Murat Tura Kapak Tasarımı: Semih Sökmen Kapak İllüstrasyonu: Yetkin Başarır |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 1999 | 8. Basım: Ocak 2021 |
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud psikanalizin toplumsal olayları, uygarlığın gelişimini ve sorunlarını açıklamakta da elverişli bir kuram olduğunu Uygarlığın Huzursuzluğu, Totem ve Tabu, Grup Psikolojisi gibi eserlerinde göstermiştir. Freud'un psikanalizin bulgularının sosyal hayat için ne anlama geldiğini dile getirdiği başlıca eseri olduğu için, Uygarlığın Huzursuzluğu yirminci yüzyıl boyunca birçok düşünürü etkilemiş, birçoklarına ilham vermiş ve kendisiyle hesaplaşmak zorunda bırakmıştır. Freud'a göre hayvani dürtülerle güdülenen insanın aynı zamanda uygar bir varlık olmaya çalışması trajik bir durumdur. Bununla beraber Freud insanın uygarlıktan vazgeçemeyeceğini de kabul eder. Sonuç uygarlığın kaçınılmaz huzursuzluğudur.  | İÇİNDEKİLER |
Editörün Önsözü, Saffet Murat Tura Sunuş: Freud'da Toplum, Kültür, Din Felsefesi, Ali Babaoğlu Uygarlığın Huzursuzluğu Kaynakça  | OKUMA PARÇASI |
Saffet Murat Tura, "Editörün Önsözü", s. 7 Uygarlık bir sapma mıdır? Eğer uygarlık kavramını doğal olanla karşıtlık içinde düşünürsek bu soruya bir şekilde evet yanıtını vermemiz gerekir. Oysa modern etolojinin kabul etmeye pek yatkın olmadığı bir yanıttır bu. Etologların çoğu uygarlığın bazı ilksel biçimlerinin doğal yaşamın içinde geliştiği görüşündedir. Freud bu iki görüşe de hem yakın hem uzak bir mesafeden bakar. Klinik malzemeden elde ettiği insan hakkındaki temel bilgileri tutarlı bir kuramsal dizgede ifade etmeye çalışırken kaçınılmaz olarak uygarlığın kökeni sorunu ile karşılaşmış ve bu sorunun pek de kolay yanıtlanır türde olmadığını tespit etmiştir o. Bununla beraber bu soruya bir yanıt bulma çabasından da asla vazgeçmemiştir. Çünkü klinik kuram insanı daima bir uygarlığın içinde düşünmek zorundadır. Freud'un yanıt denemeleri ilk bakışta fazlaca basit görünse de antropoloji ve etolojinin asla görmezden gelemeyeceği tespitler ve varsayımlar ortaya koymaktadır. Uygarlığın Huzursuzluğu Freud'un uygarlık sorununu ele aldığı diğer eserlerine; mesela Totem ve Tabu, Bir Yanılsamanın Geleceği ve Musa ve Tektanrılı Din'e göre daha az heyecan verici ve uyarıcı bir kitap gibi görünmesine karşın en az spekülatif ve en sağlam olanıdır. Bu kitap ayrıca psikanalizin esas odaklaştığı alan olan klinik kuram açısından da anlamlıdır. Çünkü bu kitapta ilk kez üstben oluşumu geniş ölçüde uygarlık sorunu ile ilişkili olarak... Devamını görmek için bkz. |  |
Ali Babaoğlu, "Freud'da Toplum, Kültür, Din Felsefesi", s. 9-22 Başlangıcından itibaren psikanalitik kuram din, sosyoloji, uygarlık tarihi ve güzel sanatlar alanlarına da yayılıp yansımaya başlamıştır. Bu yansımalar belki psikanalizin yüzyılımız eğilim ve düşünceleri üzerine yaptığı en önemli etkidir. Asıl amacı olan psikiyatri ve tıp alanındaki etkisinin görece zayıfladığı sırada doruğa çıkmış görünen bir etki. Bugün özellikle uygulamalı sosyoloji denilebilecek olan politika, ekonomi ve eğitim konularında psikanalizin bulguları olmaksızın hiçbir girişim değerli sayılmıyor. Hele uluslararası savaş ve barış stratejileri üzerinde çıkarsama ya da uygulamaya yönelik bütün araştırma ve planlamalar kesinlikle psikanalizin egemen gölgesi altında yürüyebiliyor. Bu yönelişin temellerinde Freud'un çağında çok eleştirilmiş, yandaşlar kadar karşıtlar da kazanmış olan yazıları yatmaktadır. Freud her ne kadar küçük gören söylemlerde bulunmuşsa da felsefeyle hep yakından ilgilenmiş; yazılarında felsefeyi hem sıkça kullanmış, hem de doğrudan doğruya felsefe yapmıştır. Gerçekten de çağında psikolojinin ve biyolojinin genel olarak felsefe temeli olmaksızın düşünülmesi pek söz konusu olamazdı. Özellikle de tam yeni araştırma ve buluşların yapılmakta olduğu antropoloji ve sosyoloji alanının psikanaliz kuramını etkilememesi ve ondan etkilenmemesi beklenemezdi. Daha 1907'de saplantılı-zorlantılı nevrozun belirtilerinin dinsel tören ve uygulamalara benzerliğinden girerek dinin e... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Ahmet Bozkurt, "Freud’un huzursuzluğu", Ayraç, Aralık 2009 Wittgenstein’ın, “psikolojik fenomeni açıklamak değil, ama özümsemek güç fenomendir” önermesinin ışığında adına psikanaliz denen olgunun gerçekte hangi bilişsel ve sosyal koşullanmaların eseri olduğunu görmek ve hangi aşamalardan geçerek bugünlere geldiğini anlamak hiç de zor olmasa gerek. İnsan ruhunun karanlık bölgelerini açıklamak için ortaya çıkan psikanaliz en nihayetinde hep geçişsel olanın aktarıldığı ayrı bir dünya gibi görünür. Freud’un psikoterapiye dayalı bir tedavi türü olarak ortaya çıkardığı psikanalizi yine Freud’un yakın dostu ve çalışma arkadaşı Joseph Breur ile temelde hipnoza ve histerikleri katarsis yöntemi ile tedavi ettiklerini açıkladıkları ortak çalışmalarında görmek mümkün. Psikanaliz tarihinin bu ilk analitik ve tedaviye yönelik uygulamaları belki de o tarihlerde (1899) psikanalitik yöntemin ilk tohumlarının atıldığının da en önemli göstergelerinden birini oluşturur. Zaten Freud da değişik zamanlarda psikanalizi ortaya çıkaran ilk adımların Breur tarafından atıldığını dillendirmiştir. Viyana’lı bir hekim olan Joseph Breur’un isterik bir kız olan Anna O. üzerinde uyguladığı katarsis yönteminin psikanalizin başlangıç evresini oluşturduğunu ancak bunun yetersiz kaldığı için zamanla hipnoz yönteminden, serbest çağrışım yöntemine geçildiğini vurgular Freud. Tarihsel arkaplanı ne olursa olsun psikanaliz hem bir tedavi hem de düşünsel bir yöntem olarak ... Devamını görmek için bkz. |  |
|