Süreyya Su, "Felsefede 68 ruhu", Kitap Zamanı, 7 Ekim 2015
Alain Badiou Fransız Felsefesinin Macerası adlı kitabında bir düşünce okulu olarak adlandırılabilecek çağdaş Fransız felsefesinin tablosunu ortaya koyuyor. Bu tabloda Sartre, Ricoeur, Canguilhem, Althusser, Lacan, Foucault, Deleuze, Derrida, Ranciére var.
Alain Badiou çağdaş Fransız felsefesinin yaşayan en önemli temsilcilerinden. Önemi geç fark edildi; belki çağdaş Fransız felsefesinin majör figürleri sayılan Foucault, Deleuze, Derrida, Lyotard gibi isimlerin gölgesinde kalmış olmasındandır. Çünkü Badiou’nun öne çıkması, bu felsefecilerin dünyayı terk etmesi sürecine denk geldi. Bugün çağdaş Fransız felsefesi sadece bir dönemin düşünce üretimine değil, bir düşünce okuluna da adını veriyor. Badiou bu okulun önemli bir üyesi. Fransız Felsefesinin Macerası adlı kitabında bu düşünce okulunun bir tablosunu ortaya koyuyor; tuvale rastgele vurulan fırça tuşları gibi. Bu tabloda Sartre, Ricoeur, Canguilhem, Althusser, Lacan, Foucault, Deleuze, Derrida, Ranciére var. Yazarın önsözde belirttiği gibi, burada kesinlikle rasyonel bir seçim, bir tercih örgüsü veya bir antoloji söz konusu değil. Badiou bu derlemenin tam bir olumsallığa tabi olduğunu ifade ediyor ama kısmen kendisinin etkilendiği ve ilişki kurduğu felsefeciler üzerine bir derleme olduğunu söyleyebiliriz.
Hegelci değil, NIetzscheci
Bugün postmodern teorinin çıkış yeri olan modern ya da çağdaş Fransız felsefesi, özellikle genç kuşaklar için modern Alman ya da İngiliz felsefesinde olmayan bir çekiciliğe sahip. Onu bu kadar çekici kılan sanırım farklılık ve başkalık üzerine vurgusuyla kendisinin de başkalığı, farklılığı, hatta ayrıksılığı. Badiou çağdaş Fransız felsefesi derken, 20. yüzyılın ikinci yarısı ile 21. yüzyılın ilk birkaç yılını kapsayan dönemde üretilmiş düşünceleri kastettiğini söylüyor. Ama buradaki “çağdaş”ı zamanla ilgili olmaktan çok, diğer “çağdaş”ı felsefelerle karıştırmamak adına, Fransız felsefesinin yeniliğini, özgünlüğünü, diğerlerine benzemeyen düşünce tarzını vurgulamak için bir sıfat olarak görmek gerekir. Hem Fransız felsefesinin Descartes’la kurulan rasyonalist geleneğinden hem de Batı felsefesinin bağlı olduğu Platoncu gelenekten koparak farklılığını ortaya koyan bir düşünce tarzıdır söz konusu olan. Çağdaş Fransız felsefesini farklı ya da ayrıksı yapan asıl özelliği, özdeşlik veya kesinlik gibi değerleri terk ederek farklılık, başkalık veya görecelik gibi yeni değerlere bağlanma iradesini göstermesidir.
Bu bağlamda Fransız felsefesi Hegelci yadsımanın değil, Nietzscheci olumlamanın karakterini taşır. Nietzsche’nin düşürdüğü ya da attığı çekici yerden alıp, tüm değerleri yıkmaya devam eder ve metafizik binanın yıkımını tamamladıktan sonra yeni değerlerin üretilmesine girişir. Çağdaş Fransız felsefesinde Hegel’in mutlağı bir yana bırakılmış, Nietzsche’nin perspektivist yaklaşımı benimsenmiştir. Çağdaş Fransız felsefesi Hegel’in diyalektiğini ve aşma fikrini reddeder. Varlık temeline dayalı bir ontoloji yerine oluş temeline dayalı bir ontolojiyi tercih eder.
Çağdaş Fransız felsefesi, yapısalcılık sonrası olarak adlandırılan bir dönem ve düşünceyle de örtüşür. Lévi-Strauss’un yapısal antropolojisinden, Lacan’ın yapısalcı psikanalizinden ve Althusser’in yapısalcı Marksizm’inden bir kopuşu temsil eder. Diğer taraftan kesinlikle Marx’tan değil, ama Marksizm’den kopuşun bir adı olmakla beraber, Badiou’nun yaptığı gibi Marksizm ile diğer teoriler arasında bir ittifak arayışının adıdır.
Kimler Fransız felsefesinden besleniyor?
Küreselleşme teorisyenleri olsun, karşı küreselleşmeciler olsun bu felsefeden hareketlerine teorik bir zemin inşa etmeye çalışıyorlar. Özellikle karşı küreselleşmeciler olarak ortaya çıkan ama sonra Negri gibi teorisyenleri tarafından bir yanlış anlaşılmaya neden olduğu görülüp kendilerini alternatif küreselleşmeciler olarak adlandıranların politik kavramlarının bağlamını oluşturan düşünce, büyük ölçüde çağdaş Fransız felsefesidir. Dolayısıyla kapitalist küreselleşme karşıtı hareketler Marksizm’den daha çok çağdaş Fransız felsefesinden beslenmektedir.
1968 sonrası toplumsal hareketlerin açmazı üzerine düşünen ve yeni açılımlar sunmaya kalkan bu düşünce, Hegel ve Marx sonrası olduğu gibi, 20. yüzyılın düşüncesini oluşturan dilbilimsel ve estetik yaklaşımların yanında psikanalitik yaklaşımları da aşmaya çalışan bir düşünceyi sunuyor. Foucault, Deleuze ve Guattari’nin anti-psikiyatri akımına olan katkıları ile 1970 sonrasındaki feminist psikanaliz eleştirileri de çağdaş Fransız felsefesinin Batı’daki entelektüel tartışmalarda güçlü bir etki yapmasını sağlamıştır.
Çağdaş Fransız düşüncesi her şeyi tersyüz etti, bizi alışkanlıklarımızı bırakmaya zorladı; bu haliyle de yeni politik imkânlara doğru açıldı. Bu imkânlar öngörülebilir bir gelecekle ilgili değil, Badiou’nun “olay” ya da “çokluğun ontolojisi” dediği virtüel bir gelecekle ilgilidir.