İrem Akıncı, “Babaların günahları”, Sabah Kitap Eki, 28 Ekim 2011
Aslı Biçen’i öncelikle nitelikli edebiyat eserlerinden yaptığı ustalıklı çevirileriyle tanıyoruz. Çok sayıda kitabı çeviren Biçen’in daha önce yayınlanmış iki romanı da var. Üçüncü romanı olan Tehdit Mektupları ise her şeyden önce ilginç kurgusuyla dikkat çekiyor.
Kitabı ilk açtığınızda bir mahkeme tutanağıyla karşılaşıyorsunuz. Ardından tanıkların ifadeleri, mektuplar, günlük notları, başka mektuplar ve dava sonucu tutanağı şeklinde ilerliyor. Yani karşımızda alışılmış anlamda bir giriş-gelişme-sonuç, karakterlerin diyaloglarıyla ilerleyen bir öykü yok. Diyaloglar yerine farklı ‘sesler’ var. Bu öyküye konu olan her karakterin farklı ses tonunu yansıtan, farklı metin biçimleri var. Her ses sıra kendine geldiğinde konuşuyor ve bu gizemli hikâyenin sırlarını yavaş yavaş ortaya çıkarıyor. Her adım başında öğrendiğimiz yeni bir sırla da eksikler tamamlanıp, hikâyenin sonunda büyük bulmaca çözülmüş oluyor.
İlk sayfadaki tutanaktan bir cinayet davasıyla karşı karşıya olduğunuzu öğreniyorsunuz. Orta yaşlı bir erkek, iddiaya göre evinde savcı bir genç kadın tarafından fare zehiriyle zehirlenerek öldürülmüştür. Davanın müdahil tarafı olan maktülün akrabası kişi de kadını suçlamakta, delil olarak da maktülün ölmeden önce kendisine bıraktığı mektuptaki tehdit iddialarını göstermektedir. Önce tehdit mektupları, ardından da tanıkların ifadeleri okunur. Ortaya ilk çıkan gerçek, maktülün oğlunun 12 Eylül döneminde tutuklanıp, hayatını kaybeden gençlerden biri olduğu, şüpheli genç kadının ise bu davanın savcısı olduğudur. Davanın daha iyi anlaşılabilmesi için ölen gencin nişanlısı, sevgilisinin geçmişte ona göndermiş olduğu mektupları sunar. Önce bu mektuplar ardından okunan sanığın günlükleri, geçmişte yaşanan trajik olayları ve aileler arasındaki sırları yavaş yavaş ortaya çıkarırken, biz de gerçekliğin adeta her adım başında değişen ışıkla nasıl farklı boyutlar aldığını izleriz. Aynı romanın içinde yer alan bir kısa hikâyede de olduğu gibi, karanlıkta şekli anlaşılmayan nesneler-olaylar, aniden ışığın gelmesiyle asıl biçimini alır.
Tehdit Mektupları, askeri darbenin hemen ertesinde geçen bir hikâyeyi anlatıyor. Öte yandan kökenlerini geçmişten alıyor. Hikâye biçimlendikçe karakterlere dair ilk fikirlerimiz de değişebiliyor. Yüzeyde görünen özellikleri, derinlerini keşfettikçe başkalaşabiliyor. Hayatını yok yere yitirdiği belli olan masum bir delikanlının aşk dolu mektuplarında, romantik yüreğinin yanı sıra sağduyusuna, akılcı yönüne ve vicdanına hayranlık duyuyorsunuz. Onun sesi size iyi geliyor. Öte yandan savcı genç kadının günlükleri önümüze ilk başta katı, duyguları yerine ilkelerini tercih eden, bağnaz ve faşist düşünceli birini sererken, hikayenin devamı, aslında onun da bir tür kurban olduğunu ve farklı renklere sahip olduğunu gösteriyor. Ölümüyle dava nedeni olan baba karakteri ise hikâyenin başında sevgi dolu, ideal bir baba kimliğiyle gözükürken, gönderilmemiş mektuplarının ortaya çıkmasıyla bencil ve bambaşka bir yönünü sunuyor. Aşk kırgınlıkları, yanlış anlaşılmalar, iletişimsizlik, bastırılmış duyguların yanı sıra dönemin politik atmosferi de bütün bu insanların felaketine dönüşüyor.
Bu çok katmanlı romanın sorguladığı durumlardan biri de aynı anda hem bireysel hem de toplumsal vicdanlar oluyor. Vermiş olduğu ağır karar nedeniyle bir yandan kendi vicdanı diğer yandan mesleki sorumlulukları arasında sıkışıp kalan genç kadının bunalımlarıyla, baba karakterinin geçmişten gelen birikmiş vicdan ‘suçları’ iç içe giriyor. Öte yandan oğlunu kurtarmak için ümitsizce çırpınan aynı baba, bir darbe olduğunda huzur gelecek diye sevinebiliyor.
Aslı Biçen, mektuptan dava tutanağına farklı metin türlerini kullanarak ilerlettiği romanında, kökeni geçmişteki bir sırda yatan bir aile trajedisinin gölgesinde, “80 darbesi ertesinde geçen bir vicdan öyküsünü anlatıyor. Babaların günahlarını çocukları, devlet babanın günahlarını ise gençleri çekiyor.
Öte yandan sade ve güzel diliyle de dikkat çeken bir roman Tehdit Mektupları.