| ISBN13 978-975-342-700-5 | 13x19,5 cm, 176 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Fatih Balkış, "Bir duvar ustasının öyküleri", Radikal Kitap Eki, 13 Kasım 2009 Artık edebiyat kendini var ederken katmansız, derinliksiz ve gündelik yaşamın doğasınından kopup gelen bir dünyaya açıyor kapılarını. Temel parçacıklar da her zaman bir değer yaratma kaygısı güdülmeden var olabiliyorlar. Yapıtın özüne eklenmeden ve onun kişiliğinin bir parçası olmadan, bir an aydınlanan ve sonra hemen sönüveren bir kibrit alevine benziyorlar. Öznellik bu yapıtlar için evrensel anlamlar yaratmanın tek koşuludur. Kurmacanın olanakları göz ardı edildikçe, tersine bir aydınlanma geçirir yapıt. Bütün yüklerinden kurtulmuş, hafiflemiş yeni bir edebiyatın doğasına böylece geçiş yapılır. Bu uçuculuk yazarın yapıtıyla kurduğu ilişkiden kaynaklanır. Tıpkı flanörün pasajlarla kurduğu türden bir ilişkiye benzer. Yazar yapıtıyla arasındaki pasajda yaşamın küçük bir kesitini gözlemler ve bunları kısa bir süreliğine aydınlatır. Ortaya çıkan şey bir anlıktır, ama eşsizdir. Kurgulanmamış, oluşturulmuştur. Yaşamın ta kendisidir, bu yüzden acı verir. Ralf Rothmann’ın insanları özbilinç yoksunluğuyla yaşamın kırılma anlarına doğru sürüklenirler. Yaşamın kusursuzluğu bir anlığına zedelendiğinde trajedileriyle yüzleşirler. Suskun bir kabulleniştir bu. Zihinlerine tutulan küçük bir ışık, onların eşikte oluşlarını gösterir bize. Ket vurulan, görmezden gelinen ve üzeri örtülen ne varsa açığa çıkar. Peki bu katmanları, duvarları, sıvayı ve boyaları bu kadar net ayrıştırabilmenin nedeni nedir? Biraz ironik ama, Rothmann’ın kendisi yazarlığından önce aynı zamanda bir duvar ustasıdır. Almanya’da inşaatlarda çalışmış, bekçilik, hasta bakıcılık ve ambülans şöförlüğü yapmıştır. Bütün bu özellikler Rothmann’ın anlatım dilinin özünü oluşturur. Ayrıca iyi bir duvar ustası olmak demek, inşaatın en önemli kişilerinden biri olmak demektir. Bu diğer meslekler için de geçerlidir elbet. Ancak duvardaki kusursuzluk, öykülerdeki kusursuzluğa açılır. Yazarların asıl mesleklerini duymak şaşırtır bizi; hatta yazarlıkları sürerken halen bu mesleğe devam ediyor olmaları tuhaf gelir. Ama Deniz Kenarında Geyikler sözü edilen öznelliğin kanıtlanışıdır sanki. Rothmann’ın dünyası apartmanlardaki çıplak ayaklı çocuklarda, inşaatlarda, tren yolculuklarında, eski bir dost ziyaretinde, bir hastanede, bir karavanın önünde duran ters dönmüş bir spor ayaklabıda anlam kazanır. Hayat bütün ağırlığıyla bu sıradanlıkların içine gizlenmiştir ve kodlara, metaforlara gereksinmeden insanın omuzlarına yüklenmiştir. Başka türlüsü olası değil Okurun Rothmann’ın öykülerinde dikkat etmesi gereken iki özellik öne çıkar: Öyküler oldukça ciddi ele alınmıştır ve sıradanlıklarıyla okuru şaşırtırlar. Ciddilik yazarın olgunluk çağının dışavurumu olarak da düşünülebilir. Dildeki ciddiyet ve sabır bize Musil ve Broch’un deneme dilini anımsatır. Beklenen hacimli romanların zihinsel yetileriyle kuşanmış anlatılardır, ama öyle olmaz. Kimi zaman suskunluklarla, kimi zamansa uzun diyaloglarla süren öyküler, bir anda kesiliverirler. Ele alınan konular, roman kahramanlarının yaşamının öyle bir anında dururlar ki, okurun bunu ayrımsayabilmesi için onların omuzlarının üzerinden bakması gerekir. Başka türlüsü de olası değildir, çünkü Rothmann bir duygu bükücü değildir. Şiirsel bir dünyası yoktur, acı asla sözcüklere yansımaz. Kadın kahramanları, çocuk bakışı ve dostların, ayrılıkların, geçmişe dönüşlerin ve hemen yan odada bulunan ölü kocanın huzursuzluğu altında, yaşamın ritüelleri bir bir gerçekleşir. Evet büyük anlatılar çağı yok artık, ama bunu özlediğimizi de kimse iddia edemez. Ralf Rothmann Türkçedeki ilk kitabı Genç Işık ve Dublinliler, Aşk Kaçışları, Dokuz Öykü, Yanık Saraylar’dan bu yana yazılmış en iyi öyküleri barındıran Deniz Kenarında Geyikler ile bize hazların en büyüğünü yaşatır. |