| ISBN13 978-975-342-750-0 | 13x19,5 cm, 288 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Oylum Yılmaz, “ ‘Olanaklı olan her şey gerçekleşir’ mi?!”, Sabit Fikir, Ocak 2011 Materyalizm her şeyi tek bir ilkeye dayandıran bir dünya görüşüdür: Her şeyi “maddenin ilkesine” dayandıran bir dünya görüşü... Buna göre fikirler ve düşünceler bile maddenin bir tezahürüdür. Rüyalarımız biyokimyasal bir üründür mesela... Bu anlamda materyalizm dini inancı ortadan kaldırmakla kalmaz, onu ikame de eder. Dinlerin aksine onun üç basit emri vardır: Evrenin maddiyatından kuşkulanmamalısın. Bütün olayların kronolojik nedenselliğine körü körüne güvenmelisin. Ve yaşanabilen gerçekliğin nedenselliğine ve biricikliğine saygı göstermelisin. Bu ilkeler materyalisti Tanrı’dan çok daha kuvvetli biçimde dünyaya bağlar. “En dahi biliminsanının bile elmanın neden yukarıdan aşağıya düştüğüne dair bir fikri yoktur ve bu fikirsizliğe yerçekimi der.” “Genel kanıya göre zaman katı kurallara sahip bir süreçtir, neden ve sonuçtan oluşan zorunlu bir sıralama. İnsanoğlunun huzurla paylaştığı tek şey yanılgılardır!” “Kuantum mekaniğinin, en küçük parçaların gözlemlendikleri andan hemen önce tek değil, sayısız, üst üste çakışan hallerde bulunduğunu keşfetmesinden bu yana çoklu evren fikri yalnızca felsefi bir rahatlık değil, tutarlı bir yorumdur da. Ayrıca insana hür iradesini veriyor. Çünkü tek tek dünyalar içinde neden-sonuç mekanizmalarının üzerimizdeki hakimiyeti önemli değil –yeter ki eylemlerimizle yeni evrenler ortaya çıkarabilelim.(...) Hepsi haklı, çoklu evren eleştirmenleri kadar destekçileri de, ama aynı zamanda yanılıyorlar da. Hepsi. Çünkü hepsi, evet, iyi dinleyin beni, hepsi materyalist.” Bütün bunlar elbette benim değil ayrıksı bir fizik profesörünün düşünceleri. Yani Sebastian’ın... Üstelik bir fizik kongresinde açıklamıyor düşüncelerini. İşlediği cinayeti ortaya çıkarmak üzere olan bir başkomisere anlatıyor hepsini. Çünkü başkomiserin beynindeki bir ur yüzünden giderek kısalan hayatını anlamlandırmak için bir fizikçiye ihtiyacı var, fizikçi katilin ise onu katil olmadığı çoklu evrenlerden birine götürecek bir komisere... Çünkü olanaklı olan her şey gerçekleşir bir gün bir yerlerde, yeter ki olanaklılığı gerçekleştirecek insanları bulabilelim. Çünkü bir tesadüfü yaramak bizzat bizim elimizde olabilir... Serbest Düşüş, Alman yazar Juli Zeh’in felsefi ön ve arka planı yüksek, polisiye tadında romanı. Üniversite yıllarında tanışarak geleceğin Nobelli fizikçileri arasına katılacaklarını belli eden iki dostun, Sebastian ve Oscar’ın ayrılan düşüncelerine ve yaşamlarına beklenmedik bir cinayet ekseninden bakan bir roman Serbest Düşüş. Oscar, fiziği bırakıp kendini evliliğe ve babalığa veren Sebastian’ı affedemiyor. En çok da fizik bilimine dair ayrışan düşüncelerini... Sebastian’ın beklenmedik şekilde işlediği cinayet ise iki adamı yeniden yüzleşmeye zorluyor. Ancak bu yüzleşmenin içinde hem çağa damgasını vuran modern fiziğin geldiği yerin eleştirisi, hem aile hayatının modern zamanlarda yeniden kabul edilen kutsiyeti, hem de tesadüfle tesadüf olmayan arasındaki sınırın hayat üzerindeki araştırması var. Bu karmaşık cinayeti çözümlemek üzere harekete geçen sıra dışı komiser Schilf’in soruşturma sırasında yaşadıkları ve yaptıkları ise çoklu evren teorisinin, zamanın nedenselliğinin etkileyici bir sorgulamasına dönüşmekte... Zekice kurgulanmış bir polisiyeyle karşı karşıya bırakıyor bizi Zeh. Cinayetin “kim” tarafından hangi amaçla işlendiğini bilmemize rağmen, hikaye boyunca bizi içine alan bir ritmle “neden” işlendiğini öğrenmeye çalışıyoruz. Bir yandan da zamanın iç içeliğini ve çoklu evrenlerin imkanlarını yokluyoruz. Yazar, hikâyesini sarkıtmamayı, ritmini düşürmemeyi başararak, hiçbir kahramanını ihmal etmiyor, es geçmiyor. Dolayısıyla eylemlere yol açan düşünceleri, onların psikolojik ve sosyal altyapılarını öğrenirken hikaye boyunca, en sıra dışı olaylar bile gözümüzde inandırıcılığını yitirmiyor. Kendini bir film ya da roman kahramanı olarak gören “... diye düşündü komiser, diye düşündü komiser” paradoksunu da seviyor, onun haklıyla haksızı ayırt etmek üzere hazırladığı çılgınca planı da mantıklı buluyoruz. Olanaklı olan her şey en azından hayal dünyamızda gerçekleşebiliyor. Dedektif romanlarının da heyecan ve eğlenceden uzak durmaksızın insanlığa dair temel meseleleri kurcalayabileceğine dair şahane bir örnek Serbest Düşüş. Dolayısıyla da haftanın en şahane kitabı. |