Baki Asiltürk, “’Erdem Devesi’nin yükü ağır”, Milliyet Sanat, Mayıs 2009
Bir süredir gözlerden uzak duran Mustafa Erdem Özler, ikinci şiir kitabı Erdem Devesi’yle 2008 Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü aldı.
Günümüzdeki somut-görsel şiir temsilcilerinden Özler’i ayıran temel nokta, şiirinin anlık buluşlara dayanan gereksiz söz oyunlarıyla malul olmaması. İroniyi/humoru iletişim biçimi olarak kullanıyor ve buradan bir biçem yaratıyor.
1967 doğumlu Mustafa Erdem Özler, 2001’de yayımladığı ilk kitabı Kelebekli Zaman’dan sekiz yıl sonra ikinci kitabı Erdem Devesi’ni yayımladı. Özler, 1990’ların sonlarında dergilerde şiir ve yazılarıyla görünen şairlerdendi. İlk kitabından sonra ne olduysa oldu, gözlerden uzak durmayı tercih etti. Yazmayı ve yayımlamayı neredeyse tamamen bırakmış gibiydi. Önceki yıl bir iki şiirini gördük dergilerde ve şimdi de adımlarını ironiye uydurup salınarak yürüyen Erdem Devesi’yle geldi.
Özler Kelebekli Zaman’da çocukluğuna ve geçen zamana, daha naif diyebileceğimiz bir gözle bakıyordu. Taşların konuşmasını istiyor, sayfalar arasında kurutulmuş çiçeklerin solmamasını istiyor, yıkıntının altında kalmış maziyi arıyordu. Yine de, bu kısa hatırlatmadan sonra, iki kitap arasında dağlar kadar fark olmadığını, hatta söyleyişte yer yer örtüşmeler bulunduğunu belirterek Erdem Devesi‘ne geçeyim.
Doğrusu, Erdem Devesi şaşırtıcı bir kitap. Şaşırtıcılık kitabın daha adından başlıyor: Yan yana gelebileceği kolay kolay düşünülemeyecek 'erdem' ve 'deve' sözcüklerinin zihinde yarattığı ilk şok şaşırtıcı bir ironiye değiyor.
Hayata ironik bakış
Buradaki yan yana gelemezliği, 1980 Kuşağı’ndan ya da günümüzden bazı şairlerin sözcüklerle oynama biçiminde kabaran şaşırtıcılık anlayışından farklı değerlendirmek gerek. Onlar gibi sözcük ve eklerden yola çıkmıyor Özler; hayatın görünümlerinden, kendi hayat deneyimlerinden yola çıkıyor. Bindiği 'erdem devesi' onu usul usul götürüyor bir yere doğru. O yerin neresi olduğu bile pek belli değil; denebilir ki ironinin canlılığı ve ele avuca sığmazlığı kitapta aritmi, atonallik, asimetri yaratıyor.
Hemen her şeye bu tanımlanamazlık ve uyumsuzluk arkasından bakıyor şair. Sadece baktıklarıyla değil, onlara bakanla da yani kendisiyle de alay ediyor: “heyelan erdem / kırlangıçlara iyi tutun” (s. 33) dizesindeki ilk sözcüğü parçalayıp seslendirerek “hey ulan erdem” biçiminde de okuyabilirsiniz; çünkü şiirin üst kısımlarında hep “hey kuşlarla üstünü örter, hey sen, hey yetim dokunuş” gibi seslenmeler var.
Sanatın ve felsefenin verimli besleyici kaynaklarından olan ironi, doğrudan doğruya hayatın içinde olan bir durum değil aslında. Hayatın içinde ironi yok, onu yaratan insanın kendisi. Birimizin trajedisi ötekisi için alaysamalı bir durum olabiliyor.
Böyle bakıldığında bir şair için ironi öncelikle bir biçem sorunudur. Biçemini ironi içerisinden yaratan şairde ironinin üstlendiği temel görev ise iletişim kurma biçimi olur. Erdem Devesi‘nde şair kendi algı biçimini okurla paylaşarak şiir yoluyla iletişim kurmayı deniyor. Bunu yaparken de okuru kendi evrenine çekiyor, onun dünyaya bakışını değiştiriyor. Gayriciddi bir yere doğru değil, okurun da şairle birlikte hayatı ironik bir bakışla görebileceği bir yere doğru.
Uzaklardan hikâyeler
Uzak hikâyeleri hatırlatıyor bazı şiirlerde okuyucuya. Kitapta mitolojik hikâyelere göndermeler dikkat çekecek boyutlarda. Mitolojiyi ve geleneği ironi yoluyla dönüştürmesi Özler’i 'saf' gelenekçi şairlerden ayırıyor: “istanbul boğazı’ndan yunusemreler geçer / gel gör beni elif neyledi” (s. 29) dizeleri mistik halk şiiriyle âşık şiirini humorda buluşturuyor.
Yanı sıra, yerleşik algıyı tersyüz etmeyi de deniyor bazı şiirlerde: “taşlara yüzme öğretiyorum yokluğunda / ürküyor taşlar ferhad ile bulanmış sudan” (s. 41) dizelerinde yarattığı sertlik-yumuşaklık paradoksu böyle okunabilir. Bu metafor, son şiirde daha farklı bir biçimde çıkıyor karşımıza: “çeşmelerin önünde herkes eğilir kardeş / şşşş suda seken taşların son arzusu bu” (s. 67)
Özler ironiyi/humoru bir yandan, yukarıdaki kısa değini paralelinde, biçem yaratma ve iletişim kurma yolu olarak kullanıyor bir yandan da ironinin/humorun değiştirme, başkalaştırma gücünden yararlanıyor. Anlamı ironikleştirerek aktarma derdinde değil. Hayatta olmasa da hayatı algılamada, hayatın anlamında var olduğuna inandığı ironiyi yakalama derdinde. Günümüzdeki somut-görsel şiir temsilcilerinden Özler’i ayıran temel nokta burası denebilir. Bıktırıcı tekrarlarla, hiç de zeki olmayan anlık buluşlara dayanan gereksiz söz oyunlarıyla malul değil Özler’in şiiri. İroniyi/humoru iletişim biçimi olarak kullanma ve buradan bir biçem yaratma tutumu bunu gösteriyor.