Semih Gümüş, "1968, 1968'de bitmedi...", Radikal Kitap Eki, 3 Temmuz 2009
Bülent Artamlı’ya,
kırk iki yılımız için.
68’de orta birdeydim, Ankara Koleji’nde hazırlık sınıfını geçmiş, bir yanını şimdi uzakta da kalsa hâlâ unutmadığım, bir yanıyla kırk iki yıldan beri arkadaşlığımızı sürdürdüğümüz küçük grubumuzla daha o günlerde politikleşmeye başlamıştık. Yaşımız on üç-on dört, nasıl olmuştu da kendilerini her şeyden önce sosyalist kimlikleriyle tanımlayan çocuklar olmuştuk, bugün düşünüp tarttığımda gene de tam anlayamıyorum. O zaman öyleydi işte. Bülent, Nüvit, Nejat, Naki, Nazım, Mücahit, Fuat, Kader, Barış, Sabri: sosyalizm düşüncesini heyecanla yaşayan, benzeri az bulunur bir ilkgençlik arkadaşlığı.
O yaşlarda okuldan çıktıktan sonra eve gitmeden Kızılay’daki Piknik’te votkalı bira içmek de vardı, Erdal Öz’ün Sergi Kitabevi’ne gidip kitaplara dokunmak da. Sıhhiye’de TÖS’ün düzenlediği, Fakir Baykurt, İlhan Selçuk gibi konuşmacıların bulunduğu mitinge katıldığımızı hatırlıyorum. Artık serde devrimcilik olduğu için, okul ceketimin iç cebinde taşıdığım, 68’li ağbilerimizin simgelerinden Birinci sigarasını arkadaşlarıma gösterdiğim an da gözümün önünden gitmez. Üniversitelerdeki boykotları izleyerek, biz de okul kantininden Coca Cola, Pepsi Cola içmeyi kesmiştik. Ardından orta sonda (1970) lastik damgayla çoğalttığımız, dönemin kült sloganlarından “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” yazılı pulları okulun duvarlarına yapıştırdığımız için okuldan üç gün uzaklaştırma cezası gelmişti, ama doruk noktasına 19 Şubat 1971’deki ünlü Hacettepe yurt baskınında Mücahit’in de baskın sırasında yurt içinde kalmasıyla çıkmıştık ki, böylece on beş yaşında rüştümüzü adamakıllı ispat etmiştik.
Nadire Mater’in Sokak Güzeldir-68’de Ne Oldu? kitabını bir solukta okurken, bugünün ana-babalarının gözünde küçük çocukluk sayılan yaşlarda, neredeyse birer militan gibi yaşadığımız günler geldi gözümün önüne, geçip gitmedi. 68’li olamayacak yaşlardaydık, on yaş fark vardı aramızda, ama 68’leri o ilkgençlik yıllarında ucundan da olsa bütün ruhuyla yakalamıştık ki, aynı kitapları devretmiş, aynı duyguları içselleştirmiştik. Bu erken başlangıç yüzünden, kendimi sonradan nedense 78 Kuşağı olarak adlandırılan kuşağın da tam içinde değil de, başlangıcında sayıyorum.
Çok okuyorduk...
Sokak bizi de çekiyordu, çok da okuyorduk. Bugün uçup gitmiş kitaplarımdan birinden, Sokak Güzeldir’de Mustafa Lütfi Kıyıcı söz ediyor: Venezüellalı gerilla önderi Douglas Bravo’nun Milli Kurtuluş Cephesi. Deniz Gezmiş’in o sıralarda, Dogulas Bravo’dan “çağımızın Lenin’i” diye söz ettiğini aktarıyor Kıyıcı. Ant Yayınları’nın yayımladığı kitapları 1970-71’de biz de tek tek izliyorduk. Che’nin Ant’tan çıkan kırmızı kapaklı Savaş Anıları (1970) ya da Sol Yayınları’nın yayımladığı sosyalizm eğitiminin başucu kitapları: Engels’in Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm; Zubritski, Mitropolski, Kerov’un İlkel, Köleci ve Feodal Toplum; Politzer’in Felsefenin Başlangıç İlkeleri ve Felsefenin Temel İlkeleri (1968) ve Marx, Engels, Lenin literatürü.
Buralarda çok yakındık 68’e, ama sosyalist solda 68’lerde yaşanan ayrılıkları kavrayabilecek yetişkinlikte değildik. Bizim için ne TİP-MDD, ne de THKP-C ve THKO ayrışması anlamlıydı. Aydınlık dergisini ara sıra okuyorduk, ama Sokak Güzeldir’de 68’lilerin tümünün üstünde en çok durduğu konular arasında bulunan Kırmızı Aydınlık ile Beyaz Aydınlık ayrılığının da tam farkında değildik. Bizim için tümü de aynıydı, ama gene de TİP ya da THKP-C tarafı sanki daha yakın geliyordu o zaman. Çekoslovakya işgali sırasında sosyalist solun bütünüyle kararsız kaldığı düşünülürse, bizim on beş yaşındaki konumumuz daha anlaşılırdır. Ankara Fen Lisesi’nde 1971’de başlayan yıllarımızda da kendimize uygun bir ortam bulmuştuk. Lisedeki birinci yılımızda Mahir Çayan ve arkadaşlarının 29 Kasım 1971’de Maltepe Cezaevi’nden kaçışını coşkuyla karşılamış, 6 Mayıs 1972’deki idamlarda yas tutmuştuk.
Gazetelerin birinci sayfalarının başlıca konuları arasında, neden sonra gitgide artan eylemler vardı. Eylemler 1970’in sonlarında banka soygunlarına kadar varınca, devletin gösterdiği sertliğin niteliği de değişmeye başlamıştı. Gene de bizim için romantik zamanlardı, ama öyle bir duygu ve bilinç içinde oluşuyorduk ki, 1973’ten hemen sonra yeniden açık ve örgütlü siyasal savaşıma başlanırken, kendimizi ön saflarda bulacaktık. 1968, elbette 1968’de bitmemişti, 1970’lerde niteliğini yükselterek sürecekti.
Küba Devrimi’ne bakarak, birkaç arkadaş yan yana geldiğimizde, Onlar otuz kişiyle devrim yaptılar, biz de yapabiliriz, gibi çocukça bir romantizm içinde yaşamak da güzeldi elbette, ama Vietnam Savaşı asıl gerçeklik alanıydı. Bertrand Russel’ın Vietnam’da Savaş Suçları (1967) kitabından çok etkilenmiştim ki, Russel Mahkemeleri 68’in de göz önünden ayırmadığı savaşım alanlarındandır.
Sokak Güzeldir’de 68’i anlatanlar arasında, 78 Kuşağı’nın kendilerinden çok daha büyük baskılar gördüğünü belirtenler var. Ruhi Koç, “Bizden sonraki kuşağı çok perişan ettiler; saldırılar ölümler, idamlar. Bizler mahkemelerde bozgun yemedik. Hapishanelere akıllı uslu girdik, akıllı uslu çıktık. 78’liler kaç arkadaşlarınn asıldığını, öldürüldüğünü bilemiyorlar, .... o kadar çok öldüler ki,” diyor. Mustafa Lütfi Kıyıcı da yapıyor aynı saptamayı: “78 nesli bizden daha fazla ezilmiş, çile çekmiş bir nesildir.”
68’liler Sokak Güzeldir’de de kendilerinin Kemalizm ve milliyetçilikle ilişkilerini de adamakıllı sorguluyor, ama milliyetçilikle 68’in başlangıç dönemi arasında hiç kuşku yok ki geçişlilik vardı. Bu da dönemin siyasal bilinçlenme sürecinin yeni oluşuna bağlanabilir elbette. Ne ki, bugün 68’liler Vakfı’nın yönetimine dar bir ulusalcı çizginin egemen oluşu da düpedüz dramatik sayılır. Oysa 78 Kuşağı’nın enternasyonalist dünya görüşü milliyetçilikle hemen hiç kesişmemişti. Sanırım hem gördüğü baskıların acımasızlığı, hem milliyetçilikten büsbütün uzak oluşu, hem de kendini siyasal hayatın dışında da var etmeyi başarabilmesi gibi nedenlerle, en azından benim için, Cumhuriyet tarihinin belki de en değerli kuşağıdır 78 Kuşağı.
Geçmişe dönük kazılarını büyük bir titizlikle sürdüren Nadire Mater, sanırım bizim 68’imiz için de en yararlı kitabı hazırlamıştır. Olup bitenleri içinde yaşayan yirmi bir 68’linin nesnellikle dile getirdiği anılar, yaptıkları değerlendirmeler ve öteki belgesel bilgiler, Sokak Güzeldir’i geçmişi anlamak için elimizin altında tutacağımız vazgeçilmez kitaplardan biri yapıyor.