Önsöz, Nadire Mater, s. 11-15.
Sokakta bağırmanın tadını ilk kez İzmir'de, Kıbrıs mitinginde yaşadım. Sınıflardan çıkarılıp, otobüslere doldurulup Heykel'e götürülmüşüz. Üniversiteli erkekler konuşuyor, arada Makarios maketi yakılıyor, bizleri de "Ya Taksim, ya Ölüm" diye bağırtıyorlar. Miting ne demek, Makarios kim, ne taksim edilecek, kimler ölecek? Pek anlayamamıştık, sokakta olmak yeterliydi. 15 yaşındaydım, İzmir Kız Lisesi'nde yatılı okuyordum, haftalarca okulun kapısından dışarı bir adım bile atamadığımız o yıllarda duvarların dışına çıkmaktan daha kıymetli bir şey yok gibiydi. Özgürlük orada, sokaktaydı.
Yine lisede sosyoloji dersinde duyduğumuz "grev" ve "boykot" bize oyun gibi geldi; denemek önemliydi, hemen yemek boykotu yaptık, yemekler düzeldi. Dahası, bu "başarı" parasız yatılılara her ay verilen bir kalıp sabun geciktikçe müdür yardımcısının kapısına dayanmanın da yolunu açtı; "neden" diye sormaya başlıyorduk.
Soru sormak, itiraz etmek/talep etmek, sokağa çıkmak! Daha sonra böyle formüle ettiğim bu "üçlü"yle liseden üniversiteye adım attım. 1966'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi İngilizce Hazırlık Okulu' nda karşıma yine "yemek sorunu" çıktı. Kafeteryayı boykot ettik; daha iyi ve daha ucuz öğle yemeği talep ediyorduk. İkinci "boykot"um da sonuç verdi, yemekler iyileşti, fiyatlar düştü. Böyle böyle yürüyormuşuz 1968'e.
Sadece Türkiye'de değil, dünyada da gençlik 1968'e gelirken sorma, anlama, itiraz etme pratiğini hızla geliştiriyordu. Üstelik, 1968'de var olanla yetinmeyen, dayatılan koşullara sorgulayarak karşı çıkan, daha güzel bir dünya isteyenler arasında işçiler, köylüler, öğretmenler, mühendisler de vardı.
1968 neydi? Üzerine bunca film, belgesel, araştırma yapılan, romanlar, anılar yazılan, 1960'lı yılların "imzası" olarak kabul edilen 1968'e devrim diyen de var, isyan, ayaklanma, itiraz diyen de. Öyle ki, tek bir yanıtı olmayan bu soru hâlâ soruluyor. 1968'de dünyanın çeşitli parçalarında yaşananlara bakıldığında, sosyal, siyasal, toplumsal koşullara karşı çıkma ortaklığından söz edilebilirse de homojen bir hareket vardı demek ve ortak hedefler sıralamak pek kolay değil. Her ülke özelinde biri, birkaçı, ya da hepsi geçerli olmak üzere 1968 hareketi kapitalizm, emperyalizm, faşizm, otorite ve hiyerarşiye karşıydı. Gençliğin 1968'de neredeyse küresel denebilecek kalkışması Sovyet Bloğu'nda da sosyalist uygulamaların baskıcı yönüne ve Çekoslovakya özelinde Sovyet tanklarına yönelen bir isyandı.
1968'e bugünden ve Türkiye'den baksak? Sokak Güzeldir'de böyle bir şey deniyorum. 1968'de İstanbul, Ankara, İzmir ve Trabzon üniversitelerinde okuyanlar, "1968'de ne oldu" sorusunu işgalleri, boykotları, yürüyüşleri, 6. Filo protestolarını, saldırıları ve bütün bir hayatı kendi yaşamları üzerinden anlatıyor, ne kadar enternasyonalist, milliyetçi, cuntacı olunduğunu tartışıyor. Kitapta 1968 yılına odaklansak da yalıtılmış bir 366 günden söz edemeyeceğimize göre öncesinde ve sonrasında da dolaşıyor, günümüze kadar geliyoruz. 1968'in sonlarında Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi Robert Komer in Türkiye'ye gelişiyle başlayan protestolar ve 1969 başında ODTÜ'de arabasının yakılması da çalışmaya dahil oldu.
Burada hayatlarını paylaşan "gençler" konuştukça onca tahlil ve değerlendirmenin ötesinde ve yanı sıra, yarısı ODTÜ'de yarısı Sosyal Hizmetler Akademisi'nde geçen benim 1968'im de dahil herkesin 1968'i birbirine benziyor da, benzemiyor da; devrim tahayyülüyle yola çıkan da var, isyanın dışında kalmanın imkânsızlığını söyleyen de. Çalışmanın ana gövdesini oluşturan anlatılarda konuşan 15 erkek genelde yılın sarsan, ses getiren eylemlerinin liderleri arasında yer alıyordu, çoğunun isimleri de biliniyor. Konuştuğum altı kadın da eylemlere katılan, öncülük edenler arasından geliyorlar ama isimleri daha az biliniyor. Çünkü 1968 üzerine kitap yazarken, haber yaparken, panel düzenlerken, televizyon programı hazırlarken sadece erkekler geliyor akla, dolayısıyla "68'li Erkekler Konuşuyor" başlıklı bir faaliyet yok; "68'in Kadınları Konuşuyor" başlıklı bir-iki panel hatırlıyorum. Geçen yıl, Fransa'da yaşayan bir arkadaşıma "Televizyonlarda, gazetelerde 68'in 40. yıl anmalarında kadınlara da mikrofon uzatılıyor mu" diye sorduğumda anında "Ne kadar fesatsın" demekten kendini alamadı. Bir hafta sonra, sanki biraz da sıkılarak, "Haklıymışsın, senin gözünle baktım, yoklar" dedi. Yani, kadını görünmez kılma çabası, Türkiye'ye özgü değil. Dünyadaki 1968 ile ilgili kitap, film, belgesel gibi çalışmalar da genelde "erkek" ve "Batı" merkezli; sanki Afrika, Asya, Latin Amerika 1968'i yaşamadı ve sanki kadınlar yoktular.
Anlatılar dört saate kadar varan söyleşilerin metinleştirilmesiyle ortaya çıktı. Aslında bu kitaba 20 yıl önce giriştim, o dönem yaptığım söyleşiler yayımlanmadan kaldı. Elinizdeki kitabı hazırlarken yeni söyleşiler de yaptım. 1987-88'de yapılan söyleşilerin üzerinden ise konuştuğum arkadaşlarla birlikte geçtik, anlatılarda bir değişiklik yapmadık, sadece ek bir-iki soruyla güncelledik. Irak Kürdistanı'nda yaşayan Hatice Yaşar'la yüz yüze gelemeyince söyleşiyi telefon konuşmaları ve e-posta yoluyla gerçekleştirdik. 4 Kasımda kaybettiğimiz, kişisel tarihimin önemli bir bölümünü paylaştığım arkadaşım Sait Kozacıoğlu'yla da söyleşiyi Kopenhag'da siyasi sürgünken 1988'de mektupla yapmıştım. Sait, söyleşisinde, "1980 askeri darbesi ve şimdi (1988)" başlıklı bölümü "40 yıl sonra" şeklinde güncellemeye bile izin vermedi, sadece "1968'in 20. yılından 40. yılına" başlıklı bölümü ekledi. Kitabı göremedi.
Anlatılar nasıl bir Türkiye ve dünya ortamında yaşandı? 1968'in Türkiye ve dünya ortamında yaşandığının hatırlatılması/görülmesiyle zenginleşeceğinden hareketle Türkiye 1968 ve Dünyanın 1968'i bölümleri de çalışmada yer aldı.
Türkiye 1968'i dünyanın pek çok yerinden farklı olarak bir bakıma 1978'le sürdüğünden, 1968 ve 1968 kaynaklı olup da sonrasında kurulan, kimileri halen değişerek, bölünerek, dönüşerek var olan örgütlerle 1968'in dergileri üzerine, dönemi daha anlaşılır kılacağı umuduyla çerçeve yazılar ekledik.
Dünya 68'i deyince daha çok Fransa, Almanya, ABD ve Vietnam'dan söz ediliyor, dünyadaki 1968 üzerine üretilen çalışmalar da bu ülkeler üzerinde yoğunlaşıyor. 1968 Asya, Afrika ve Latin Amerika'da da yaşandığı içindir ki kitaptaki dünya yolculuğu bu duraklara da uğradı. Ulaşabildiğim sınırlı kaynaklarda yine kadınları görünmez kılan aynı anlayış karşıma çıktı, kaynaklar yine genelde "erkek" ve erkek merkezliydi.
"1960'larda Dünyada ve Türkiye'de Ekonomik ve Sosyal Göstergeler" bölümü de 1968 Türkiye ve dünya tablosunu tamamlıyor.
Bütün kitap boyunca pek çok konu özellikle gençler için bilmece gibi kalmasın diye yannotlar kullandım. Açıklanması iyi olur diye düşünülen tarih, olay ve kişileri geçtikleri ilk yerde yannotlamaya çalıştık, sonrasında tekrarlamadık. Yannota yeniden ihtiyaç duyulduğunda dizine başvurulabilir, ilgili maddenin ilk geçtiği sayfaya dönüp bakılabilir diye düşündük. Çerçeveler için de göndermeleri sadece ilk geçtiği yerde yaptık.
Her çalışma gibi bu kitap da hayli kolektif bir çabanın ürünü. Müge Gürsoy Sökmen editör ve arkadaş olarak kitabın daha öneri aşamasından başlayarak süren enerjisiyle bana çok iyi geldi, devamla kitabın çerçevesinin çizilmesinde, eleştirileri ve önerileriyle beni rahatlattı. Dahası, Müge olmasaydı, kitap asla bitmeyecek, keyifli, kederli, hüzünlü, öğrenmeli, düşündürücü ve hatırlatıcı 1968 yolculuğunu sürdürecektim. Semih Sökmen'in tasarımı beni hem heyecanlandırdı, hem de böylece kitabı daha iyi hayal edebildiğim için yazım sürecini kolaylaştırdı. Başta titiz okumasıyla Eylem Can olmak üzere Metis çalışanları yaratım ve üretim aşamasında emek verdiler, kitabın okura ulaşmasında emek vermeyi sürdürecekler.
1968'i ve 1968'den beri hayatımı paylaştığım Tayfun kitap bularak, yannot bilgileri peşinde koşarak, durmadan soru soran ve 68 üzerine konuşmak isteyen birini taşıyarak, rahatlatarak "bir kitap yazıyoruz" gerçeğiyle yaşadı. Kızımız Çiğdem kitabın her aşamasında ihtiyaç vukuunda annesinin yanındaydı; ilk okuma, son okuma, düzelti. Arkadaşı Efnan Atmaca da, ki artık benim de arkadaşım, bant çözmenin yanı sıra Çiğdem'le birlikte metinlerin gençler için anlaşılır olup olmadığının ölçüsü oldu. Murat Utku gazete taramalarıyla 1968 yılını hatırlamamı ve toparlamamı kolaylaştırdı, Hüseyin Özdemir kırk yıllık gazeteleri, fotoğraflarını çekerek bilgisayar ortamında okumamı sağladı. Ertuğrul Kürkçü, 20 yıldır konuşmakta olduğumuz kitabı nihayet tasarlayıp da yazmaya başlayınca sadece bianet'te daha fazla çalışmak zorunda kalmadı, güçlü belleği ve yorumlarıyla da yanımdaydı. Arkadaşım İpek Çalışlar kitaba niyetlendiğim anda benimle birlikte işe girişti, bir türlü ulaşamadığım bilgileri, benden çok takarak buldu çıkardı, son bir yılda beni dinlemekten yorulmadı. Oral Çalışlar dergiler, fotoğraflar arayıp çıkardı, bitmez tükenmez 68 seanslarında yerini aldı. Barış Alp Özden(1) "1960'larda Dünyada ve Türkiye'de Ekonomik ve Sosyal Göstergeler"i; Ümit Fırat "Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO)"nı yazdı. Fahri Aral dergi ve fotoğraf arşivini açtı. Ne yazık ki, fotoğrafları çekenler bilinemediğinden ismen anamıyoruz. Arkadaşlarım Sevda Alankuş, Ferhunde Özbay ve Hilal Onur akademik donanım ve titizlikleriyle metinleri yer yer gözden geçirdiler, önerilerde bulundular. bianet'teki tüm arkadaşlarım sadece evde değil, ofiste de yazılır hale gelen kitabı sordular ve dinlediler; Korcan Uğur bilgisayarla her başım derde girdiğinde koştu geldi. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi ile Nihat Sargın'ın TİP'li Yıllar / (1961-1971) Anılar-Belgeler I-II kitapları temel başvuru kaynaklarım arasında yer aldı, wikipedia ise doğrudan kaynak olarak kullanmadıysam da kaynaklara ulaşmanın yolunu açtı. Tabii hayatlarını, duygularını, görüşlerini paylaşan 21 arkadaşım, Bozkurt, Çetin, Çimen, Ertuğrul, Esra, Hatice, Haydar, Hikmet, Işık, Jülide, Kemal, Mustafa İlker, Mustafa Lütfi, Neşe, Oral, Osman Saffet, Ruhi, Sait, Selçuk, Şahin ve Uğur olmasaydı, bu kitap olmazdı. Adını anamadıklarımla birlikte tüm katkılar çok kıymetliydi, teşekkür ediyorum.
Özgürlük sokaktaydı diye başlamıştım. Bence nedeni önemli değil, benim "Kıbrıs" hikâyem gibi, yeter ki sokağa bir kez çıkmayı başaralım. Sokağın özgürlük anlamına geldiğini özellikle bir kadın olarak ilerleyen yıllarda daha iyi kavradım ve yaşadım. Kadınların sokakları istemesi boşuna değil. 1968'le ilgili tek cümle kuracaksam "özgürlük vaadidir" derim. Sokak da sadece özgürlük vaadi olmakla kalmıyor, özgürlük arayışının da adresi. O yüzden bu kitapla gençlerin özgürlük, daha az gençlerin de hatırlama yolculuğuna çıkacağı düşüncesi beni heyecanlandırıyor. Sokak Güzeldir'in sizi de çelmesini diliyorum.
Notlar
(1) Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü araştırma görevlisi. Yukarı