| ISBN13 978-975-342-787-6 | 13x19,5 cm, 176 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Ömer Erdem, “Başka... Başka!”, Radikal Kitap Eki, 27 Kasım 2010 ‘Karşılaştırmalı edebiyata pek inanmam. Ama büyük şiirlerin evrenselliğine inanırım; her zaman felakete yakın sonuçlar veren bir yaklaşıklık diye tanımlayabileceğimiz çeviri aracılığıyla sunulmuş olsalar bile’ cümleleri eşliğinde özel bir dikkatle okumalı Alain Badiou’nun Başka Bir Estetik kitabını. Çeviri çağındayız ve hele Türkiye’de her şey çevirinin egemenliğinde. Hatta baskısında. Evet, bir çeviri baskısından söz edilebilir rahatlıkla. Yayımlanan yüz kitaptan neredeyse seksen tanesi çeviri. Telif ne kadar artarsa çeviri de artmalı. Badiou, çeviriyi, şiir çevirisini bambaşka bir anlamda devreye soksa bile, şiir dışı metinler için de geçerli bu. Çoğunlukla iyi niyet, yetkinlik hatta başarı da yeterli gelmiyor çevirinin karıştığı kültür ortamına. İlişkiler arası doğallık dediğimiz bir şey var ve o eksik işte bizde. Kendi üretmediğimiz bir hayatı, metinlerden ödünç alıp giymeye çalışıyoruz. Kent-devlet kavramı Bir yönüyle baktığınızda bize, klasik şiirin doğasına çok yakın görüşler ileri sürüyor Badiou. Sanat ve felsefe ve dahası şiir ile felsefe arasındaki tarihsel çatışmanın kökenlerine inerken, şiirden yana taraf olduğu çok açık. Platon, Devlet’inde şiiri lanetleyeli beri, sürüyor çekişme. Dünyevi iktidar ile zihinsel iktidar karşı karşıya. Şiir tam da burada, iktidar püskürtücü olarak dönüp dolaşıp ayağını kaydırıyor herkesin. ‘Platon’un yolundan gidecek olursak, şunu öne sürmek gerekecektir: Bir araya gelmiş insanlığın adı olan kent-devlet, ancak kent-devlet kavramı şiirden korunabildiği takdirde düşünülebilir’ diyor Badiou ve haklı olarak siyasete göndermede bulunuyor. ‘Ruhun şiirsel olmayan’ kısmını ayakta tutmak için Platoncu görüş, matheme’yi devreye sokacaktır. Çünkü: “Son tahlilde kurucu karşıtlık şudur: Felsefe ancak şiirin otoritesinin yerine matheme”in otoritesini koymak koşuluyla başlayabilir ve siyasal gerçeği ele geçirebilir.’ Zaten yaşadığımız bu değil de başka nedir? Karşıtlığın denkleminden söz edilebilir mi bugün? Karşıtlığın sinerjisinden. Hele hele, bu tür kitaplarda yüz yıl öncesinin şairlerinin ısrarla gündemde tutulmasından tam olarak hangi sonucu çıkarmalıyız. Batıda, ister merkezi Avrupa ister Amerika’da felsefe’nin (iktidar) karşısına konulacak bir şiirden söz edilemez mi? Madem Badiou hüküm veriyor; ‘şiir düşünülemez düşüncedir’ madem ‘…şiir sanatında düşünme belirtik olmama hakkını tanımaktadır kendine; gücünü düşünme olarak tezahür eden düşünmeden değil dilden alan şeyi kendi hakkı saymaktadır’, o halde görülebilir değimlidir esastan ayrışma günümüzde. Bunu sorgular Badiou. Gizem ve örtük anlamlandırma konusunda doğuya, daha doğuya yaklaşır Badiou. Klasik şiirindeki ‘ima’yı söyler farkında olmadan. Gizem, gizemcilik hatta hermetizmden farklıdır elbet ‘ima’ ile geçmek. Ne var ki Badiou’nun şu sözleri yabana atılacak türden değil; “şiirden gizemini dağıtmasını istemek, dilin gücüne peşin peşin bir takım sınırlar koymak.” Evet, dil bu bakımdan ruha doğru açılır felsefe ister istemez akıla. Akıl ideolojiye kadar vurdurur kendisini, şiir kendisini silmeye çalışır. Hangisinin insana yaklaştığını ölçmek için de, tarihe bakmak yararlı olacaktır. Ya da dünyadaki ölümlerin kökenine inmek daha çarpıcı olabilir. Cesaretle estetik kurmak Badiou hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, şiire yakın durduğunu hissettirir bize. Nietzsche’ye bağlı olarak gelişen ve şaşırtıcı tanımlar ve yorumlarla gelişen ‘Düşüncenin Metaforu Olarak Dans’ bölümüne dikkat çekmek isterim. Dans bambaşka bir yönden, şiire, iktidara ve felsefeye tutulur. Oradan süzülür. Karşıtıyla birlikte kullanır elbette Nietzsche dansı. Büyük düşmanı ‘ağırlık ruhu’nun karşısına koyar onu. Ve dolayısıyla “Dans her şeyden önce her tür ağırlık ruhundan muaf düşüncenin imgesidir.” Dahası, ‘dans rafine edilmiş düşüncedir’, ‘dans hafif ve incelikli düşüncenin metaforudur’, ‘dans zamanı mekânda asılı tutan şeydir’. Filozof şairin, dansın yanına kötü Almanı, itaat ve güçlü bacakları, askeri geçiti koymasını sadece o güne ait bir veri olarak mı algılayacağız. Rap rap sadece yolda mı yoksa zihinlerde mi, onu da yeniden okumalıyız. Başta şiir, özellikle şiir, dönüp dolaşıp hep şiir, sonra dans, tiyator, sinema ve felsefe üzerinden çağdaş bir estetik algı okumasına girişiyor Badiou. Eleştirelliği bırakmayan tutumu, kamuya karşı bireyi işaretleyen göndermeleri daha da ötesi yorumlamaktan çekinmeyen cesaretiyle kendince bir estetik düşüncesi kurmaya çalışıyor. Felsefeyi disiplinlerin doğasında araması dikkat çekici. Sanata ilgi duyan herkes için. |