| ISBN13 978-975-342-787-6 | 13x19,5 cm, 176 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Yeliz Kızılarslan, “Sanatın hakikatle imtihanı”, Radikal Kitap Eki, 11 Aralık 2010 Sanat ve felsefe ilişkisi Platon’dan itibaren efendi-köle diyalektiği üzerinden kurgulanır. Sanatın dış dünyadaki gerçekliği ‘hakikat’ kavramı aracılığıyla bire bir yansıtabileceği görüşünü savunan Platon’un ideal toplum modelinde, elbette şairler ve müzisyenler gereksizdir. Taklit anlamına gelen mimesis kuramında Platon, ünlü mağara metaforu aracılığıyla hakikati bir öz olarak sunarak, sanatın ancak taklidin taklidi olabileceğini belirtir. Aristoteles’in, bir tür sanatsal günah çıkarma anlamına gelen catharsis öğesiyle sanatın masumiyetini teslim etmesinin ardından, klasik sanatın temeli olan didaktizm, mimetik özü koruyarak 20. yüzyıla kadar hakikat peşinde koşmaktan vazgeçer görünür. Sanatla felsefe arasında barış imzalayan Aristoteles, sanatın ‘hoşa gitme’ ve beğeni elde etme arzusuna riayet ederek sanatta hakikat arayışı yerine, imgeler yoluyla ‘gerçeğe benzerlik’ kavramını ilan eder. Bu da felsefenin, karşıt görüşü olan ‘hakiki olan gerçeğe benzemeyebilir’ düsturunu korur. Zira felsefe, klasik tanımı gereği ‘gerçeğe benzemeyen hakikattir.’ Sanat üzerindeki Platoncu denetimi kaldıran bu bakışın karşısında konumlan romantik şema ise Badiou’ya göre, sanatı hegemonyanın didaktik baskısından kurtarmak için kendini sanata adamış çilekeş Oğul’u (sanatçıyı) yaratır. Badiou’nun 20. yüzyılın sonunda sanat ve felsefe ilişkisinde izini sürdüğü tekilliklerden doğacak karşıt bir estetik arayışıysa, klasik estetiğin yeniliğe karşı duran tavrına muhalif olan ve şiir, müzik, dans ve sinema gibi tüm diğer sanatları içeren, diyalektikten uzak Pancı bir esrimenin felsefe ve eğitimle kuracağı çağdaş konfigürasyonları içine alan bir bakıştır. Ve elbette ki, felsefe ile sanatın arasında koparılan bağı onarmayı amaçlar. Modern şiirde anti-Platoncu şairleri inceleyen Badiou, evrensellik ilkesiyle dünya şiirinde düşüncenin izini sürer. Fransız şair Mallarmé’nin, efendi kavramını tercih ve tercihsizlik arasında eşdeğer olarak belirlemesi Badiou’yu büyüler. Zira şiirde okura bırakılan boşluk, hakikate sonsuz bir mutlaklık yüklemek yerine efendi ile hakikati ayırarak tehlikenin varlığını okura hissettirir. Felsefe aracılığıyla şiirde kendi öznelliğini tecrübe eden okur, varlık arayışında ikirciklikli bir konumda durur. Badiou’un şiirde tercih ettiği felsefe bir diğerine indirgenmeyen, her biri sonsuz ve ayrı süreçler içeren çoğul hakikatlerdir. Hakikatin sonsuz anlamlandırma süreçlerine dahil olan kişi ise, her uğrağında bir hakikatin öznesi olarak, hakikate içkin olan özne konumuna yükselir. Issız yerin şiirini yapan özne daima boşluğu anlamlandıran hakikati idrak ederek efendi çıkmazından kurtulur. Neticede Badiou, klasik akımlardan beslenen sanat estetiğine olan itirazını ve karşı estetik kuramını, koşulsuz şiirsellikle varılabilecek yazının kendisi olduğunu kitabında ortaya koyar. |