| ISBN13 978-975-342-517-9 | 13x19,5 cm, 376 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Maruz Zat, “Radyonun Sihirli Günleri: Meltem Ahıska”, Aktüel, 18-24 Mayıs 2004 Biz kimiz? Türk üst başlığında toparlanmaya çalışılan Cumhuriyet dönemi kimliği nasıl ve kimler tarafından şekillendirildi? Bir millet yaratma sürecinde bu "Türklük" kavramının içi nasıl dolduruldu? Halkın dolduruşa getirilmeye çalışıldığı süreçte Ankara'yı mesken tutan seçkinler nasıl bir söylem oluşturdu? Bu söylemi yaymakta radyonun işlevi neydi? Batı karşısındaki aşağılık duygumuzu bastırmak için Garbiyatçılık üst başlığı altında toplanabilecek ne gibi savunma mekanizmaları yaratmaya çalıştık ve hâlâ etkisinden kurtulamadığımız nasıl bir fantazi dünyası kurduk? Sosyolog Meltem Ahıska, Metis Yayınları'ndan çıkan Radyonun Sihirli Kapısı Garbiyatçılık ve Politik Öznellik adlı çalışmasında bu sorulara yanıt arıyor. Bu yanıtı ararken de her araştırmacının yapması gereken şeyi yapıyor ilk olarak ve radyo arşivlerini incelemek üzere İstanbul Radyosu'nun kapısını çalıyor: "Eski yayıncılar ve yöneticilerle görüşmeler ilerledikçe, arşivlerin yok olması ya da yok edilmesiyle ilgili hikayelerin sayısı da arttı. Görüştüğüm kişilerin çoğu arşivlerin mevcut olmamasını olağan buluyor, hatta arşivlerin yok edilmesiyle ilgili trajikomik hikayeleri bir tür zevkle anlatıyordu. Bunlar içinde en çarpıcı olan, eski taş plakların daha kolay saklansın diye ikiye kırılarak bir sandığa koyulmasıydı. (Yazılı belgeler ise düzensiz biçimde Ankara Radyosu'nun deposuna yığılmış, burada çürümeye bırakılmıştı. 1971 ve 1980 askeri darbelerinden sonra da bunların büyük bölümü askerler tarafından yok edilmişti." Meltem Ahıska, kitabın ilk bölümünde olduğu gibi ikinci bölümde de yaptığı çalışmanın sonuçlarını tartışmayı, kuramını oluşturmayı ve bunu akademik referanslarla destekleyerek tartışmayı sürdürüyor. Türkiye'de Garbiyatçılığın nasıl şekillendiği ve bunun şekillenmesinde fantazinin oynadığı rol üzerinde duruyor: "(Türkiye'deki Garbiyatçı fantazinin belkemiğini, milliyetçi ve modern söylem çerçevesinde tanımlanan 'halk'taki temel 'eksikliği' tespit etmek ve bunu doldurmak 'arzusu' oluşturur. Bu arzu, çifte yansıtmayla şekillenir: Bir yanda öznenin olmak istemediğini bir yanda da olmayı arzuladığını ortaya koyar. Bir yandan milleti kurma işlevini üstlenmiş politik ve kültürel seçkinler, kendilerine Batı'nın gözünden bakarak kabul edilemez buldukları 'marazları', uygarlaştırılması gereken halka yansıtmışlardır; bir yandan da halkta bedenselleştiği varsayılan milletin otantik özelliklerini içselleştirmeye çalışmışlardır." İstanbul ve Ankara radyoları 1926 yılında kurulup özel bir şirkete devrediliyor ve kısa süre sonra İstanbul radyosu "yabancılık" ve "yozluk"la suçlanıyor. Bu "yozluğun" önüne geçmek için milletin duygularının terbiye edilmesi gerekiyor elbette. Duyguların terbiyesi denince ilk akla gelen musiki oluyor. İşe alaturkanın Türk müziği olmadığı iddiasıyla başlanıyor ve Mustafa Kemal'in 1 Kasım 1934'te Meclis'i açarken yaptığı konuşmadan feyiz alan İçişleri Bakanlığı radyolarda alaturka çalınmasını yasaklıyor: "Bu akşamdan itibaren radyo programlarından alaturka musikinin tamamen kaldırılmasını ve yalnız Garp tekniği ile bestelenmiş musiki parçalarının Garp tekniğini bilen sanatkârlar tarafından çalınmasını alakadarlara bildirmiştir. Dolayısıyla Batı tekniklerinde ustalık, milli müzik üretiminde bir önkoşul haline getirilmiş, öte yandan da Batı tarafından alaturka olarak etiketlenmiş 'Türk müziği' reddedilmiştir. Bu bağlamda 'yabancı' ve 'milli'nin anlamlarının tersine çevrilişi çarpıcıdır. Aynı anda hem Şarkiyatçı Batılı sınıflandırmalarına karşı bir isyan, hem de Batı medeniyetini öğrenilebilecek bir tekniğe ya da kendine mal edilebilecek bir nesneye indirgeyen Garbiyatçı bir politik öznelliğin dinamiğini görebiliriz." Aynı yıl "Musiki İnkilabı" yapmak üzere toplanan bir kongre tek sesli müziği yasaklıyor. Bunun kolluk kuvvetlerindeki yansıması jandarmaların köylerdeki sazları toplamaları şeklinde kendini gösteriyor. Alaturka yasağı iki yıl sürüyor ve 1936 yılında Çankaya Köşkü'nde Osman Pehlivan'dan Rumeli havaları dinleyen Atatürk'ün bir kararıyla kalkıyor. Musiki konusunda yapılanlar bununla da sınırlı değil. Bir de Anadolu'da dolaşarak türkü derlenmesi faslı var: "Derlenen türküler Batılı on iki nota sistemine göre yazıya geçiriliyor, dolayısıyla da halk müziğinin taşıdığı yerel özellikler on iki nota sistemine aktarılamaz nitelikteki nüanslar kayboluyordu." Yani halk bedensizleştiriliyordu. Kuşkusuz bir Garbiyatçılıktan bahsedebilmek, bunun kökenlerini anlayabilmek için Şarkiyatçılığın nasıl işlediğiyle ilgili birtakım saptamalarda bulunmak gerekiyor. Ahıska işin bu kısmını ele almak için İngilizlerin İkinci Dünya Savaşı yıllarında BBC Radyosu Türkçe Servisi'nde yaptıkları çalışmaları, onların Türk kimliğini nasıl gördüklerini, nasıl bir söylem oluşturduklarını anlatıyor. Ancak İngilizlerle Türk seçkinlerinin yıldızı bir türlü barışamıyor. Türk seçkinleri hem İngilizlere yaranmak istiyor, ama hem de onların Türk kimliğini asla bilemeyeceklerini düşünüyorlar. Ahıska'nın tespiti Garbiyatçılığın bu paradokstan beslendiği yönünde: "Türkiye'de tek ve geçerli bir hakikat üretme olanağı yoktu. Seçkinler açısından birbirine karşıt iki kaygının işlediğini biliyoruz: Kendilerinin de Batılı olduğu yolunda Batı'yı ikna edecek temsiller üretmek ve Batı'ya karşı farklı bir Türk kimliğini savunmak. Garbiyatçı fantazi bu iki kaygı arasındaki boşluğu kapatmaya yarıyordu, ancak fantazinin tümüyle gerçek olarak kabul edilmesi mümkün değildi." 1938 yılında Ankara Radyosu'nun esas oğlan olarak devreye girmesinden sonra 1940'larda, "Türk" kimliği yaratmak için radyo konuşmaları hız kazanıyor. Radyo aracılığıyla milli ve modern bir söylem yaratılması sürecini, o dönem özellikle vurgu yapılan çeşitli başlıklar altında inceliyor Meltem Ahıska: Aile, Beden, Çocuk, Gençlik/İdeal, Neşe, Kadınlar, Doğa/Kültür ve Medeniyet. Bir milli söylem yaratma yolundaki bu konuşmalar radyo oyunlarıyla da destekleniyor. Kitabın bölümüyse "Garbiyatçılık: Bugüne Dair" başlığını taşıyor. Cumhuriyet'in deve bağırtan yokuşunu tırmanmak isteyenlere önerilir. |