Giriş, s. 13-14
Çoğu kişi 11 Eylül 2001'de, teröristlerin uçaklarla Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Pentagon'a çarptıklarını nerede öğrendiğini hatırlayacaktır. Ben o sırada, bin kadar kişiyle birlikte, Londra'nın güneyinde, Britanya topraklarında gerçekleştirilen en büyük silah fuarı olan Uluslararası Savunma Sistemleri Teçhizatı Fuarı'nın (DSEi) önünde bir protesto eylemindeydim.
Akşama doğru polisler bize bir saygı ifadesi olarak haftanın geri kalan kısmında eylemimizi iptal edip etmeyeceğimizi sordular. İçlerinden biri bana, olaylardan sonra hâlâ orada olduğumuz için "ruh hastası" olduğumuzu söyledi. Biz de silah fuarının durdurulup durdurulmayacağını sorduk; olaylardan sonra dünyanın çeşitli yerlerindeki birçok etkinlik iptal edilmişti.
DSEi 2001 iptal edilmedi. ABD, İsrail ve 14 farklı Arap ülkesinden alıcılar yoğun koruma önlemlerinin alındığı fuar merkezinde hep birlikte tüfekler, bombalar, elektronik silah aksamı, antitank mayınlar, misket bombaları, savaş uçakları, tanklar ve sayılamayacak kadar çok çeşitte başka silahlar aldılar. Can düşmanları birbirlerine karşı kullanacakları silahları hep beraber satın aldılar.
Bu girişi yazdığım günün sabahı, dünyanın en büyük silah şirketlerinden BAE Systems'ın yıllık genel kuruluna katıldım. Tek bir "sembolik" hissem olduğu için genel kurula katılmaya hak kazanmıştım. Tıka basa kahve içip bisküvi yedikten sonra lüks konferans salonuna alındık ve BAE'nin ne kadar başarılı, toplumsal sorumluluklarının ne kadar bilincinde bir şirket olduğuna dair bitmez tükenmez nutuklar dinledik.
Yönetim kuruluna insan hakları, çatışmalar, üçüncü dünyanın borçları ve kalkınma, rüşvet ve yolsuzluk, siyasi etkiler ve devlet desteklerinin adaletsiz dağılımı gibi konularda sorular yönelttik; silah ticaretinin 11 Eylül saldırılarına yol açan koşulları yaratmakta rolü olup olmadığını sorduk. Çoğu ölüm-kalım meselelerine ilişkin olan tüm bu sorular göz ardı edildi, duymazdan gelindi veya yanıltıcı ve saçma cevaplarla geçiştirildi. Günümüzde silah ticareti iyi niyetli ve saygın bir görüntüye sahip, ama gerçekte her zaman olduğu kadar karanlık, gizli kapaklı ve ahlakdışı.
Silah Ticareti Kılavuzu bu soruların geri planını sergilemek, bazı soruları cevaplamak ve aktivistler veya başka kişiler için, dünyanın farklı yerlerinden silah şirketlerine, hükümetlere ve ordulara sorulacak başka sorulara malzeme sağlamak amacıyla yazıldı. Bu bir ders kitabı değil, duygusal bir kitap. Amacım bilgilerin yayılması ve gelecekteki kampanyalarda kullanılabilmesi.
Küreselleşme nedeniyle artık çok küçülen dünyada silah şirketleri bazı ülkelerden bile daha büyük hale geldi. Baskımızı sürdüreceksek biz aktivistlerin yanıtı da benzer şekilde olmalı; şiddete başvurmadan barış, adalet ve daha hakkaniyetli bir dünya için çalışan diğer hareketlerle, kampanyalarla ve bireylerle bağlantı kurmalıyız.
"Bunun ne anlamı var?" diye soran herkese aynı cevabı veriyorum: Bu sorunların üstüne gitmeliyiz, yoksa bundan sonra ne olacağını hiç kimse bilemez. Aktivistler silah satışlarının kısıtlanması ve dünyanın daha adil ve istikrarlı bir yer olması için mücadele etmezlerse, kim bilir daha kaç Tiananmen Meydanı'yla, Doğu Timor'la, Kongo'yla karşılaşırız.
Silah şirketlerinin "biz satmazsak başka birileri satacak" şeklindeki eski ve zayıf savını kendimize uyarlarsak, biz sorgulamaya, karşı çıkmaya, doğrudan eyleme, protestoya ve siyasi lobiye devam etmezsek başka birileri bunu yapacak mı?