Önsöz, Zeynep Direk, s. 9-13
Günümüzde, dünyada “Kıta Avrupası felsefesi” alanında giderek daha çok okunan, estetik, ontoloji, çevre etiği, feminist felsefe alanlarında özgün ve eleştirel düşünceye kaynaklık eden bir düşünür olarak yeniden ortaya çıkıyor Merleau-Ponty. Yaşarken adı Sartre ve varoluşçuluk akımı ile birlikte anıldı; ama Sartre kadar dünya çapında ünlü olmadı. Ne var ki bugün, dünyada Kıta Avrupası felsefesi alanında yapılan çalışmalara bakılınca Sartre’ın daha az ilgi gördüğünü, buna karşın Merleau-Ponty’nin varoluşçuluk akımı çerçevesini aşan ve fenomenolojiden post-fenomenolojiye doğru yol alan bir düşünür olarak okunmakta olduğunu saptayabiliriz. Merleau-Ponty’nin düşüncesi kendi havasını solumaya bırakılır bırakılmaz, çağdaş Fransız felsefesini günümüzde temsil eden Foucault ve Deleuze gibi onun öğrencileri olan bir sonraki kuşak filozofların önemli kavramlarının kaynaklarının Merleau-Ponty’nin düşüncesinde bulunduğu, dahası, Merleau-Ponty’nin 1960’ta Husserl’in Geometri’nin Kaynağı [1] üstüne yaptığı çalışmayla [2] Derrida’nın bu esere yazdığı ünlü giriş yazısı arasında dikkat çekici paralellikler bulunduğu görünür hale geldi.
Her ne kadar Merleau-Ponty çağdaş felsefi düşünceyi anlama ve yenileme çabasında vazgeçilmez bir düşünür olarak dirilmiş olsa da günümüz felsefe okuru için şaşırtıcılığı bundan ibaret sayılamaz. Düşüncesinin kuru genellemelere, soyut formülasyonlara indirgenemeyecek, analitik tartışmalarla, eleştirel metin okumalarıyla tüketilemeyecek bir tarafı vardır. Merleau-Ponty okumak dünyanın nasıl belirdiğine ilişkin dikkatimizi artırır. Bedenimizle ilgili de farkındalığımız artar. Dahası, yaşarken görünmeyeni düşünmeye, anlaşılmayanı anlamaya değer veren bir düşüncenin sahiciliği içinde, ölümün lafını bile etmeyecek kadar yaşamı onaylayan bir filozofla karşılaşma deneyimi sarsıcıdır. Duyumsanır olanın zenginliği ve dilin olanaklarıyla büyülenmiş, yaşamı olumlayan bu felsefe çok kişiseldir aynı zamanda. Merleau-Ponty’nin metinlerinin fenomenoloji bilgisiyle açılan ve kendini veren dili, bazen hüzünlendiren kımıltısına rağmen, mutlu bir çocukluğu dilde ve düşüncede deneyimlerle yeniden yaşamaya çalışan mutlu bir düşünürle karşı karşıya getirir bizi. Öte yandan, hayatı boyunca bir Marksist, bir ateisttir o. Fenomenoloji ile diyalektik materyalizmin sentezi Merleau-Ponty’nin de kafasını meşgul etmiştir ve Görünür ve Görünmez’i [3] şüphesiz bu açıdan da okumak gerekir. Dünyanın gösterisi karşısında kaybettiğimiz çocuksu dikkatin ve mutluluğun yasını tutmaz Merleau-Ponty; içtenlik, güç ve his yüklü bir düşünceyle, yaşamla ilişkimizin ona bakmayı pek az gerektirecek kadar anlaşılmış ve unutulmuş, mekanikleşmiş olduğu saptamasını yapmakla yetinmez, düşüncesinin vaktini bu hayatın gizledikleri karşısında hayret duymaya adar. Onun düşüncesi hayata dönüktür. Zihnimizi Merleau-Ponty’nin düşünce serüvenine kapılmaya teslim ettiğimizde, katılaşmış, mekanikleşmiş, zamansızlaşmış, düşüncesizleşmiş, heyecandan ve meraktan temizlenmiş, saydamlaşmış, kendisinin müsveddesi oluvermiş bir hayatın gerisini görebileceğimiz, dünyayla bedenimizin ilişkisine ait organik bir arka planının bize sunduklarını kucaklayabileceğimiz, kısacası, dünyayı ve kendimizi yeni bir gözle görebileceğimiz umuduna kapılırız.
Aslında Merleau-Ponty’nin düşüncesini genel tasarısı bakımından ele aldığımızda, Nietzsche’nin Putların Alacakaranlığı’nda kendi düşüncesine koyduğu hedefi hatırlayarak, Merleau-Ponty’yi Nietzsche’ye yakınlaştırarak ve onun duyumsanır olanın yeni bir felsefesini yapmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Eğer Batı metafiziği, Nietzsche’nin ve Heidegger’in okuduğu gibi Platonizmin tarihi –ya da duyumsanır olanla anlaşılır olan arasındaki uçurumun derinleşmesinin tarihi– ise Merleau-Ponty Görünür ve Görünmez’le bu uçurumu kapatma denemesi yapan bir düşünür olma onuruna sahiptir. 1961’deki erken ölümü sebebiyle, bir başyapıt olacağı kesin bir eser olan Görünür ve Görünmez’in yarım kalması, bazen bir belirsizlik duygusu yaratır okurda. Fakat şuna şüphe yoktur: Heidegger’in deyişiyle metafiziğin tamamlandığı çağımızda, deneyciliğe ya da pozitivizme düşmeden dünyaya, bedene ve tene, kısacası duyumsanır olanın ontolojisine dönerek düşünceyi başka bir başlangıca doğru götürmeyi ister Merleau-Ponty. Görünür ile görünmezin ilişkisini düşünme tasarısı aslında Algının Fenomenolojisi’nden beri vardır. Merleau-Ponty’nin “görünür” dediği şey duyumsanır olandır. Peki “görünmez” dediği şey nedir? Algının Fenomenolojisi’nde görünmez sadece algıladığımız şeylerin görünmeyen tarafları değil, idealitedir; Merleau-Ponty’nin varoluşa yerleştirdiği özlerdir, dilsel ve kültürel anlamlardır. Buna karşın Görünür ve Görünmez’de görünmez görünürlüğü mümkün kılan derin fenomenlerdir, kesişim, iç içelik, tersine çevrilebilirlik gibi. Bu son başyapıtın ana hedeflerinden biri duyumsanır gerçekliğin imgesel ve simgesel olanla ilişkisini yeniden kurmaktır.
Dünyanın Teni 1999-2000 ders yılında Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe Yüksek Lisans Programında Merleau-Ponty üstüne iki dönem süren bir seminerden doğdu. Bu dersler, Merleau-Ponty’nin Algının Fenomenolojisi ve Görünür ve Görünmez gibi iki temel metnine yönelik bir yorumlama çabasıydı. Kitabın ilk basımı yüksek lisans öğrencilerimle birlikte çalıştığımız konularda yazdığımız denemelerden oluşmaktaydı. Merleau-Ponty ile Memphis Üniversitesi’nde doktora yaptığım yıllarda, hocam Leonard Lawlor sayesinde tanışmıştım. Türkiye’ye döndükten sonra Merleau-Ponty’nin felsefesinin kavramlarını, varsayımlarını, temellerini öğrencilerimle birlikte yeniden keşfetmeyi hedefledim. İlk basımdaki makaleler yoğun bir okuma, tartışma, yazma, düzeltme çabasının ürünüdür. Bunlar sadece birincil kaynaklarla çalışan, ikincil kaynaklardan öğrenmeyen çalışmalardır. Bunun Merleau-Ponty çalışmaya başlarken çok faydalı olduğuna inanırım. Bugün geriye dönüp baktığımda Dünyanın Teni’nin ilk baskısının Algının Fenomenolojisi’ni anlamak için hâlâ çok işe yarayan bir Türkçe kaynak olduğuna inanıyorum. İlk baskıda gördüğüm eksiklik Merleau-Ponty’ nin geç dönem düşüncesini tarif ettiği halde, bu geçişin sebeplerini, günümüzde Merleau-Ponty yazınının katettiği ilerleme göz önüne alınırsa, yeterince akademik bir biçimde açıklayamamasıdır.
Yayımlandığı 2001 yılından itibaren Dünyanın Teni okurdan beklediğimizin de üzerinde ilgi gördü. Hem akademide Merleau-Ponty’ye ilgiyi artırdı hem de sanat çevrelerinde yeniden yorumlandı. Yayın dünyamızda da Merleau-Ponty’nin başka kitaplarının çevrilmesinin ve başka derlemelerin yayımlanmasının yolunu açtı. Dünyanın Teni’nin önemi, anlaşılabilir, okunabilir bir Türkçe Merleau-Ponty dili kurabilmiş olmasıdır; bugün bu kitapta önerilen terimlerin Türkçe fenomenoloji diline yerleştiğini düşünüyorum. Kitap bu felsefeye yeni giren okurla iletişim kurabilecek, okuru terk etmeyen bir dille yazılmıştı. İlgi görmeye devam etmesinin sebeplerinden birinin de okurla iletişim kuran bir felsefe dilini benimsemesi olduğunu düşünüyorum.
Metis Yayınları 2015’te kitabın üçüncü baskısını yapmak istediğini belirttiğinde, kitabı felsefi olarak zenginleştirecek ve güçlendirecek bir girişimde bulunmayı istedim. Aradan geçen on beş sene içinde aramıza yeni Merleau-Ponty araştırmacıları katılmıştı. Ba-zıları Merleau-Ponty üzerine doktora yapmış, şimdi fenomenoloji üzerine dersler veren, bazıları da hâlâ doktora öğrencisi olan bu akademisyenler de 2000’li yıllarda benim öğrencim olmuşlardı. Onların makalelerini de ekleyerek kitabı daha kapsamlı bir hale getirmeye karar verdim. İlk grupta olan yazarlar arasında Merleau-Ponty çalışmaya devam etmiş olan ve ilk baskıda da yer alan yazarların yeni makalelerini de kitaba dahil ettim. Merleau-Ponty üzerine yaptığım son çalışmamı da ekledim. Genişletilmiş baskının Dünyanın Teni’ni akademik olarak daha üst bir seviyeye taşıdığını ve ilk baskının eksiklerini kapattığını düşünüyorum. İlk basımdaki makaleler yüksek lisans öğrencileriyle yapılan ortak bir çalışmaya dayandıkları için benzer bir yaklaşımı içeriyorlardı. Yeni eklenen makaleler ise uluslararası saygın dergilerde yayımlanabilecek kalitede eserler, yazarları zaten uluslararası Merleau-Ponty yazınına katkıda bulunan kişiler. Elbette on beş senede alınan bu yol bana mutluluk veriyor.
Dünyanın Teni’ne yazdığım giriş yazısını biraz değiştirerek algı sorununa giriş yapan bağımsız bir yazı haline getirdim. Bu yazı, Merleau-Ponty’yi epistemoloji geleneği ile diyaloğa sokarak, onun felsefesinde bedenin oynadığı rolü göstermeyi hedefliyor. Onu, “kuramsal bilgi ve algısal deneyim”, “başkası”, “zaman”, “algısal inanç”, “cogito”, “çift görme”, “ikilikten ontolojik ten kavramına”, “ayna evresi ve tersine çevrilebilirlik” ve “estetik dünyanın logosu” izleklerine ilişkin dokuz makale takip ediyor. Bunlar bize Merleau-Ponty felsefesini anlamak için temel kavramsal araçları sunuyor. Merleau-Ponty’nin felsefesinin temel eserleri henüz çevrilmemişken böyle bir çalışma yapmayı bugün de anlamlı buluyorum, çünkü felsefe çevirilerinin zaten var olan ve konuşulabilen bir felsefe diline oturduğunda okurla iletişim kurabileceğine inanıyorum.
Nisan 2016, İstanbul
Notlar
[1] Husserl, L’origine de la géométrie, çev. ve Giriş: Jacques Derrida, Paris: PUF, 1962. Metne dön.
[2] Maurice Merleau-Ponty, Notes de Cours sur L’origine de la géometrie de Husserl, suivi de Recherches sur la phénoménologie de Merleau-Ponty, sous la diréction de Renaud Barbaras, Paris: PUF, 1998.Metne dön.
[3] Maurice Merleau-Ponty, Le visible et l’invisible, Paris: Gallimard, 1964. Bu kitaba yapılan tüm göndermeler kısaca VI olarak ve sayfa numarasıyla belirtilecektir. Gerek Görünür ve Görünmez gerekse Algının Fenomenolojisi Türkçede henüz yayımlanmadı. Ancak bu yapıtları sık sık Fransızca tekrarlamamak için Türkçesiyle anıyoruz; metinde anlaşılırlık kazanması için genel kurallara aykırı olmasına rağmen bu ikisi ve başka yapıt isimleri henüz Türkçeye çevrilmemiş olduğu halde italikle verilmiştir.Metne dön.