ISBN13 978-975-342-400-4
13x19,5 cm, 232 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Vatandaşlık ve Etnik Çatışma, 2007
Avrupa Birliği, Demokrasi ve Laiklik, 2010
Laiklik, Vatandaşlık, Demokrasi, 2018
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Ercan Geçgin, “ Kaybedenlerin dünyası: Altkültür”, Birgün Kitap Eki, Temmuz 2007

Türkiye yeni bir seçimden çıkarken toplumun bünyesindeki bütün kimlik ve kültür dağarcığı da ağırlığını göstermiş oldu. Bir taraftan biri egemen diğeri alt bir etnik grubu; diğer ikisi ise dini kimlik etrafında inşa edilen ve birinin egemen ideolojinin; diğerinin ise egemen ideolojinin kontrol altına almaya çalıştığı dini kimlik bulunmaktadır. Meclisteki bu kimlik temsilleri küreselleşmenin ideolojisi olan postmodern siyaset tarzının ürünleri olarak görmek gerekir. Küreselleşmenin mahiyetini en iyi ifade eden “glokalleşme” ya da “küyerelleşme” kavramları siyasete yansıyan bu fotoğrafın en iyi açıklama anahtarlarıdır. Zira, küresel olanın küreselin ötesinde, yerel olanın yerelin ötesinden karşılıklı birbirlerini yeniden ürettikleri bir süreç söz konusudur. Mekân vurgusunun küreselleşme ve onun paradigması olan postmodernizmin odağında yer alması toplumsalın şekillenişinde ve algılayış biçiminde de farklı kimliklerin önem kazanmasını doğurmuştur. Kimliklerin doğduğu toplumsal rahim ise kültür ve onun etrafında şekillenen altkültür örüntüleridir. Bugünkü kimlik tartışmalarının en sağlıklı koşullarda tüketilmesi, altkültür kavramının yarattığı toplumsal ve siyasal sonuçların açığa çıkartılması ile mümkün olacağını söyleyebiliriz.

Chris Jenks’in Türkçeye yeni çevrilen Altkültür-Toplumsalın Parçalanışı adlı eseri toplumsal varlığın kimlik boyutu farklılık ve altkültür kavramı üzerinden sosyolojinin geleneği içerisindeki kuramcılarda bir arkeolojik kazıya dönüştürerek farklı olanın ortak dünyadan dışlandığına dikkati çekiyor. Toplumu var edenin sadece ortaklık temelinde değil farklılık temelinde de olduğuna ilişkin görüşe sosyolojik benlikten izler bulmaya çalışıyor. Altkültür kavramının kaybedeni kahramanlaştırmak, mülksüzü radikalleştirmek, kendisini ifade edemeyeni dile getirmek için kullanılabileceği gibi, aykırı olanı veya ana görüşten olanı marjinalleştirmek ve denetim altına almak için de kullanılabileceğini belirten Jenks farklı altkültür kümelerine işaret eder. Moderniteden postmoderniteye toplumsalın farklılıklar ve altkültürler temelinde parçalanmaya kaydığını kuramsal açıdan ortaya koyan Jenks’in Türkiye’nin toplumsal ve kültürel görüntüsünün betimlenişine de önemli ipuçları sunuyor.

Altkültür, merkezi değerler sisteminin meşrulaştırıcı yapısına duyulan tepkiden beslenir. Dışlanmışların, dinsel, sınıfsal, etnik, bölgesel, dilsel veya kırsal açıdan farklılıklar nedeniyle yaşam kültürlerine göndermede bulunur. Egemen kültürün özünde karşısında olsa da farklı boyutlarda onun bütünleyeni de olabilir. Ancak altkültür kavramı son kertede toplumsal düzenin bireyler üzerindeki denetimi için bir araçtır. İki ucu sivri değnek olarak da görülebilen altkültür hem düzenin egemen kültürünü meşrulaştırmasına bir cevap hem de sistemin farklılaştırma ve denetimine de meşruiyet dayanağı olmaktadır. Her kültür bütünleşmiş bir sistem olarak kabul edilmez. Dolayısıyla kültürün nerede başladığı nerede bittiği, bir sınırının olup olmadığı muğlâktır. Bu durum altkültür için de geçerlidir. Bir kişilik gibi parçalı ve çelişkilidir. Kimliklerin yeşerdiği kültürel doku ne kadar karmaşıksa aidiyetlerin rengi de o kadar karmaşık ve çelişkilidir. Türkiye’de kimlik karmaşalarının ve kimlik savaşımının altında da bu kültürel zenginliğin dağınıklığı vardır. Altkültürlerin belirsizliği kimliklere de belirsizliği taşımaktadır. Amin Maalouf’un deyişiyle “kimlik” sözcüğü bir “sahte dost”luklar üzerine kuruludur. Meşru bir eğilimi yansıtmakla başlar ancak zamanla bir savaş aletine dönüşür ve “ölümcül kimlikler” halini alır.

Son seçimlerde altkültürlerle kodlanan toplumsal kesimlerin ya da altkültürleştirilmeye çalışılan geniş kitlelerin tepkisini görüyoruz. Birçok sosyolog tarafından toplumsal patolojinin karşılığını bulduğu ve mekâna dayalı işlevsel olmayan yurttaşların dağılımını gösterdiğini belirttikleri altkültür, sembolik açıdan “suç” veya farklı dışlanma söylemleriyle de etiketlendirilmektedir. Türkiye’de gecekondu ve arabesk kültürü, Kürtlerin Büyükşehirlere akması ile oluşan etnik kümelenmeler altkültür öğeleri olarak sayılabilir. Ancak kavram kültür kavramı kadar muğlâk ve esnektir.

Altkültür Sosyolojisi ve Türkiye’de Kimlik Siyaseti

Seçim öncesi yükseltilen milliyetçilik, toplumsal çimentonun özünü milliyetçiliğin oluşturduğu fikrine kadar ileri götürüldü. Üstelik bu söylem ulusal bütünlük adına siyaset yürüten CHP tarafından ifade edildi. Yarım kalmış bir proje olarak görülen modernitenin Türkiye’deki diferansiyeli işlevindeki Kemalizm’in dayandığı nokta, kimlikleri bütünleyen değil ayıran, atomize eden rolü oldu. Müslümanlık, Kürtlük, Alevilik ve diğer azınlık kimlikler Türkiye’de altkültürler haline dönüşmesine olanak sağlayarak, toplumsal düzen inşa etmek yerine toplumsal paçacıklar oluşturulmuş, böylelikle modernitenin öncelikli amacı başından bertaraf edilmiştir. Toplumsalın parçalanışında AKP’nin bu bakımdan dayandığı sosyal ve kültürel altyapısı bir dengeye doğru gidildiğini göstermektedir. Altkültürlerin moderniteye geçişte bir basamak ya da tampon kurum olarak düşündüğümüzde Kürtlerin de bu dengenin bir parçası olabileceği sistem için önemli avantajlardandır. Diğer taraftan birbiri ile çelişen aidiyetleri bünyesinde taşıyan kimliklerin bir arada yaşama şansı medeniyetler çatışması ideolojisinin yaygınlaştırıldığı günümüzde pek fazla şans bulamayacağı söylenebilir. Bu duruma geçişi engelleyecek en önemli başlangıç yeri yine toplumsalın okunuş şekli olmalıdır. Çünkü toplumun çimentosunu, milliyetçilik gibi ayrılıkçı öğeler değil “toplumsal emek” oluşturur. Küreselleşme bu temel değeri bir tarafa bırakıp birden fazla aidiyet kalıplarının keşfedilebileceği kimlikler evreni yaratmış ve Türkiye’ye de toplumsal temsilin kimlik siyaseti diliyle örüleceği koşullar bırakmıştır.

Haldun Gülalp’in Türkiye’de yükselen siyasal İslam’ın temellerini sosyolojik yönden incelediği Kimlikler Siyaseti adlı eseri AKP’nin bugün geldiği noktayı sosyolojik kökleri itiberiyle anlamak açısından önemli bir referanstır. Milli Selamet Partisi’nin taşralı küçük burjuvazi sınıfsal dinamiğinden Refah Partisinin buna eklediği büyük kentlerdeki işçi ve yoksul ile taşra kökenli profesyonel orta sınıfa kadar uzanan ve giderek toplumsal bir kartopu halini alan sosyal ve sınıfsal taban son olarak bugünkü AKP’de anlam bulmuştur. Gülalp’in de öne sürdüğü gibi AKP İslamcı kimliği sadece Müslümanlığın kamusal alana rahatlıkla taşınmasında kullanmıştır. Gülalp’e göre Türkiye’de sınıfsal konum ile Müslüman kimliğe yakınlık veya uzaklık iç içe geçer; öyle ki bazen Müslüman kimlik, sınıfsal konum içinbir gösterge niteliği taşır. Bunun nedeni Türkiye’deki modernleşme projesi ile yaratılan toplumsal kategoriler olduğunu belirten yazar Türkiye’nin ulusal kimliğinde ve doğal olarak da “Türk”ün tanımında İslamiyet önemli bir merkezi öneme sahiptir. Tanımlama coğrafi ve kültürel varsayımlar üzerinden yapılsa da “Türk” sayılmak için Müslümanlık bir önkoşuldur. Her Türk’ün kimliğinde dini İslam’dır yazmak laiklik anlayışının ve kimlik sorunun güzel bir ifadesidir. Artık gelinen aşama Türkiye’de modernleşme için İslamiyet’ten uzaklaşmayı içeren bakış açısı çözülmekte ve İslamiyet taşıdığı bütün altkültürlerle ve onun dilini kullanan siyasal aktörlerin “muhafazakar demokrat” gibi yeni kimliklerle modernleşmenin öncülüğüne soyunduğunu artık kolaylıkla söyleyebiliyoruz.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X