Zeynep Göğüş, “Dil ve Ulus”, Sabah, 10 Aralık 1998
Ulus devletler içinde ezilmiş yerel dillerin yeniden canlandırılması, Batı Avrupa kültür gündeminin baş konusu günümüzde. Bizde de üç aydın bir araya geldiğinde aynı konu açılıyor. Madem ki bu konuları biz de konuşuyoruz, o halde en azından Avrupa’nın hangi dil aşamalarından geçtiğini bilmenin tartışmayı sağlıklı bir zeminde yapmak bakımından yararı var.
"Kutsal" Latince, 16. yüzyıla dek Batı Avrupa'da öğretilen tek dil. Latince kitapların azalması ve halk dillerinde kitap yayınına yöneliş için 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar beklemek gerekecektir.
Ne zamanki Latince kitap pazarı doyuma ulaşmış, basımcılar tek dilin konuşulduğu yeni pazarlara ihtiyaç duymuşlar. Benedict Anderson, milliyetçiliğin kökenlerini incelediği Hayali Cemaatler adlı mükemmel eserinde ulusal bilincin oluşmasında önemli bir katkı olarak kitap yayıncılığının taşıdığı ağırlığa dikkati çekmekte. Anderson, Türk milliyetçiliğinin tohumlarını, geçen yüzyılın ikinci yarısında ıstanbul'da halk dilinde yayınlanan gazetelerle atıldığını da not eder. Milyonlarca insan, aynı ve ortak bir dil alanına ait olduklarının farkına kitap ve gazete aracılığıyla varmıştır.
Okuryazarlık 19. yüzyılda yükselişe geçti. ımparatorluklar içinde halk dili temeli üzerinde bir birlik yaratma girişimi de aynı döneme rastlar. Devlet dili olarak benimsenen halk dilleri ise güç ve statü kazandılar. Anderson'dan alıntıyla, "örneğin İngilizce, Galceyi İrlanda'nın çoğu bölgesinden dışarı iteledi. Fransızca Brötancayı duvara sıkıştırdı ve (İspanya'da) Kastilyaca Katalancayı marjinalleştirdi."
Fransa ve Britanya, devlet dili ile nüfusun dilinin büyük ölçüde örtüştüğü ülkelerdi üstelik; o nedenle de tek bir dilin hakimiyetinin dramatik siyasal sonuçlarını pek yaşamadılar. Kıta Avrupası'nın içlerine doğru ilerlendiğinde ise imparatorluklar çok dilliydi. Çekçe 19. yüzyılın başında, Macarca 18. yüzyılın sonunda yazıya geçti. Sırp-Hırvatça ile Bulgarca'nın üç farklı yazınsal dil halinde şekillenmesi de 19. yüzyılın ilk yarısında gerçekleşti. ılk Ukraynaca gramer 1819'da yayınlardı, Rusça'nınkinden 17 yıl sonra. Fin kurtuluş destanı İsveççe yazıldı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılış öyküsünü ise biliyoruz.
Bugünün Avrupası'nda yerel diller ve çok kültürcülük akımının başını çekenlerin, kendi dilini egemen kılmakta başarılı olan uluslardan çıkması tesadüf değil. Yerel dilleri boğazını sıkıp öldürmek suretiyle ulus devlet sınırları içinde yüzde yüz tek dil hakimiyetini sağlayanların, şimdi "ulusal hazinemiz yok oluyor" telaşına kapılmalarında anlaşılır bir yan var tabii ki.