| ISBN13 978-975-342-229-1 | 13x19,5 cm, 336 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Ertuğrul Kürkçü, “Yoksulun savaşı, savaşın yoksulu”, Virgül, Sayı 19, Mayıs 1999 Her birinin kendine özgü huyu, suyu, aklı, fikri, değeri olan yüz binlerce insanı mutlak itaat altında tek bir kalıba dökmeyi topluma kabul ettirmenin adı "Mehmetçik." Toplum, gerçek insanlara, silah altına aldığı, üniforma giydirerek bir örnekleştirdiği ve böylece savaşa sürdüğü yoksul gençlerine ettiğiyle, yarattığı "Mehmetçik" suretine tapınarak ödeşiyor. Bu toplumun "Mehmetçik"i çok "sever" görünmesi, askere tapınması, silah altına alınmış tek tek yoksulların hayatlarına beş paralık değer vermediğinden; onların cenazelerinde döker göründüğü gözyaşları, onlar için gerçekten üzüldüğünden değil, ölenin kendisi değil başkası, başkasının oğlu oluşundan duyduğu örtük sevinçten aslında. Onların yaşantılarının, varlıklarının, umutlarının ve özlemlerinin toplum için gerçekten bir değeri olmuş olsaydı, bu kadar kolay vazgeçebilir miydi gençlerinin hayatlarından? Bu memleketin aklını emanet ettiği profesörler, "güle güle yavrularım, hiçbiriniz ölmeyeceksiniz, savaşın gelin canlarım", diye dırıltı çıkarmadan savaşa gitmeleri için yüreklendirmeye yeltenir miydi, başkalarının "yavruları"nı, kendi öğrencilerini? Nadire Mater'in kırk iki erle ve iki terhis edilmiş asker ailesiyle yüz yüze görüşerek yazdığı Mehmedin Kitabı, OHAL'de 15 yıldır süregiden çatışmaya, sıradan erlerin baktığı yerden bakabilmemiz, Türkiye'yi kasıp kavuran boğazlaşmanın kurmaca, resmî, medyatik yansımalarını gerçekliğin mihengine vurmak için girişilmiş ilk çaba. Eğer Mehmedin Kitabı bu tanıklıkları sunmasaydı, savaşla ilgili olarak hâlâ başka savaşlardan edinilmiş genellemelerin alanında duracak, sorularımızı burada, bu savaştaki gerçek insanların gerçek yaşantılarına dayandırmak olanağından yoksun olacaktık. Bu kitap tasarlandığında Nadire Mater'le ortak imzamızı taşıyacağını düşünüyorduk. Ama çalışma ilerledikçe, aynı tasalara, aynı kaygılara sahip de olsalar, ortaklardan, soyutlamalara ve genellemelere yatkın, gençlikle ilintisi kendi gençliğinin anılarıyla belirlenmiş ve "erkekçe" olduğu kabul edilen duygu ve davranışlarla arasındaki mesafe nispeten daha kısa olanının, ayrıntılarda gizli olan, her bir bireyin yaşantısının ve ruhunun kısa anlarının içinden çekilip çıkarılacak gerçekliği ayıklamayı varsayan orijinal planın gerçekleşmesini gitgide aksatmakta olduğunu birlikte gördük. 9 yıldır sürdürdüğümüz ortaklığın en zorlu anında Nadire'yi yalnız bırakmış gibi oldum. Gerçi, bundan okurun kazançlı çıkacağını söyleyebiliriz. Üzerinde çokça lûgat paralanan, ama gerçek anlamı ve değeri üzerinde aslında pek az düşünülen "kadın bakış" açısı olmaksızın böyle bir kitap ortaya çıkamazdı doğrusu. Bu genç erkekler savaş deneyimlerini bir kadına anlatmasalardı, anlatan ile anlattığı arasında bu kitapta olduğunca "nesnel" bir mesafe oluşamaz, savaşın hakiki bir tablosunu kurmak için zorunlu olan "eleştirellik", savaşanların dolaysız anlatımına sinemezdi. Bu tekil deneyimlerin içerdiği çokluk ve çoğulluk, okura bir temel gereksinimini karşılaması için, paha biçilmez bir olanak sunuyor: Resmiyet dünyasının gözüyle bakageldiği dünyanın, kendisine gösterildiği denli sığ olmadığını anlama ve barışı elde etmek için savaşla yüzleşmesi gerektiğini idrak etme olanağı. |