ISBN13 978-605-316-319-0
13x19,5 cm, 400 s.
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Giriş, s. 11-15

Geç dönem osmanlı coğrafyasında verilen kadın hakları mücadelesi ve kadın yazını üzerine akademik nitelikli yayınlar; 1980 sonrasında Türkiye’de güç kazanan kadın hareketinin desteğiyle ve kadın mücadelesinin tüm arşiv eksikliklerine ve etnik dışlayıcılık handikabına rağmen bir tarihinin çıkarılması çabasıyla, özellikle de 1990 yılı sonrasında yoğunlaşır. Öncü bir çalışma olarak 1989’da Emel Aşa’nın “1928’e Kadar Türk Kadın Mecmuaları” başlıklı yüksek lisans tezi, erkek müellif ve imtiyaz sahiplerinin yayımladığı kadınlara yönelik dergi ve gazeteleri de dahil ederek tespit ettiği yirmi yedi süreli yayın üzerinden, “Abdülaziz Devri”nden, “Harf İnkılabı”na dek uzanan dönemi kronolojik olarak ele alır; Vakit Yâhud Mürebbi-i Muhadderat’tan (1875) Türk Kadın Yolu’na (1925-27) bir hat çıkarır (Aşa 1989: 22-23). Ardından Aynur Demirdirek’in Şükûfezar’dan (1886) Kadınlık’a (1914), kadın yazarlara alan açan dergileri edebi kamunun gündemine taşımak üzere giriştiği Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikâyesi (1993) adlı incelemesi ve Serpil Çakır’ın Osmanlı kadın hareketini, dönemin hukuki zeminini hatırlatarak, eğitim, giyim, siyasete katılım gibi boyutlarıyla birlikte, dergiler ve dernekler üzerinden ele aldığı Osmanlı Kadın Hareketi (1993) metni ilk çalışmalar olur. Zehra Toska’nın 1994’te bir kadının yazdığı ilk roman olarak okura sunduğu Zafer Hanım’ın Aşk-ı Vatan (1877) metniyle tanışılır ve Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde yürütülen çalışmalar, ilk bibliyografyaların hazırlanması, arşivlerin bir araya getirilmesi gibi büyük katkılar sağlayarak literatürü genişletir. “Osmanlı kadını” kimliğini yalnız Müslümanlık ve Türklük anlatılarına mündemiç okuma temayülünü kıran Lerna Ekmekçioğlu ve Melissa Bilal’in Ermeni kadın yazarlara odaklanan okumalarıysa, geç dönem Osmanlı coğrafyasında kurmaca üreten Ermeni kadınların “adalet feryadı”ndan da haberdar olmamızı sağlar (2006). Üretildikleri dönem için, bugünün tahayyülüyle öngörülemeyecek kadar “radikal” talepler içeren kadın yazını ve onunla paralel olarak ivmelenen kadın hareketi tarihine, Shahrzad Mojab’ın Devletsiz Ulusun Kadınları: Kürt Kadını Üzerine Araştırmalar (2005); Rohat Alakom’un Kürd Kadınları Teali Cemiyeti (2019); Mithat Kutlar’ın Nuriye Ulviye Mevlan ve Kadınlar Dünyası’nda Kürtler (2010) adlı çalışmaları, Kadınlar Hep Vardı: Türkiye Solundan Kadın Portreleri (2017) başlıklı derleme, Elmas Zeynep Arslan’ın Hayriye Melek’i görünürleştiren Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti odaklı araştırmaları ve Ayşegül Kadıoğlu’nun “Writing to Exist: Mes’adet Bedirhan’s Pleas for Ottoman Women” (“Var Olmak İçin Yazmak: Mes’adet Bedirhan’ın Osmanlı Kadınlarından Ricası”, 2024) metniyle birlikte, Osmanlı coğrafyasında yaşayan ve yazan Kürt, Rum ve Çerkes kadınlar da dahil olarak bu mücadele tarihini güçlendirirler. [1] Ne var ki feminist edebiyat tarihi yazımlarıyla, Türkçe edebiyatta feminist okuma denemeleriyle, biyografik incelemeler ve güncel bibliyografya çalışmalarıyla bu literatür genişlemeyi sürdürüyor olsa da, hem geç dönem Osmanlı hem de modern Türkiye coğrafyasında paralel bir zamansallık, hatta belki mekânsallık içerisinde eyleme geçen kadın mücadelelerini ve edebi metin üretimlerini, kaçınılmaz kesişimselliklerinin izini sürerek birlikte okumanın imkânları yeterince zorlanmış değildir.

Kurmaca metinlere odaklanan mevcut çalışmalar ise, bütünlüklü ve karşılaştırmalı okumalar yahut kanona alternatif üreten dönemselleştirmeler geliştirmez. Oysa bu çalışma dahilinde tartışmaya açılacağı üzere, kadın yazını eleştirisine (gynocriticism) dayalı yaklaşımın sunacağı birlikte okuma denemeleri, kanon dışı bırakılan kadın yazını üzerine bütünlüklü bir analiz yapmaya; özellikle de modern anlatı türlerinde üretimin başladığı geç Osmanlı döneminin erkek-egemen edebiyat kamusuna ve eril kanona rağmen kadın yazarların yazma edimiyle ilişkilenmesini sağlayan stratejileri ve kurdukları metin içi hakikatleri mümkün kılan anlatısal oyunları tespit etmeye olanak sağlar. Böylece görünürleşen kadın yazınına özgü ortak deneyim ve anlatısal pratikler, edebiyat tarihi çalışmalarına yeni kanallar açmayı vaat eder. Buradan hareketle, bu çalışma, mevcut literatüre, kadın yazını eleştirisinin olanaklarından yararlanan bir okuma denemesi eklemeye çalışıyor. Çalışmanın kapsamı, kadın yazınının kurmaca anlatılar üretmesine alan açan, ilk uzun ömürlü mecmuası Hanımlara Mahsus Gazete’yle (1895-1908) birlikte sürekliliği kırılmaksızın ve birbiriyle diyaloğa girerek üretilen metinlerden başlayarak, 1950’ye dek uzanıyor. Bu sayede literatürün, mevcut edebiyat tarihlerinin atfettiği dönemselleştirmeyi ve modernist anlatıya yüklenen türsel kırılmayı baz alarak ürettiği 1950 sonrasına odaklanan çalışmalarda görünürleştiremediği, arşive erişim sıkıntıları ve Latin harflerine geçişin yarattığı sınırlamalarla tefrikalarda kalarak unutulan kurmaca metinler, [2] bu çalışma kapsamında hatırlanıyor; kadın yazınının kurucu söylemini ve bu söylemin seyrini izlemek mümkün oluyor.

Kadın yazarın erkek-egemen edebiyat kamusu ve eril kanonda var olmak, yazma ediminin faili olmak üzere verdiği mücadele, yalnız edebiyat tarihinin seyriyle değil, kadın hareketinin siyasi mücadele tarihiyle de birlikte düşünülmelidir. Zira bir kadın olarak yazmak, Türkçe edebiyatta modern anlatı türlerinin gelişim seyri itibariyle aynı zamanda bir “müsavat” (eşitlik) talebini de beraberinde getirir. Bu bağlamda bu çalışmanın yapısal olarak kronolojik bir seyri, kadın yazınının eril kanona karşı verdiği mücadaleyi ve kazanımları takip etmesi kaçınılmazdır. Ancak kadın yazınını kadın hareketiyle birlikte okumanın getirdiği kronolojik ilerleme gayretinin, yine kadın yazarlar tarafından radikal sıçramalarla ya da homojenleştirilemeyecek bir söylem çeşitliliğiyle kırıldığı hakikati de, bu metinlerin özgün anlatım stratejileriyle var olma hamleleri taşıdığını gösteriyor. Bu nedenle bu çalışma, edebiyat tarihinin sarkacını ileri taşıyan, mevcut edebiyat tarihi yazımlarının sunduğu kronolojide gedikler açan metinleri de görünürleştirme; kadın yazınının türsel yahut anlatısal arayışlarını yeniden düşünme gayretindedir. Böylece hem edebiyat tarihi yazımlarının ve erkek-egemen kanonlaşma pratiklerinin dışladığı metinleri kapsamak hem de feminist edebiyat eleştirisinin kadın yazınını homojen ve ilerlemeci bir perspektifle okuma gayretinin ıskaladığı metinleri eleştiriye açmak mümkün olabilir. Bu sayede fallogosantrizmin “dile düşürdüğü kadınlar”ın (Irzık ve Parla 2011) kendi dillerini ve seslerini arama biçimlerini tartışabilir; kadın yazarların eril dilin nesnesi, kullanıcısı ve yeniden üreticisi olmaktan sıyrılarak kurdukları metinleri (ya da Hélène Cixous’nun terminolojisiyle sext’in [3] anlatısal imkânlarını ve öznelik kapasitesini) edebiyat araştırmalarının gündemine taşıyabiliriz. Ancak Sibel Irzık ve Jale Parla’nın feminist literatürden hareketle dikkat çektiği “kadın” sözcüğünün bir “süper gösteren”e (2011: 8) dönüştüğü tespitine, edebiyat araştırmacıları olarak “kadın yazını”nı da bir süper gösterene dönüştürme tehlikesi üretebileceğimizi eklemeliyiz. Bu bağlamda bu çalışma, kadın yazınının kendi güzergâhı dahilindeki tüm özgün manevralarını ve patikalarını tanıyan bir edebiyat eleştirisi üretmeyi hedefliyor. Fakat böylesine geniş bir külliyatı kapsamanın mümkün olmadığına, bu çalışmanın okurları da hak verecektir. Dolayısıyla bu çalışma, ele aldığı metinler üzerine bir söz üretirken yapısal sınırlılıklarla dışarıda bıraktığı tüm kadın yazarlara, edebi türlere ve anlatısal söylemlere ilişkin yeni çalışmalara da bir davet olarak okunabilir. Julia Kristeva’nın “Kadınların Zamanı” (“Le Temps des femmes”, 1979; “Women’s Time”, 1981) metniyle gündeme getirdiği üzere, her evrenselci yaklaşım, tekil özneler olan kadınları da genelleştirme ve kadınlar arasında bir halef-selef ilişkisi doğurarak, erkek-egemen toplum tahayyülünü yeniden üretme riski taşır. Dolayısıyla her kategorik yaklaşım, “unes femmes”ı; [4] kadınları özgürleştiren tekillikleri yutma tehlikesi içerir. Buna rağmen kadınların bir sınıf bilinci üreterek erkek-egemen dille ve yasayla girişeceği mücadele, bıçak sırtı bir pozisyonda var olmayı da peşinen göze almayı gerektirir. Bu bağlamda bu çalışma, kadın yazınına varsayımsal bir evrensel, ulusal, özcü yahut transandantal kadın tahayyülü üretmek niyetiyle değil, bugün feminist tarihyazımlarının da başvurduğu “Belge yoksa, tarih de yok” şiarıyla, kadın yazınının varlığını ispat etmek üzere bütüncül bir çerçeveden yaklaşıyor. Tanımların dışlayıcı, zeminlerin kaygan olduğu bir alanda, kadın yazarların dilde “babanın yasası”nı [5] ve edebiyatta “edebi baba”ların tahakkümünü aşmak üzere verdiği anlatısal mücadeleyi görünürleştirmeyi hedefliyor.

Notlar


[1] Detaylı bir bibliyografya için bkz. Serpil Çakır (2017), “Türkiye’de Kadın Tarihi Çalışmaları Bibliyografyası”. Metne dön.
[2] Kasım 1928’de uygulamaya giren “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”la Latin alfabesine geçişin öncesinde yayımlanmış süreli yayınlara odaklanan TÜBİTAK projeleri (Ali Serdar ve Reyhan Tutumlu’nun yürüttüğü “Türk Edebiyatında Tefrika Roman Tarihi (1831-1928)” ve Fatih Altuğ’un yürüttüğü “Son Dönem Osmanlı İstanbul’unda Kadın Yazarların Edebi Çevresi” başlıklı iki proje) bulunmasına karşın, 1928 sonrasına odaklanan bir süreli yayın taraması henüz yapılmış değildir. Oysa bu dönem hem Türkçe edebiyat tarihi bağlamında anlamlı veriler sağlayacak geniş bir süreli yayın envanteri içerir hem de kadın yazını adına bu çalışmada da tartışmaya açılan bir anlatısal söylem inşası ve varlık mücadelesi seyrini kapsar. Metne dön.
[3] Hélène Cixous, “Le Rire de la Méduse” (“Medusa’nın Kahkahası”, 1975; İngilizcesi 1976) metninde ortaya attığı “sext” kavramıyla, “sex” ve “text” sözcüklerini birleştirerek kadın yazarları, eril söylemden ve dilden arındırılmış bir “dişil metin” (female-sexed text) üretmeye çağırır. Bu sayede mevcut dilin anlatısal pratikleriyle metne taşınması mümkün olmayan kadın deneyimlerinin de dilsel bir karşılık bularak anlatısallaştırılabileceğini öngörür. Cixous’nun bu önerisi, 20. yüzyılın son çeyreğinde kadın çalışmaları alanında hareketlenen akademik araştırmalara ve “kadın yazısı” (women’s writing) kavramına da alan açar. Metne dön.
[4] Kristeva, “unes femmes: The Woman Effect” (1975) başlığıyla yayımlanan ve Julia Kris¬te¬va: Interviews (1996) başlıklı derlemeye de dahil ettiği bu söyleşide, dilin sentaksını bozarak ortaya attığı “unes femmes” (bir kadınlar) kavramını, “kadın” oluşu bir kategoriye indirgemek yerine tek tek her kadının özgünlüğünü koruyacak bir ifade olarak önerir (Kristeva 1996: 103). Böylece Cixous’nun kadınlara yaptığı “Kendinizi yazın, bedenlerinizi yazın” (1975) çağrısını, Kristeva bir adım ileri taşıyarak, kadınları iki ayrı özgürlük hareketini birlikte yürütmeye davet eder: “Kadınların sürdürmesi gereken iki mücadele var: Biri kitle hareketi ile haklar ve eşitliklerin savaşımını sürdürmek. Diğeri, kadın ve erkek bütün insanların tekilleşmesi ve özgürleşmesi için yaratıcılığı vurgulamakta ısrar etmek” (akt. Şimga 2010). Kristeva’nın “unes femmes” kavramına ilişkin daha detaylı bir okuma için: Hülya Şimga (2019). Metne dön.
[5] Jacques Lacan bu ifadeyle (le nom du père/la loi du père; babanın adı/babanın yasası), dille kurduğumuz ilişkide biyolojik bir önkoşul olmadığını, bilakis cinsel edimlerin ve cinsiyet kimliklerinin de öznenin gösterenlerle kurduğu ilişkiyle belirlendiğini iddia eder. Bu düşünce Lacan’ı, Simone de Beauvoir’ın cinsiyetin toplumsallıkla belirlendiğini tespit eden “Kadın doğulmaz, olunur” cümlesi, cinsiyetin dilsel düzlemde nasıl belirdiği sorusu dolayımıyla şu sonuca götürür: “Kadın diye bir şey yoktur” (“La femme n’existe pas”); bir diğer deyişle, kategorik olarak kadından bahsedemeyiz, simgesel düzlemde bir karşılığını bulamayız; o bir fantezi, bir “objet a”dır (“petit a”; ulaşılamaz bir arzu nesnesi). Bkz. Lacan 1996 ve 2013. Metne dön.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X