ISBN13 978-975-342-567-4
13x19,5 cm, 376 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Zeynep Bengü, "Bin Yıl Öncesinden Bir Kadın Yazar: Sei Şonagon", Notos Dergi, No. 98, Eylül-Ekim 2023

Mektuplar sıradan şeylerdir, ama yine de ne muhteşemdirler! […] İnsan bir mektup yazıp duygularını ifade ettiğinde, mektubun henüz yerine ulaşmamış olduğunu gayet iyi bilse de, kendini rahatlamış hisseder. [1]

Mektupları, şiir yazmayı, güzel kâğıtları seven Sei Şonagon zamanımızda yaşasaydı yine böyle yazar mıydı bilmiyorum ama yanı başımızdaki güzellikleri görmeyi unuttuğumuz bugünlerde Şonagon’un hatıratını okumak iyi geliyor insana. Zen bilgesi Huineng’in bir haikusunda yazdığı gibi “hayatın anlamı görmektir”.

Binyıl önceki Japonya’nın başkenti Heian-kyo, günümüz Kyoto’su, büyük ve sofistike bir şehirdi. Sanat ve edebiyat günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktaydı. Japonya’da 784 ile 1185 yılları arasında Heian döneminde yaşamış kadın yazarlardan biri olan Şonagon’un babası ve dedesi de şiirleri birçok antolojide yer almış ünlü şairler. Japonya’da kız çocuklarının isimleri aile soyağacına yazılmadığı için Şonagon’un gerçek adını bilemiyoruz. Şonagon kelimesi sarayda bir danışmanlık unvanı. Şair babasının aynı zamanda taşra valisi sıfatından dolayı bu ismin verilmiş olması muhtemel.

Heian dönemi kadın yazarları Japonya’nın hatta tüm Asya’nın ilk otobiyografik anlatılarını şiirler, listeler, gözlemler ve denemeler aracılığıyla günlüklerinde ve hatıratlarında yazdılar. Sei Şonagon’nun Makuro no Şosi (Yastıkname)’sinin yanı sıra dünyanın ilk romanı olarak kabul edilen Genji Monogatari (Genji’nin Hikâyesi)’nin yazarı Murasaki Şikibu, aşk şiirleri yazan şair İzumi Şikibu ve vaka [2] şairleri Miçitsuna no haha, Ono no Komaçi, Uma no Naişi, Kodai no Kimi gibi kadın yazarlar da Japonya’da Heian döneminde yaşamış, klasik Japon edebiyatının ortaya çıkmasında ve yeşermesinde rol oynayan kadınlardan sadece birkaçı. Biliyorum bu isimleri ilk okumada aklımızda tutmamız pek gerçekçi görünmese de bu kadınlar bin yıl önce yaşadı, antolojilere geçti ve anılmayı hak ediyorlar. Eserleri günümüzde başyapıt olarak kabul ediliyor ve üzerine birçok araştırma yapılıyor. Şöyle düşünelim: Shakespeare İngilizler için neyse bu kadın edebiyatçılar da Japonlar için öyle.

Peki nasıl oldu da Heian dönemi kadın yazarlar açısından bu kadar verimli olabildi? Heian döneminde naipler imparator üzerinde çok etkiliydi. Özellikle Fujivara ailesi, kızlarını imparatorlarla evlendirerek sarayda nüfuz sahibi oluyordu. Kızları saraya mensup olduğunda ise onları eğitmek üzere yetenekli ve eğitimli kadınları saraydaki makam sahibi ailelerin kızlarından seçiyorlardı. Bu nedenle üst-orta sınıftakiler Fujivara ailesinin beğenisini kazanmak için kızlarının entelektüel anlamda iyi yetişmesine özen gösterdiler. Heian döneminde kadın yazarların öne çıkmasının nedenlerinden biriydi bu.

Yirmi beş yaşında boşanan Şonagon’un üç seçeneği vardı: Bir başkasıyla evlenmek, Budist tapınağına girmek ya da sarayda hizmet etmek. Üçüncüsünü seçen Şonagon, on dört yaşında İmparatoriçe olan Sadako’nun nedimesi olur ve onun hizmetine girer. Yastıkname, Şonagon’un sarayda hizmet ettiği yıllar boyunca gözlemlerini ve düşüncelerini aktardığı soşi adını verdiği, notların, kısa hikâyelerin diğer bir deyişle yastıkaltında sakladığı notlarının bir derlemesi ve bu tür metinlerin Heian döneminden günümüze kalabilmiş tek örneği. Bu derlemeler zuihitsu diye adlandırılan rastgele karalamalar halinde yazılan bir yazı türünün de başlatıcısı olur: Bu, yazarın çevresinde olup bitenleri birbirinden bağımsız ve fragmanlar halinde deneme tarzında yazdığı bir edebiyat türü. Yüzyıllar geçtikçe kadınların başlattığı bu edebiyat erkekler tarafından da okunmaya ve beğenilmeye başlandı. Öyle ki Japonya’da Heian dönemi bitip Şogunlar dönemi başladığında zuihitsu da devam etti.

Heian döneminde şiir sosyal hayatta ve siyasi anlamda yükselmek isteyen erkekler arasında önemliydi. Düzyazı küçük görülüyor ve değersiz bulunuyordu. Ortaçağ’da Avrupa’da Latincenin kültür dili olması gibi kanji denilen Çinceden türetilmiş bir alfabeyle okumak ve yazmak da binli yılların Japonya’sında daha üstün görülüyor ve erkekler kanji sistemiyle yazıyorlardı. Bu dönemde düzyazı yazan okumuş kadınlar da vardı fakat bu kadınlar kanji yerine yine Çinceden türetilmiş, hiragana adı verilen, duyguların ve görüşlerin daha rahat ifade edilebildiği, Japonca seslere karşılık gelen bir hece yazım sistemiyle yazmaya başladılar. Bu şekilde eserleri saray dışından kadınlar tarafından da okunabiliyordu.

Şonagon’un kitabındaki hikâyelerde çoğunlukla dünyanın güzellikleri ve hoşa giden şeyler ele alınır: Bir gölcükte yüzen küçük bir nilüfer yaprağını alıp bakmak. Sadece nilüfer yaprakları mı, küçük hatmi çiçekleri de müthiş sevimlidir, aslında bütün küçük şeyler öyledir. [3]

Su kuşlarından beni en çok Pekin ördeği etkiler. Erkek ördek ve eşi geceleyin sırayla “birbirlerinin kanatlarındaki” donmuş çiyi temizlerlermiş, ne kadar büyüleyici! [4]

Başka bir yerde şöyle yazar: Ben havuzlu ve göllü yerlerde her zaman duygulanmış, mutlu olmuşumdur, sadece kışın değil (o zaman da, uyanınca suyun buz tutmuş olduğunu görmeye bayılırım), yılın her mevsiminde. En sevdiğim havuz veya göller de her şeyiyle özenli biçimde düzene sokulmuş olanlar değildir; kendi haline bırakılarak yabani kalmış, saz ve yosun kaplı bir su birikintisini yeğlerim. [5]

Samimi ve nükteli bir dilde yazan Şonagon düşüncelerini, hislerini ve içgörülerini aktarmaktan çekinmez. Şikâyet eder, itiraz eder, hayranlık duyar, eleştirir. Yazdıklarının bugün de hâlâ okunabiliyor olması, “aynı dünyayı” paylaştığımızı hissettiriyor. Örneğin Şonagon’un “Gıcık Şeyler” başlığı altında yazdığı başkalarını kıskanmak ve kendi durumundan şikâyet etmek; insanların dedikodusunu yapmak; en fuzuli konuları bile merak etmek bin yıl önce de bin yıl sonra da her dem taze kalan ve kalmaya devam edecek şeylerin kanıtı.

Şonagon’un yazdıklarından İmparatoriçe Sadako hakkında da bilgi sahibi oluruz. Diğer nedimelere göre imparatoriçeden daha fazla ilgi gören Şonagon bunun farkındadır. Çekinmeden görüşlerini onun yanında ifade eder. Saraydan uzak olduğu bir sırada imparatoriçeden kendisine gelen bir notta şöyle yazar: …aslında, Şonagon, seni görememek çok üzüyor beni. Bir keresinde de aralarında şöyle bir konuşma geçer:

İmparatoriçe Hazretleri “niye bu kadar sessizsin?” diye sordu. “Bir şeyler söyle. Sen konuşmadığın zaman kederli bir hava oluyor etrafta.”

“Güz ayına bakıyordum,” diye cevap verdim.

“Hah işte,” dedi o da. “Tam senin söyleyeceğin bir laf bu”. [6]

Şonagon, yazılarında üst sınıftan insanların boş zamanlarında neler yaptığından bahseder. Birbirlerine tanka’lar [7] yazarlar, kısa gezilere çıkarlar, tapınaklara giderler ve sevgilileri olur. Şonagon kitabını listeler halinde yazar. Bunun yanı sıra tek bir cümle ya da tanka halinde yazdığı bölümler de mevcut.

Ve bir an yüreğimde duyarım

Gelmiş olduğunu ilkbaharın. [8]

Yastıkname, tarihçiler için kurgusallığından ziyade saray yaşamına doğrudan bir bakış sunmasıyla önemli. Günlük tarzında yazılar yazan Heian dönemi kadınları çağlar boyunca Japonya’nın adeta tarihsel birer arşivi olarak okunmakta. Onların çalışmalarını tarih olarak okumalıyız çünkü bir toplumu otobiyografik metinler aracılığıyla da tanırız. Saray vakanüvislerinin tarih yazarken kullandıkları kelimeler çoğunlukla sistemli bir şekilde geleneklerden etkilenmiş metinlerdir. Oysa günlük pratik bizi daha derinlere ulaştırır. Şonagon’un yazdıklarından onun mahremiyetine tanık oluruz. Yastıkname de binlerce yıl öncesinin bir tanıklığı gibi. Elbette eleştiriye açık bir tanıklıktır bu ama bir o kadar da değerlidir. Örneğin Şonagon’un yazdıklarından Heian döneminde üst sınıftan kadınların kendilerinden sonraki yüzyıllarda yaşamış Japon kadınlarından daha fazla özgürlüğe ve ayrıcalığa sahip olduklarını anlarız. Zira bu dönemde kadınların mülk edinme ve miras haklarıyla beraber mülklerini istedikleri gibi vasiyet etmek hakları da bulunuyordu. Sosyal hiyerarşiye tanık oluruz. Ağaç, bitki, çiçek isimlerini, kuş ve böcek türlerini, kadınların giyinişini, saç modellerini, mektuplara iliştirilen çiçeklerin neye göre belirlendiğini, müzik aletlerini, bunların hangi ağaçtan yapıldığını, sarayda nelerin yenildiğini öğreniriz.

Örneğin şunu öğreniriz Şonagon’dan: Sarayda hizmet vermiş, ama sonraları evlenip evde yaşamaya başlayan kadınlara “Baş tacım” diye hitap edilir ve büyük bir hürmet gösterilir. [9]

Bütün kitap boyunca Heian dönemi saraylı insanların iletişim şeklinin şiirler aracılığıyla olduğunu görüyoruz. Sevgililer, arkadaşlar hatta imparatoriçe bile yakın çevresiyle kısa şiirlerle konuşuyor. Şiirlerini nilüfer taçyapraklarına yazıyorlar mesela. Bunun yanı sıra, insanlar birçok şiiri ezbere biliyor ve bir başkasına yazdığı kısa notta bir şiirden birkaç mısra yazıp karşısındakinin bunu tamamlayarak kendisine geri göndermesini bekliyor. Üstelik seçilen şiirin, içinde bulunulan âna uyması, yerinde kullanılması gerek. Şiir atışmalarında zor olan da bu. Böyle olduğu takdirde büyük beğeni topluyorsunuz ve herkes sizi tebrik ediyor. Hatta hayranlık duyuyor.

Şonagon güçlü bir kadın yazar ve zamanının toplumsal cinsiyet kodlarına meydan okuyabilmiş özgür bir kadın. Şüphesiz ayrıcalıklı konumu sayesinde yazdıkları bugüne ulaşabilmiş ama en azından yazarak geleceğe bir iz bırakabileceğinin farkında. Kitapta bir yerde kadınlara farklı muamele gösterilmesini “can sıkıcı” bulan Şonagon başından geçen bir olayı şöyle anlatır:

Güzel bir yonca dikmişsindir ya da fil çimeni, sonra ona bakmaya gidersin. Orada, elinde bir kasa ve bir kürek, bitkiyi özenle topraktan söküp götürmek üzere olan birisiyle karşılaşmak amma da üzücü ve can sıkıcı bir deneyimdir. Karşısına bir bey çıksaydı, bunu yapmaya asla cüret edemezdi. [10]

Şonagon sevgili seçiminde de kadınlara dayatılanın dışına çıkmaya çalışır. Örneğin, şiir sanatı hakkında bilgisi olmayan biriyle görüşmek istemez. Arzularını özgürce ifade eder:


[…] Kıdemli Saray Erkânı’ndan insanların ve diğer beyefendilerin ziyaretime gelmeleri bile dedikodu konusu oluyor. Gerçi pek uslu ve çekingen biri diye nam salmış olmadığım için böyle dedikodulara aldırmam. Hem, gece ya da gündüz vakti, onca yol tepip ziyaretinize gelen birini evde yokum deyip mahcup bir halde geri göndermek olacak iş mi? [11]

Her şeyi olduğu gibi anlatması gerektiği için yazdığını söyleyen Şonagon bir başka yerde şöyle yazar: Benim en hoşuma gideni, geceyarısında da şafakta da kimsenin cümle kapısıyla ilgilenmediği ve ister bir İmparatorluk Prensi isterse de saraydan bir beyefendi olsun, gelen ziyaretçiyle özgürce buluşabildiği bir evdir. [12]

Yastıkname sadece baştan sona okunarak değil parça parça, bölümler atlanarak da okunabilen keyif alınacak bir kitap, tıpkı yazıldığındaki gibi. Kitabın çeviri sürecinden ise ne kadar bahsedilse az. Farklı dillerden çevrilen Yastıkname son olarak Japonca bilen bir akademisyenin de redaksiyonundan geçmiş. Bütün bunlar kapsamlı sunuş yazısında gayet güzel anlatılıyor. Müthiş bir çevirmen dayanışmasıyla çevrilmiş kitaptan alınan telif gelirleri kitap çevirmenlerinin haklarını koruyan Çevirmenler Meslek Birliği’ne (Çevbir) bağışlanmış. Seksen üç çevirmenin çevirdiği kitabın çevirisi tek bir çevirmenin elinden çıkmış gibi akıcı. Şonagon’un hatıratının Türkçe’ye çevrilmesine aracı olmak, bin yıl önce yaşamış bu kadının sesini duyurmak başlıbaşına önemli bir çaba.

Sei Şonagon yazı aracılığıyla düşüncelerinin, duygularının, yaşamının zengin ve kalıcı bir mirasını bırakıyor bize. Günümüzde bile kadınların “ben” diyerek kendini ifade etmesi başlı başına zor bir işken, bin yıl öncesinden bir kadının “kalemi” eline almaya cesaret etmesinin, “ben varım” demesinin, yazdıklarının uçup gitmemesinin mirasını… Bu mirasın değerini bilmeli.

Notlar


[1] Sei Şonagon, Yastıkname, Çevirmenler Meslek Birliği Ortak Çevirisi, Metis Yayınları, 2021. s. 235. Metne dön.
[2] Altı ve on dördüncü yüzyıllar arasındaki saray şiiri. Çoka ve sedoka formlarını içerir. Sonrasında 5-7-5-7-7 hece ölçülü beş mısralı kısa şiir olan tanka’nın diğer adı olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Metne dön.
[3] Sei Şonagon, a.g.e, s. 195. Metne dön.
[4] Sei Şonagon, a.g.e, s. 82. Metne dön.
[5] Sei Şonagon, a.g.e, s. 160. Metne dön.
[6] Sei Şonagon, a.g.e, s. 146. Metne dön.
[7] 5-7-5-7-7 hece ölçüsüyle beş mısralı kısa şiir. Saraylı kadınların erkeklerle iletişimi tankalar aracılığıyla olurdu. Metne dön.
[8] Sei Şonagon, a.g.e, s. 82. Metne dön.
[9] Sei Şonagon, a.g.e, s. 53. Metne dön.
[10] Sei Şonagon, a.g.e, s. 135. Metne dön.
[11] Sei Şonagon, a.g.e, s. 113. Metne dön.
[12] Sei Şonagon, a.g.e, s. 211. Metne dön.

.
.
Kaynakça
Sei Şonagon, Yastıkname, Çevirmenler Meslek Birliği Ortak Çevirisi, Metis Yayınları, 2021.
Fatmagül Berktay, Tarihin Cinsiyeti, Metis Yayınları, 2006.
Marc Bloch, Tarih Savunusu veya Tarihçilik Mesleği, çev. Ali Berktay, İletişim Yayınları, 2013.
David Greer, The List of a Lady-in-Waiting, Kyoto Journal. The Lists of a Lady-in-Waiting – Kyoto Journal. Erişim tarihi, 30.07.2023.
Sonia Coman, Heian Period, an introduction, Smart History. Heian period, an introduction – Smarthistory. Erişim tarihi, 30.07.2023.
.
.
Not: Bu yazı daha önce Notos Dergi’de yayınlanmıştır (No. 98, Eylül-Ekim 2023)

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X