| ISBN13 978-605-316-283-4 | 13x19,5 cm, 320 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Bulut Kâğıtlı [1] Defter, s. 15-16 Ben prenses harueme, Fujivara no Enyu ile şimdi Go-Sanjo dediğimiz imparatorun kızıyım. Daha önemlisi, yaşlıyım ve ölüyorum. Hayatım (geriye ne kaldıysa artık) saraya ilk gelişimin üzerinden geçen elli küsur yıl boyunca olduğundan pek farklı görünmüyor dışarıdan. O pek tanıdık ahşap zemin üzerine serilmiş hasır bir yaygıda diz çöküyorum, gerçi yaygının dolgusu gençliğimde olduğundan daha kalın, buna rağmen dizlerim daha çok ağrıyor. Çocukluğumdan beri olduğu gibi ipekli giyiyorum bugün de; kaftanlarım [2] susuki otunun renk terkibine sahip, şahsen en sevdiğim terkiptir. Paravanlarım, kiço’larım [3] ve güneşliklerim zarif ama yıpranmış durumda – gerçi bütün bu yıllar boyunca öyleydiler. Hiç yenilerine sahip olduğumu hatırlamıyorum. Yazarken beni izleyen bir kedi var, soylu bir hanımefendiyi andıran tavırlarından dolayı Myobu [4] dediğimiz dişi bir tekir. Ondan önce başkaları da vardı, ama hayatımda onlarla aynı yeri dolduruyor Myobu da. Kişiler değişse de kediler daima var, kaftanlar daima var, yaygılar daima var. Bunlar değişmiyor. Yaşlıyım, ama beni öldüren yaşlılık değil. Göğsümün derinliklerinde bir baskı var, sanki karaciğerimle akciğerlerim yeni ve bilinmeyen organlar tarafından kenara itiliyormuş gibi. Nefes alırken akciğerlerim bu organların gasp ettiği alanı onlardan geri çalıyor, ardından bir sonraki nefes için yine kendilerine yer açmaları gerekiyor. Her seferinde daha az alanı geri alıyor ve daha çabuk geri çekiliyorlar, dolayısıyla bir gün bu savaşın bedelini çok yüksek bulacaklarını biliyorum, o zaman öleceğiz, ciğerlerim ve ben. Bu gaspçı organların Saf Ülke’de gerekeceğini, bedenimin ise onları biraz erken geliştirmiş olduğunu umut etmekten fazlası gelmiyor elimden. Bunu umut ederken bile bir nedene tutunmaya çalışıyorum, düşmekte olan bir maymunun sarmaşıklara tutunması gibi. İmparator olan ağabeyim birkaç ay önce öldü; ikimizin beklediğinden de erken gidiyorum peşinden. Ölmekte olduğumu biliyorum, gerçi bunu söylediğimde, küçük-küçük yeğenim İmparator ve sayısız hekim –şifacılar, kâhinler, envai çeşit acayip insan– bana inanmıyormuş gibi görünüyor. Belki de inanmayı tercih etmiyorlardır. Bir şeye inanmak onu gerçeğe dönüştürebilir; böyle bir tehlikeyi nasıl göze alabilirler ki? Eğer bu mümkünse, başka neler mümkün olabilir? Burada, sarayda ölemem tabii; öylesi kutsal alanın saflığını lekeler, dolayısıyla küçük-küçük yeğenim İmparator açısından kötü olur – bu yüzden planlarımı çoktan yaptım. Yakında bir rahip bana bazı yeminler ettirecek, yeni bir isim verip uzun saçımı kesecek ve rahibe olacağım. Bu kadar basit. O kadar da basit değil: Hayatım boyunca sayısız sandık edindim ve doldurdum, bunların boşaltılıp verilmesi lazım. İçlerindekiler kadim bir çöp yığını oluşturuyor: mühürlü günlükler; Çin ve ötesinden, tek değerleri tarihlerinde yatan kırık antikalar; Bin Karakterli Klasik’in [5] yarım kalmış bir tercümesi; modası geçmiş renk terkipleriyle eski püskü kaftanlar; kızların sırları saklayabileceğine inandığı küçük zekice düğümlerle burulmuş aşk mektupları. Sonra, doldurmaya vakit bulamadığım, sayfaları vaatlerle ya da boşluklarla dolu olan defterler. Notlar [1] Bulutumsu desenleri olan yarı saydam, ince bir kâğıt. Metne dön. [2] Romanın geçtiği Heian Dönemi’nde (794-1185) sarayda yaşayan soylu kadınlar ve nedimeler cunihitoe adlı çok katmanlı giysiler giyerdi (cunihitoe “on iki katmanlı” demektir). Her biri kaftana benzeyen bu dökümlü katmanların(hitoe) renk kombinasyonlarına çok önem verilir, bunlara sembolik anlamlar atfedilirdi. Roman boyunca, kaftan kelimesi çoğul kullanıldığında giysinin tamamı, tekil kullanıldığındaysa en dış katman kastediliyor. (Kelime tercihi için ayrıca bkz. Sei Şonagon, Yastıkname, haz. Tuncay Birkan, Kitap Çevirmenleri Girişimi Ortak Çevirisi, Metis, 2006, s. 19.) Metne dön. [3] Heian Dönemi’nde ve sonrasında soyluların evlerinde kullanılan, kadınları erkeklerin gözlerinden gizleyen, genellikle bir çerçeveye parçalı ipek kumaşların asılmasıyla elde edilen taşınabili Metne dön. [4] Myobu, Japonya’da eskiden imparatorluk sarayındaki (beşinci veya daha yüksek kademeden) soylu kadınlara verilen bir unvandı. Metne dön. [5] Altıncı yüzyıldan itibaren Çin’de çocuklara Çince karakterleri öğretmek için kullanılan (ve tam olarak bin karakter içeren) bir şiir. Metne dön.
|