| ISBN13 978-605-316-172-1 | 13x19,5 cm, 128 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Giriş, s. 9-10 Çoğu aydın arasında, ömrünü ödünç kitap alınan kütüphanelerde tüketen edebiyatdışı sıradan eserler olarak bilinen polisiye romanlar, yavaş yavaş reddedemeyeceğimiz bir değer ve anlam kazandı, buna paralel olarak biçiminin sınırları da belirginleşmeye başladı. Örnek diyebileceğimiz ürünlerinde, artık macera romanlarının, şövalye kitaplarının, kahramanlık efsaneleri ve masalların birleşip aktığı bulanık sular gibi melez bir ürün değil, kendi dünyasını özgün estetik araçlarla anlatan başlı başına bir tür halini aldı polisiye roman. Bu gelişmede, dedektif figürüne ilk kez net konturlar kazandıran, entelektüel heyecan ve ürpertiye geçerli bir ifade veren Edgar Allan Poe’nun belli bir etkisi olmuştur. Poe’nun gösterdiği yolu takip edenlerden birkaç örnek verilecek olursa, Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes romanları, Emile Gaboriau, Sven Elvestad, Maurice Leblanc ve Paul Rosenhayn’ın yanı sıra, tek tek bakıldığında türdışı sayılabilecek Otto Soyka, Frank Heller ve Gaston Leroux’nun romanları, olgular düzeyinde önemli farklara ve estetik sapmalara rağmen, tek bir anlam katmanına aittir ve aynı biçim yasalarına uyarlar. Bu eserlerin tamamını birleştiren ve tanımlayan şey, kendilerini doğuran ve varlığına tanıklık ettikleri şu fikirdir: uygarlaşmış ve bütünüyle rasyonelleşmiş toplum fikri – ve bu fikri radikal bir tek taraflılıkla kavrayıp estetik bir ışık kırılmasıyla stilize ederek ete kemiğe büründürürler. Polisiye romanın hedefi uygarlık denen gerçekliği doğasına sadık kalarak aktarmaktan ziyade, en başından beri bu gerçekliğin zihinselci karakterinin altını çizmektir. Polisiye roman uygarlığın yüzüne bir lunapark aynası tutar. Aynadan uygarlığa bakan, kendi canavarlaşmış halinin karikatürüdür. Polisiye romanların çizdiği tablo gayet korkutucudur:Sınırsız idrakin (Intellekt) nihai zafere ulaştığı; gerçeklik suni şekilde devredışı bırakıldığı için, kişilerin ve nesnelerin donuk ve kafa karıştıran bir şekilde yan yana ve bir karmaşa içinde yer aldığı bir toplumsal durumu gösterir bu tablo. Polisiye romanın anlattığı toplumun uluslararasılığı, türün uluslararası boyutuyla, farklı ülkelerde aynı biçimde olmasıyla, yapısının ve ana konularının ulusal özelliklerden bağımsız olmasıyla örtüşür. Yine de ulusal özellikler romanlara değişik bir tat, bir renk katar; bu türü, ileri derecede uygarlaşmış Anglosaksonların bulmuş ve ciddi anlamda şekillendirmiş olmaları da tesadüf değildir. |