ISBN13 978-605-316-144-8
13x19,5 cm, 280 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Giriş, s. 15-19

Dünyadaki tüm gelişmelere rağmen tarihin sonu hâlâ gelmedi. Küreselleşmenin ulaştığı tarihsel an, küresel süreçlerin içerdiği çelişkili gelişmelerin derin bir analizini gerektiriyor. Piyasaların küresel entegrasyonu ya da küresel bir işbölümünün ortaya çıkışı, işletmeciler için bir verimlilik göstergesi olabilir, ne var ki periyodik olarak patlak veren ekonomik krizler bu yüzeysel verimlilik anlayışının çok da gerçekçi olmadığını göstermektedir. Krizlerin yanı sıra, kriz ortamında bir taraftan şirketleri kurtarmayı hedefleyen, diğer taraftan kamu hizmetlerine yönelik kemer sıkma politikaları üreten politik tepkiler de mevcut kapitalist sistemin bir başka çelişkisini gözler önüne serer. Polanyi sorunu, bir başka deyişle Karl Polanyi’nin ikili hareket yaklaşımı, bu bağlamda bir hayli açıklayıcıdır. Kendi kendini düzenleyen piyasa toprak, emek ve sermayeden oluşan hayali metalar üzerine kuruludur ve sonuçta ortaya çıkan toplumsal sorunlar ve ekonomik istikrarsızlık ancak piyasaya müdahale ederek çözümlenebilir. Bu durum regülasyon ve deregülasyona dayalı bir kısır döngü oluşturur; daha çok bilinen bir ifadeyle, kapitalizmin iç çelişkilerine işaret eder.

Küreselleşmenin sarsıcı görüntüleri, karşı karşıya kaldığımız belirsizlik çağı, dünyanın farklı bölgelerinde çeşitli büyüklük ve kapsamda direniş hareketlerinin yükselişi, bugün geçerli olan kurumsal yapıların, politik ve ekonomik örgütlenmenin yakın bir gelecekte değişim geçireceğinin habercisidir. Akdeniz’in derinliklerinde yatan göçmen bedenleri, Güney Amerika’da başka bir dünyayı mümkün kılmaya çalışan halklar, gelecekte bizi bekleyen değişimin göstergesi sayılabilir. Gelecek kuşakların politik ve ekonomik örgütlenmesinin öncülü kapitalist dünya ekonomisi ve ulus-devlet olmayacak. İnsanların taleplerini ekonomik kalkınma, eşitlik, siyasi temsil ve demokrasi gibi genel kategorilerde toplamak mümkün değil. Yeni toplumsal hareketlerde gündem yaratan talepler çok daha çeşitlidir ve aynı zamanda kesişimseldir; bu talepleri verimlilik, gelişme veya optimal denge gibi tamamen rasyonel seçeneklerle karşılamak bugünün şartlarında oldukça zordur.

Bu kitapta ortaya konan dayanışma seçeneği, ekonomik konular yerine toplumsal konulara öncelik veren bir politik ve ekonomik örgütlenmeyi odağına alan yeni bir düşünme biçimi öneriyor. Alternatif ekonomilerde piyasa bir değişim alanından başka bir şey değildir. Kapitalist piyasanın kuralları (arz, talep, tam rekabet ve diğerleri) geniş bir kitlenin ihtiyaçlarını karşılama, dayanışmaya dayalı, çevreye duyarlı ve adil bir üretim sistemi karşısında ikincil konumdadır. Dayanışma alternatifi devletin varlığı ya da desteği varsayımıyla yola çıkmaz. Gerçekte devlet ve kapitalist sistem arasındaki dayanışma tarihsel olarak direnç gösterir. [1] Devlet, kapitalist sistemin yarattığı toplumsal sorunların tek idarecisidir; “tehlikeli sınıflar” denen şeyin kontrolünden ve yönetiminden sorumlu tek aktördür; son olarak, bölüşüm işlevinin de tek sorumlusudur, ancak bu işlev adil bölüşüm demek değildir. Devlet, özellikle refah devleti, “tehlikeli sınıfları” [2] tatmin edecek ama kapitalist çarkları da döndürecek bir denge gözeterek gerçekleştirdi bölüşüm işlevini. Dayanışma alternatifi ise üretim ve bölüşümü aynı kurumsal ve toplumsal çerçeve içinde birleştirerek toplumun farklı kesimleri arasında ortaya çıkacak çıkar çatışmalarını önlemeyi hedefler. Toplumsal örgütlenmenin maddi temelleri tek bir çatı altında toplandığında, çatışmaların çözümlenmesi daha fazla katılım ve demokrasi pratiğinin bireyselleşmesini gerektirir. Temsili demokrasinin imkânları böyle bir çoksesliliği sağlamak için çok kısıtlıdır. İşyeri demokrasisi hem yatay örgütlenmesi hem de yerel temsiliyeti sayesinde hantal bürokratik mekanizmaları ve çıkar çatışmalarını aşarak acil sorunları yerinde çözme potansiyeline sahiptir. Böyle bir demokrasi pratiği sadece biçimsel bir yenilik değil, aynı zamanda sorun-odaklı bir iyileştirme içerir, çoğu zaman işyerine ait sorunlar işdışı sorunlarla bağlantılıdır. Son olarak, sendikalar işçi örgütlenmesi için gerekli ancak yetersiz araçlardır. Son zamanlarda artan alternatif örgütlenme modelleri dağınık ve çok parçalı da olsa dünya çapında bir değişim eğilimini göstermektedir. Yeni emek enternasyonalizmi emek ve sendikalar arasındaki geleneksel bağı kırarak bunun yerine emek ve işçi merkezleri, işçi dernekleri ya da yerel topluluklar gibi çeşitli örgütsel yapılarla yeni bir bağ yaratmayı amaçlıyor. Dayanışma alternatifinin dört işlevi ve örgütsel boyutu olan üretimin yeniden örgütlenmesi, bölüşüm, işyeri demokrasisi ve yeni emek dayanışması yerel düzeyde birleşirler. Bu dört bileşenin merkez noktası olan yer, dayanışmanın işleyeceği zemini sağlar. Bu durum, ne kapitalist devletin artık eskimiş düzeninin devrimle ortadan kaldırıldığı ne de yerine yeni bir yapının geçtiği anlamına gelmez. Bu sadece, zaten ancak kıyısından bağlı oldukları bir sistemin dışına çıkmayı umanlara bir seçenek sunar.

Dayanışma alternatifi tek bir biçimde, standart bir kurumsal yapıda veya tipik bir ekonomik alana ait olarak ortaya çıkmaz. Dayanışma, farklı biçimlerde yereldeki insan kaynağını ve doğal kaynakları kullanarak gelişir. İçinden çıktığı yerelin sosyal ve ekonomik meselelerine ürettiği çözümlerde de son derece özgündür. Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) 1994’ten beri Meksika’nın Chiapas bölgesinde yerli halkın yönetiminde bir özerk bölge inşasını devam ettirmektedir. Zapatista yönetimi, Meksika hükümeti ve bağlı olduğu neoliberal ekonomi politikalarının yanı sıra Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) politikalarına karşı da mücadele etmektedir. Hareket sağlık, eğitim ve tarımsal üretim alanlarında yerel özerkliğe sahiptir. Güney Amerika’da Brezilya Topraksız Köylüler Hareketi (MST), 1984 yılında topraksız köylülerin geniş arazileri tarımsal üretim için işgal etmesiyle ulusal bir hareket başlattı.

Tabandan gelen bu hareket, tarımsal üretim için toprakları işgal ederek kırsal nüfusun sosyal ve ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyi hedeflemektedir. Bugün ulusal bir ağ içinde iki milyon üyeyi bir araya getiren hareketin iki temel meselesi eğitim ve tarımsal üretimdir. Ancak dayanışma seçenekleri her zaman tarımsal bağlamda ortaya çıkmaz. Arjantin’de iflas etmiş ve terk edilmiş fabrikalar işsiz kalan işçiler tarafından işgal edilmiş ve kooperatife dönüştürülmüştür. Arjantin’de La Base Fonu işsiz kalan işçilere mikrokredi sağlayarak kendi ekonomik faaliyetlerini başlatmalarına ve kooperatiflere dönüştürmelerine yardımcı olmaktadır. Her ne kadar bu alternatif ekonomik modellerin önemli bir kısmı Latin Amerika’dan çıksa da, küresel ekonomik krize çözüm arayışı küresel bir mücadeleyi gerektirdiğinden başka coğrafyalarda da farklı hareketler gözlemlenebilmektedir. Fabrika işgalleri Arjantin kadar sık olmasa da Fransa, İspanya, Yunanistan ve Türkiye’de de görülmektedir. Dayanışmayı ortaya çıkaran koşullar her zaman ekonomik olmayabilir; bazen de yerli halkların veya yerel toplumun güçlendirilmesi ve özgürleşmesi amacıyla ortaya çıkarlar. Daha güncel bir mücadelede savaş içindeki Suriye’de Kürt halkı bir taraftan IŞİD’e karşı topraklarını savunurken diğer taraftan kadınların güçlendirilmesi, demokratik katılım ve yerinden yönetim gibi prensiplerin mücadelesini vermektedir.

Çok gevşek, yapısal olmayan ve hatta akışkan bir devrim, mevcut yapıların temellerine doğru ilerliyor. Bu süreç coğrafi olarak dağınıklık gösteriyor ve bu farklı coğrafyalarda gelişim hızı da değişiyor. Her bir hareketin kapsamı, bileşenleri ve kazanabildikleri kendine özgü bir biçimde şekilleniyor. Hedefler ve bu hedeflere yönelik gerçekleşen işlevler yerel bağlama göre belirleniyor. Ancak bu farklılıkları aşan temel özellik, toplumsal refahı maddi refahın önünde tutan, devlet-dışı ve piyasadışı [3] bir toplumsal örgütlenme modeli hedeflenmesidir. Kapitalist dünya ekonomisinin arızaları sıklaştıkça yerel örgütlenmeler ve toplumsal olana yönelik ilginin yoğunlaşacağı öngörülebilir. Bundan sonraki iş, bu dağınık, düzensiz dönüşümden bir anlam yaratmak olacak.

Notlar


[1] Poulantzas-Milliband tartışması, devletin kapitalist sınıfla olan işbirliğinin tarihsel evrimini takip etmek açısından verimli bir başlangıç noktası olabilir. Metne dön.
[2] Bugün çok bilinen ve genel bir ifade olarak kullanılan “tehlikeli sınıflar”, Charles Loring Brace’in The Dangerous Classes of New York and Twenty Years’ Work among Them (1872) eserinden alınmıştır. Metne dön.
[3] Buradaki “piyasa-dışı” kullanımı, piyasanın kapitalist tanımını ve bu tanıma bağlı ilişkileri reddeder; onun yerine piyasayı basit bir takas alanı olarak yeniden tanımlar. Metne dön.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X