Kültigin Kağan Akbulut, "Nuri Bilge Ceylan sinemasını yazmanın bedeli", K24, 18 Ekim 2018
Nuri Bilge Ceylan sineması hakkında yazmak, Ceylan'ın sinemasını tartışmak bir taraftan kolay bir iş. Ceylan'ın kendine özgü sinema dili, edebî ve sinemasal referansları, görüntü etrafında ördüğü anlamlar farklı alanlardan birçok yazara ilham verebiliyor. Bu nedenle her Ceylan filminden sonra sinema eleştirmenlerinden köşe yazarlarına, edebiyatçılara kadar birçok kişi kalem oynatıyor. Ancak bütün bunlar bir yandan da Ceylan sineması hakkında yazmayı, özgün cümleler üretmeyi zorlaştırıyor. Yine her Ceylan filminden sonra benzer tezler etrafında örülmüş birçok tartışmayla karşılaşıyoruz.
Bülent Diken, Graeme Gilooch ve Craig Hammond'ın kaleme aldığı Nuri Bilge Ceylan Sineması, Türkiyeli Bir Sinemacının Küresel Hayal Gücü kitabıysa klişeleşmiş Ceylan okumaları dışında bir yerde duruyor. Deleuze, Benjamin, Bloch ve Kracauer gibi kültür kuramcıları üzerinden Ceylan sineması hakkında yapılan değerlendirmeler, klişeleşmiş şehir/taşra, aydın/halk gibi ikiliklerden sıyrılıp yönetmene evrensel kültür kodları içinden bakıyor.
En başta kitabın üç yazarının çalışma biçimindeki farklılığa değinmek gerek. Üç yazarın katkı koyduğu bir kitapla karşı karşıyayız, ancak alışılmış şekilde bölüm bölüm yazarlara ayrılmış bir kitaptan bahsetmiyoruz. "... yani bizler, kitabın yazarları birbirimize kulak veriyor, dolayısıyla kolektif bir diyalog içinde eşitler olarak kaçınılmaz bir şekilde birbirimize yakınsıyor ve birbirimizle konuşuyoruz; aynı zamanda kendi bireysel üsluplarımızı muhafaza ediyor ve bunlarla özgürce deneyler yapıyoruz." Kitaptaki üç yazar seslerini bireysel, kontrpuan ve çoksesli olarak belirtiyorlar.
Ceylan'ın filmleri kitapta beş temel tema etrafında ele alınıyor. Yersiz yurtsuzluk deneyimlerine yoğunlaşan zaman ve mekân biçimlenimleri; manevi bir yokluk ve mahrumiyet duygusu; yas, melankoli ve can sıkıntısı; metropoliten modernliğin yarattığı yabancılaşma ve ulusötesi bağlamda filmlerin yeri üzerinden inceleme sunuluyor. Beş tema da beş kavram üzerinden değerlendiriliyor. Deleuze'ün zaman-imge kavramı, zaman-imge'nin sonucu olarak hareket-imge, Deleuze ve Benjamin'den gelen düşünce-imge, Siegfried Kracauer'in tarifiyle "uzamsal hiyeroglif" olarak imge ve Ernst Bloch'un "iz" diye ifade ettiği hayalet imge. Post-yapısalcı teoriye uzak olanları korkutacak bir giriş olarak görülebilir, ancak tam tersi, yazarlar kavramları sarih bir dille açıklıyor.
Kitabın bölümleriyse Ceylan'ın filmleri üzerinden ilerliyor. "Gerçek film"in habercisi şeklinde "deneme filmi" olarak tanımladıkları Koza'dan başlıyor, "baştan sona teatral bir film" olarak adlandırdıkları Kış Uykusu'yla bitiyor.
Ancak başta da belirttiğim şekilde, Ceylan sineması hakkında yazmanın bir bedeli var. Yönetmen çevresinde örülen aura filmlerini incelerken yapılması gereken temel objektif değerleri de bir kenara bırakmak için bir bahaneye dönüşebiliyor. Bu kitap da maalesef ki Ceylan'ın oluşturduğu ya da çevresinde örülen yazar (author) ve otorite (authority) düşüncesini kırabilmiş değil, bunun içine hapsolan ifadeler görüyoruz. "Usta bir sanatçı", "şaheser", "olağanüstü" gibi kelimeler kitapta bolca geçiyor. Böylesine oylumlu bir kitapta Ceylan sinemasının yarattığı eforinin dışına çıkamamak kitabın dilinin en büyük sorunu.
Baktığımızda, Ceylan kendisine ve kendi sinemasına dair eleştiriyi Kış Uykusu filminde yapar. Necla, partneri Aydın'ın vasatlığına yönelik şu suçlamayı yapar. "Bütün meselen ne senin, biliyor musun? Sen acı çekmemek için kendini kandırmayı tercih ediyorsun. Evet, bu böyle. Ama bu böyle olmaz. Gerçeklerle yüzleşebilme cesaretini göstermen gerekir. Eğer daha sahici bir bölge arıyorsan, oraya varmak için gerektiğinde yıkıcı olacaksın Aydıncığım. Böyle olmaz." Aynı filmden devam edelim. Kış Uykusu'nun Cannes'da yarıştığı yıl jüri başkanı olan Jane Campion, "Filmin asıl sürprizi dürüstlüğü" der ve "acımasız" (ruthless) ifadesini kullanır film için. Ceylan sineması hakkında yazarken bizim de ihtiyacımız olan şey Campion'ın bahsettiği acımasızlık olmalı.
Kitabın ilginç bir noktası da akademisyenlerin bu kitabı hazırlama sürecinde aldıkları destekler. Kitabın “Teşekkür” bölümünde yazarlar filmler üzerine çalışmaya alan açan ve burs sağlayan Busan Uluslararası Film Festivali'ne, Kore Ulusal Sanat Üniversitesi'ne ve Kore Vakfı'na teşekkür ediyorlar. Türkiye'de akademisyenlerin işten atıldığı, sinema dergilerinin kapandığı bir dönemde böyle uzak diyarlardan bir destek kendi yönetmenimize sahip çıkmada ne kadar geride kaldığımızın göstergelerinden sadece biri.