| ISBN13 978-605-316-109-7 | 13x19,5 cm, 208 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Devrim Sezer ve Nazile Kalaycı Giriş: Klasik Tragedyalar, Çağdaş Sorular, s. 9-13 Bu kitabı klasik tragedyaları siyaset felsefesindeki tartışmalar ve çağdaş sorular eşliğinde ele almak üzere tasarladık. Ebedi ile şimdiye ait olanı, evrensel ile tekili bir kalemde tartışmaya olanak sağlayan Antik Yunan tragedyası, yalnızca polis’in zihniyet dünyasını veya Atina demokrasisini anlamak için değil, modernliğin sosyal ve siyasal açmazlarını saptamak amacıyla da tekrar tekrar dönülen önemli bir yazınsal kaynaktır. Batı’nın düşünsel serüveninin başlangıç ânında yazılmış olan tragedyalar, siyasetin temel meselelerini etkileyici bir durulukla ortaya koyan ve bu meseleleri MÖ 5. yüzyıl Atinası’nın kamusal mekânlarından biri olan tiyatro sahnesine taşıyan metinlerdir. Bu başlangıcın “bütün düşünce tarihi boyunca hiç bitmeyen modülasyonlar içinde işitilen ana akort”lardan biri olageldiğini söyleyebiliriz. [1] Heidegger düşünce tarihinin başlangıçlara olan bu ilgisini oldukça çarpıcı bir şekilde ifade etmiş, klasik eserleri büyük ölçüde karanlıkta kalmış tarihsel başlangıçlarımıza dair kökensel metinler (Ur-text) olduğuna dikkat çekmiştir. [2] Dolayısıyla bizi hâlâ şu ya da bu şekilde meşgul eden meseleler bu kökenlerin –kökencilik ya da özcülük tehlikesini de hep hatırda tutarak– örtüsünü açmakla, onları gizlilikten kurtarmakla, geçmişin günümüzdeki izlerinin peşine düşmekle daha anlaşılır olabilecektir. Nitekim düşünce tarihine bakıldığında, klasik tragedyaların pek çok düşünürün kendi kuramlarını ve içinde yaşadıkları döneme ilişkin eleştirilerini belirginleştirmelerinde hayati bir rol oynadığı açıkça görülür. Kuşkusuz çok farklı seslere ve yorumlara kapı açan bir etkiden bahsediyoruz. Bu etkinin menzilinin genişliğini ve çokyönlülüğünü görebilmek için, eserlerinde tragedyalara yer açan isimlerden sadece bazılarını hatırlamak bile yeterli: Platon, Aristoteles, Schelling, Hegel, Nietzsche, Freud, Heidegger, Camus, Shklar, Foucault, Derrida, MacIntyre, Nussbaum, Butler. [3] Klasiklerden çağdaşlara birçok düşünürün Aiskhylos, Sophokles ve Euripides’in yapıtlarına dönmesinin en önemli nedenlerinden biri, tragedyanın doğuşundan itibaren etik ve politik bir yönelime sahip olması, hem kendi çağının problemlerine hem de insanlık durumunun temel çelişkilerine odaklanmasıdır. Bu bakımdan klasik tragedyanın örtük bir kuramsal boyutu içinde barındırdığını söyleyebiliriz – yalnızca siyaset felsefesine giden yolun açılmasında tarihsel bir rol oynadığı için değil, aynı zamanda toplumun yüzüne, kendisini eleştirel bir gözle yargılayabilmesi amacıyla, bir ayna tuttuğu için de. Ortak bir çalışmanın ürünü olan kitabımızda, klasik tragedyanın demokratik Atina’nın yüzüne tuttuğu bu aynaya yakından bakmayı ve günümüzde kamusal tartışmalara konu olan çeşitli problemleri tragedyaların sunduğu geniş imkânlarla ele almayı amaçlıyoruz. Bir başka deyişle tragedya ile siyaset felsefesi, hikâye anlatıcılığı ile kuramsal analiz arasında bir köprü kurmak suretiyle adalet, demokrasi, yurttaşlık, tiranlık, toplumsal cinsiyet, şiddet, dışlama, kolektif bellek, bağışlama, melankoli, yas ve tanıklık gibi güncelliğini hâlâ koruyan meselelere klasik tragedyaların penceresinden bakmayı öneriyoruz. Burada bir araya getirdiğimiz yazıların farklı tema ve sorulara odaklanmasını, klasik tragedyalara farklı kuramsal mercekler kullanarak yaklaşmasını, farklı siyasal beklenti ve talepleri dile getirmesini özellikle tercih ettik. Bununla birlikte her biri diğerine açılan üç temel izlek kitabın omurgasını oluşturuyor: tragedya etiği, adalet talebi ve demokrasinin paradoksları. Kitabımızın öyküsü, 2014 ilkbaharında Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü tarafından düzenlenen Ulusal Felsefe Kongresi için hazırladığımız “Tragedya ve Politika Felsefesi: Günümüzü Tragedyalar Işığında Düşünmek” başlıklı açılış paneliyle başladı. Nazile Kalaycı, Devrim Sezer ve Serdar Tekin’in kaleme aldıkları metinler ilk olarak, 13 Mayıs günü Soma’da yaşanan facia nedeniyle yarım kalan bu kongrede sunuldu. Ünsal Doğan Başkır’ın da katılımıyla birlikte, 1990’lardan bu yana giderek zenginleşen tragedya ve siyaset felsefesi literatürüne mütevazı bir katkı sunmak amacıyla kitap hazırlıklarına başladık. Kitapta yer alan metinleri özetlemek gereksiz bir tekrara yol açacağı için, birçoğunda ya doğrudan ya da dolaylı olarak karşımıza çıkan üç vurguya burada kısaca değinmekle yetineceğiz: klasik tragedyanın 1) etik ve siyasal yönelimi, 2) demokratik tahayyülle ilişkisinin çokyönlülüğü, 3) barındırdığı kuramsal boyut (bir başka deyişle tragedya ile siyaset felsefesi arasındaki tarihsel ve kuramsal bağ). 1 Klasik tragedyanın siyasal bir sanat türü olduğunu, çünkü esas itibariyle polis’in etik dünyasındaki bir dizi çatışmayı konu aldığını; tragedyada tanık olduğumuz mücadelenin haklıyla haksızın değil, haklıyla haklının çatışması olduğunu Hegel’den öğreniriz. [4] Tragedya felsefesinde çığır açan, klasik tragedyaları kavrayış biçimimizi derinden etkileyen bir okumadır bu. Gerçekten de Antigone, Oresteia, Yakarıcılar, Kral Oidipus, Medea, Bakkhalar ve Troyalı Kadınlar gibi pek çok oyunda, farklı ve birbiriyle çekişen iyilerin önceliğini savunan, hatta kimi zaman aynı iyiye (örneğin adalet) farklı anlamlar yükleyerek birbirleriyle tartışan ve mücadeleye tutuşan tragedya kahramanlarıyla karşılaşırız. Dolayısıyla tragedyanın konusu, çoğunlukla, kitabımızdaki birçok yazıda da vurgulandığı gibi, etik ve politik bir anlaşmazlık ve bu anlaşmazlıktan kaynaklanan çatışmadır: iyilerin çatışması. [5] Burada “çatışma” dediğimizde sözler ve edimlere dayalı bir mücadele biçimini, kamusal dünyadaki ifadesini “yarışma” veya “çekişme” anlamına gelen agon teriminde bulan bir varoluş tarzını kastediyoruz. Antik Yunan’ın, daha doğrusu özellikle 5. yüzyıl Atinası’nın zihniyet dünyasına damga vuran bir deneyime işaret eder agon. Atina demokrasisinin kurumlarında, tragedyalardaki konuşmalarda ve felsefi metinlerde (Platon’un diyaloglarını anımsayalım) karşımıza çıkan tartışmaların hemen hepsi ahlaki veya siyasal anlaşmazlık ve çatışmanın, Atina’nın siyasal evrenine özgü çoğulluk olgusunun farklı tezahürleridir. Aiskhylos, Sophokles ve Euripides’in yapıtlarında bu çekişme ve mücadelenin, bu anlaşmazlık ve çatışmanın tiyatro sahnesine taşındığına tanık olur, fakat daha önemlisi farklı iyilerin birbiriyle uzlaşması pek mümkün olmayan beklenti ve taleplerin ifadesi olduğunu idrak ederiz. Siyasal yaşamı ve genel olarak insanlık durumunu agonistik ve dolayısıyla trajik kılan, farklı iyiler arasında süregiden çatışmadır. [6] Tragedyalarda “gerek uzlaşmayla gerekse zıtlıkların aşılmasıyla çatışmaları ortadan kaldıracak bir çözüme hiçbir zaman ulaşılmaz”. [7] Bu nedenle tragedyalar yanıt içermeyen sorulara [8] ve karşıtların birbirlerini çürütmeden çarpıştıkları “çatışan argümanlara” (dissoi logoi) benzerler. Bize çağlar öncesinden seslenen klasik tragedyanın zamanımızın ruhunu yakalayan yönlerinden biri değil midir bu agon vurgusu? Klasik tragedya, bu vurgunun izini taşımayan bir siyaset ve demokrasi kavrayışının eksik kalmaya mahkûm olduğunu gösterir bize. Notlar [1] Hannah Arendt bu sözleri Jacob Burckhardt’tan alıntılayarak ve siyaset felsefesinin başlangıçlara olan ilgisini açıklamak amacıyla kullanıyor: Geçmişle Gelecek Arasında, çev. Bahadır Sina Şener, İstanbul: İletişim, 1996, s. 32. Metne dön. [2] Martin Heidegger, “Die griechische Deutung des Menschen in Sophokles’ Antigone”, Hölderlins Hymne “Der Ister” içinde, Gesamtausgabe, Band 53, Frankfurt am Main: Vittorio Klostermann Verlag, 1984. Metne dön. [3] Julian Young, The Philosophy of Tragedy: From Plato to Zizek, Cambridge: Cambridge University Press, 2013; Joshua Billings, Genealogy of the Tragic: Greek Tragedy and German Philosophy, Princeton: Princeton University Press, 2014. Metne dön. [4] G.W.F. Hegel, Hegel on Tragedy, haz. Anne & Henry Paolucci, New York: Harper & Row, 1975. Metne dön. [5] Klasik tragedyaları iyiyle kötünün mücadelesinden ziyade birbiriyle uzlaşması pek mümkün olmayan iyilerin çatışması fikrinden hareketle okumak, ne tragedya kahramanlarının eşit düzeyde haklı veya haksız olduğu ne de iyinin ve kötünün göreli olduğu anlamına gelir. Bu ifadeyle kastedilen, tragedya kahramanlarının öne sürdükleri pek çok argümanın polis’in etik ve politik evreninde kabul gören bir iyiyi ifade etmesi, demokratik Atina’nın değerler dizgesine atıfla gerekçelendirilebilmesidir. Detaylı bir tartışma için bkz. George Steiner, Antigones, Oxford: Oxford University Press, 1984, s. 31-36, 231-77. Metne dön. [6] Alasdair MacIntyre, After Virtue, Notre Dame: University of Notre Dame Press, 1984, s. 131-43; Türkçesi: Erdem Peşinde, çev. Muttalip Özcan, İstanbul: Ayrıntı, 2001. Metne dön. [7] Jean-Pierre Vernant ve Pierre Vidal-Naquet, Eski Yunan’da Mit ve Tragedya, çev. Sevgi Tamgüç ve Reşat Fuat Çam, İstanbul: Kabalcı, 2012, s. 35. Metne dön. [8] Vernant ve Vidal-Naquet, Eski Yunan’da Mit ve Tragedya, s. 36. Metne dön.
|