| | Müge Gürsoy Sökmen: "Metis ajandalarının 2015 sayısı: Beni Siz Delirttiniz" Süheyla Demir, RS FM, 30 Aralık 2014 Tematik içerikleri ile ajanda kavramına yeni bir boyut ve soluk getiren Metis Ajandaları, son yıllarda birçok kişinin vazgeçilmezi haline geldi. Metis Yayınları editörleri tarafından 2005 yılından beri düzenli çıkarılan Metis Ajandaları, 2015 sayısında "delilik" kavramına odaklanmış. Cem Karaca'nın meşhur "Beni Siz Delirttiniz" şarkısı ile aynı adı taşıyan ajanda, siyasette deliliğin nasıl bir taktik olarak kullanıldığından, düzenin aykırılığı, özgürlüğü nasıl "deli" olarak yaftaladığına kadar birçok olguya değiniyor. Bunu yaparken de yine geniş bir literatür taramasını okuyucularla buluşturuyor. Yazmaktan çok okunası ajandalar olan Metis Ajandalarının editörlerinden Müge Gürsoy Sökmen, büyük ilgi gören çalışmalarının detaylarını RS FM'de yayınlanan Radyo Sohbetleri programında anlattı.
TEMALAR ORTAK DERTLERİMİZ
Süheyla Demir: Metis ajandaları 2005 yılından beri her sene farklı bir temayla çıkıyor. Şu ana kadar edebiyat, cadılar, inanmama hakkı ve direniş gibi temalar işlendi. Ajanda temalarını nasıl seçiyorsunuz, neler belirleyici oluyor?
Müge Gürsoy Sökmen: Temaları Metis'teki yayın programımızı seçer gibi seçiyoruz. Biz kendimize benzer insanlarla birlikte kitap okumak için yayıncılığa başladık. Bizim sorduğumuz soruları soran, merak ettiklerimizi merak eden birileri varsa onlarla birlikte düşünmeye, eleştirmeye, hayal kurmaya devam etmek için bu işe başladık. Mucize gibi geldi bize, demek ki yeteri kadar insan varmış ki, 30 küsur yıldır bu işi sürdürebiliyoruz. Kitaplarda olduğu gibi ajandaları da merak ettiğimiz konuların peşinde seçiyoruz. Kendi duygularımıza, zihnimizdeki sorulara göre biraz birlikte eğlenmek, birlikte düşünmek istiyoruz. Bazen de bizi sıkıştıran konuları seçiyoruz; mesela cadılar ve nefret suçları ajandasında olduğu gibi. Köşeye sıkıştığımızı hissettiğimiz durumlarda mizahla buna karşı çıkmak, sıkıştırıldığımız noktalardan daha engin ufuklara doğru bakabilmek ve okurlarla beraber esprilerle devam edebilmek için kendi merak ettiğimiz, kendi dert ettiğimiz şeyleri seçiyoruz genellikle.
Ajandaların sayfalarında seçilen tema dâhilinde pek çok edebi yazı, tarihsel not, düşünce ve mizahi unsur yer alıyor. Metis ajandaları yazmaktan öte okunası ajandalar gibi sanki?
Birazcık dengeyi kaçırıyoruz galiba, ne de olsa yayıncı alışkanlığıyla. Tek yönlü, ön yargılı olmamaya, kendimizi ve okurlarımızı dar bir zihniyet kalıbına doğru ittirmemeye çok özen gösteriyoruz. Dolayısıyla "Aman şu yanı da eksik kalmasın, şunu da araştırmadan bırakmayalım" derken aylar sürüyor ajandaların hazırlanması. Küçücük bir şey ama baya kocaman bir kontrol listesi üzerinden "Şu taraftan baktık mı, şunu gördük mü?" diye kontrol ederek gidiyoruz. Biraz okuma yönü fazla oluyor galiba.
Bazen "satırlar yetmiyor" şikâyetleri de geliyordur diye tahmin ediyorum.
Tabi, geçen sene biraz abartmıştık (Gülüyor) Bu sene şikâyetler ve önerilere göre düzelttik kendimizi, daha çok boş yer bıraktık bu sefer.
İLGİNİN NEDENİ SAMİMİYET
Metis ajandalarının sağlam bir kitlesi de var gibi. İlgiyi neye bağlıyorsunuz? Sayılara dökersek bir tablo çıkıyor karşınıza? İlgiyi neye bağlıyorsunuz?
Çok artarak gidiyor. Biz çok şaşırdık, itiraf edeyim hiç böyle düşünmemiştik. İki bin tane basarak başlamıştık ve neredeyse bir iç şaka gibi başlamıştı bu. Şu anda neredeyse on binlerce ajandadan söz ediyoruz. Bence samimiyetten kaynaklanıyor bu. Hakikaten okurlarımızı kendimizden ayırmıyoruz. İnsanlarla birlikte bir ruh hali ile hazırlanıyor bunlar. Onların bize dönüşleri bize olmasaydı devam etmezdik ajandaya. Ajandayı yapmamızı sürdürmemizin nedeni biraz da bu yanıtları alıyor olmamız.
"YILLARDIR AKIL TUTULMASI YAŞANIYOR"
2015 ajandası "Beni siz delirttiniz" adını taşıyor. Neden bu yıl delilik öne çıktı?
Çok somut bir şeyden bahsedeyim önce; Sağlık Bakanlığı raporlarına göre 2009-2013 arasında sağlık kurumlarına psikolojik rahatsızlıkla başvuranlar tam 3 kat artmış. Anti-depresan kullanımı da %25 artmış. Hakikaten biz de Metis editörleri olarak dünyaya ve ülkemize baktığımızda akıl git gide yaramıyor gibi gelmeye başladı bize. Gerçekten bir takım şeyler akılla çözülemez halde. Çok saçmalık var etrafta. Bu dünyada da Türkiye'de de ilk defa olmuyor elbette, çok uzun yıllardır dünyada akıl tutulması yaşandığını izliyoruz zaten. Ama öte yandan "Acaba aklımı koyuversem de rahat mı etsem?" duygusu yaşamaya başlıyor insan. Orada biz "Bir dakika" dedik; hakikaten akla sahip çıkmalıyız. Çünkü akıl kıymetli bir şey. Delilik çok değişik şekillerde kullanılıyor dünyada, aile içinde, siyasi durumlarda… Biz buna bir bakalım önce dedik. Mesela; deli adam teorisi diye bir şey var Nixon tarafından üretilmiş.
NIXON'IN DELİ ADAM TEORİSİ
Bahseder misiniz biraz?
Siyasetçiler deliymiş numarası yaparak muhalifleri çaresiz hale getiriyorlar. Birçok insan bunu kullanmıştır ama mucidi Amerikan başkanlarından Richard Nixon. Vietnam savaşı sırasında bir açıklama da yapıyor Beyaz Saray'da; "Ben öyle güzel deli numarası yapıyorum ki benden artık korkmaya başladılar. Bu adam delidir ne yapsa yeridir. Dolayısıyla çok da üstüne gitmeyelim. Nükleer bombayı kafamıza patlatır. Bu imajı yaratmak bile yeter" diyor. Hakikaten deli adam teorisine baktığımız zaman ne kadar çok siyasetçinin muhaliflerini yıldırmak, bezdirmek, iktidarsız hale getirmek için bu oyunu oynadığını görüyorsunuz. Buna dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. "Aa deli galiba?!" dediğimiz bir devlet adamının pekala sizi delirtmeye çalıştığını unutmamak gerekiyor. Irak savaşı öncesi Körfez savaşı öncesi dünyada milyonlarca kişi akılla protesto etti. Ama gene de gözünüzün içine baka baka o savaş yapılınca hepimiz hakikaten akıl sağlığımızın sınırlarına dayandık. Tekrar geri dönmemiz gerekiyor, aklımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Çünkü karşımızda siyaseten taktik uygulanıyor. Bu işin bir yanı… İkincisi delirdiğin andan itibaren kurumların eline düşüyorsun ve bu kurumlar hakikaten dost kurumlar değil. Biz "Bunları unutmamak gerekiyor" diyoruz. Bir yandan da neyin delilik olarak adlandırıldığına bakmaya çalıştık. O kadar çok şey delilik olarak adlandırılabiliyor ki… Mesela yanılmıyorsam Nijerya'da adam "ben dine inanmıyorum" dediği için ailesi tarafından akıl hastanesine teslim edilebiliyor. Eşcinseller, yıllarca akıl hastalığı tedavisi görmek zorunda bırakılabiliyor ya da bizim Afife Jale örneğinde olduğu gibi nice kadın sanatçı akıl hastanelerine sürülüyor resmen.
ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLAMA YOLU OLARAK "DELİLİK SUÇLAMASI"
Toplumsal hayata bakınca Türkiye'de tek başına kendi kendine gülmek bile delilik olarak adlandırılıyor… Bunlar da var.
Tabi tabi kesinlikle… Muktedirin deliliği insanları yıldırırken, insanların özgürlüğü hemen onları deli olarak yaftalayıp köşeye sıkıştırmak için kullanılıyor. Aynı şekilde mesela sınıfta biraz çıkıntı olan bir çocuk, zeki olduğu, değişik baktığı için hemen damgalanır. Özgürlüğü sınırlamanın iyi bir yoludur bir insanı delilikle suçlamak. Bunların da örneklerine yer vermeye çalıştık. Bir yandan iktidardakilerin bunu nasıl kullandığına, bir yandan da düzenin aykırılığı, enterne etmek, köşeye sıkıştırmak için nasıl deliliği kullandığını bakarken bir yandan da —mesela Van Gogh gibi örneklerde- bazen dehanın ya da olan şeyi kabul etmemenin nasıl delilik sınırlarına sokulmaya çalışıldığına bakmaya çalıştık.
Rus yazar Bulgakov'un Master ve Margarita eserinde delilik kavramının siyasi boyutu çok güzel incelenir. Ajandada bu esere yer verildi mi?
Doğru. Ona ne yazık yer vermedik ama epey bir edebiyat örneği verdik tabi. Murathan Mungan'dan, Kate Millett'tan Hüseyin Rahmi Gürpınar'a kadar Türkiye'den de yer vermeye çalıştık.
İÇİMİZDE DELİ OLMAYAN YOK (!)
Türkiye tarihinden delilik kavramıyla ilgili siyasete ve toplumsal hayata yansıyan çarpıcı örnekler var mı?
Muhteşem örnekler var. Mesela Rüya Kılıç'ın Deliler ve Doktorları kitabından yararlanarak aldığım bir konu var; psikiyatri kurucuları Mazhar Osman ve Fahrettin Kerim Gökay nasıl bakmış bu meseleye. Tam Almanya'da Nazi dönemine eş senkron bir zamanda yapılmış bir takım tanımları var. Mesela gayri meşru çocukların deliliği, içkinin getirdiği delilik… Fahrettin Kerim Gökay'ın müthiş bir tarifi var: İçimizde deli olmayan yok. Çünkü asker kaçakları, mübalağacılar, ufak bir tembih karşısında reaksiyon veren tipler, cemiyet kanunun dinlemeyenler, böyle baskıcı bir toplumun sınırlarını kabul etmeyen herkes, hop akıl hastaları sınırlarına sokuluveriyor. Psikiyatrinin kurucuları, asker kaçaklarıyla katilleri aynı kategoride sayabiliyor. Afife Jale gibi, "Müslüman kadın tiyatrocu olur mu?" denip baskılar yüzünden sürüklenenler var. Ya da mesela Gomidas Vartabed hikâyesi var… Müzisyen ve din adamıyken 1915 sürgünlerinde aklını kaçırıyor. Halide Edip'in "Sesini duyduğunda tanrılar bile yeryüzüne inerdi" diye övdüğü bir kişi, tamamen suskunluğa gömülüyor. 15. yüzyıldan itibaren, delilikleriyle tanımlanan, dolayısıyla "delidir ne yapsa yeridir" diye düşmanın üzerine sürülen bir "deli alayları" meselemiz var. Bu bilgileri de Abdülkadir Özcan'ın İslam Ansiklopedisi'nden almıştık.
Peki almak isteyenler Metis ajandalarını nerelerde bulabilirler?
Ajandalar, bütün kitapçılarda ve Metis'in kendisinde de var. İdefix'ten Metis kitabı aldığınız zaman zaten armağan ediliyor. Büyük Metis Ajandası siparişle beraber geliyor. Biz ajandaları zaten çok fiyatlı da yapmıyoruz. Kolay ulaşılabilir, cepte taşınabilir... Okuyabileceğiniz diğer Müge Gürsoy Sökmen söyleşileri |