Mustafa Erdem Özler, Erdem Devesi dosyasıyla 2008 Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü aldı. Erdem Devesi, 'anne çöl pişmedi mi hâlâ', 'çeşmelere dilenir herkesin elleri' ve 'zaman tefini çalıyor' başlıklarını taşıyan üç bölümde, yirmi altı şiirden oluşuyor. Özler'le şiirini konuştuk.Öncelikle Erdem Devesi'nin oluşma sürecini kısaca anlatmanızı rica edebilir miyim? 2001'deki Kelebekli Zaman serüveninin ardından 8 yıllık bir aradan sonra ortaya çıktı Erdem Devesi. Araya zaman girince ister istemez yeni kitabın oluşum sürecini de merak ediyor insan.Dile zor, sekiz yıl! Zihinsel yolculuklara çıktım: 'bak hep doğuya gidiyor derdini bulmaya / cümlem / dedim'. Gözden kayboldum. Görünmezlik beni ilgilendiriyor. Geçici bir oluş hali benim görünmezliğim, yalandan kaybolma diyelim. Gözden kaybolunca kendimi şiirsel galeyanlara daha çabuk getirdiğimi gördüm! Doğudan olsun, Batıdan olsun, bizden olsun okumadığım şiir kalmadı... Doğudan batıya, batıdan doğuya ağır dil yükleri taşıdım, zihni melezleşmiş bir deve-oluş yaşadım. Alacalı bulacalı akla erdim'
Erdem Devesi'ni yaparken 'ben artık şiir yazarken demiyorum, şiir yaparken diyorum- sekiz yıl boyunca harflerin, kelimelerin çilesini çektim. Ve anladım ki şiir, durmak istiyor; şiir, dinlenmek istiyor; şiir, hızı sevmiyor!
Erdem Devesi dosya halindeyken 2008 Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü aldınız. Bu ödül sizin için neyi ifade ediyor?Cemal Süreya, hayatı, dünyayı kendi imbiklerinden geçiren cins şairlerden söz ederdi ya' Kendini de cins şair olarak görürdü ya' Türkiye'nin en cins şiir ödülünü
Erdem Devesi'nin aldığını öğrenince içten bir gülümseme anı yaşadım. O kadar!
Erdem Devesi çok ilginç bir kitap adı. Çok anlamlılık içeriyor: Hem kendi isminize yönelik hem de yük taşıyan olarak 'deve'' Kitapta da bazı yerlerde bu çok anlamlılık çıkıyor okurun karşısına...Deve, bu dünyada yaşayan en şiirsel mahlûk bence. Bedeni kışkırtmalarla dolu, bilindik çizgilerin dışında, eğriliğiyle tahripkâr, büğrülüğüyle her türlü kilitleyici anlamın bozulmasına vurgu, dilde hiyerarşik yapıların parçalanmasına çağrı'
Deve, zorluklar karşısında kelimeler kadar dayanıklı aynı zamanda' Çileyle, sızıyla, acıyla terbiye edilen nefsin simgesi' Zamanın düz olmayan anlamı' Belleği güçlü' Kaynakları en verimli şekilde kullandığı için efektif' Küresel ıstıraplara karşı yaratıcı, alaycı' Meselâ, içeceği suyu bile sırtında taşıyor, gıdım gıdım kullanıyor, aşırı sıcaklara karşı dayanıklı' Deve aynı zamanda insan kadar duygusal' Yazgısına gülümseyerek bakabilen bir imge benim için' Yani, bu hayatın ağır yükünü taşıyabilmek için artık mecbursun deve-oluş yaşamaya, deve olmaya!
Erdem Devesi, kendini dile kapatan, hayatı dille kuran bir şairin yapıtı' Nasıl bir kitap bu?Erdem Devesi, bir yük kitap. Bu kitapla ben geçişlere kendimi bıraktım. Yeni oluş halleri yaratmaya çalıştım. İçinde özenle korunmuş çocukluktan, yaşanmış aşklardan, zamanın dehlizlerinden yüklediğim yedi bin altı yüz yetmiş sekiz harf ile bin iki yüz otuz bir kelime var. Hepsi okurun zihnini kışkırtmaya, geçici olarak kilitlemeye hazır. Yani aynı zamanda bir zihnini kilitleme kitabı
Erdem Devesi.
Erdem Devesi, hassas teraziyle tartınca toplam 78 gram (bizzat Kapalıçarşı'da Cümbüş kuyumcusunda tartıldı), hassas zihinle tartınca tonlarca ağırlık!
Erdem Devesi'ndeki kelimelerin yükünü taşımak kolay değil!
Erdem Devesi'yle dilde benzerlikler üzerinden değil, özellikle farklılıklar üzerinden yol almaya çalıştım. Deneysel gibi başlayan süreç, dilsel deneyime dönüştü bir süre sonra. Bu yüzden bu kitabımın sızıntılı olmasını çok isterim. Okurun üstüne devrilmesini çok isterim. Zihinlerde eksiklik duygusu yaratmasını isterim. Söyleyeyim, şiir benim için bir eksiltme işi zaten. Hayatı eksilte eksilte, harflerle, kelimelerle geviş getire getire yaptım ben bu şiirleri. Bir illüzyon, bir abrakadabra hali bu şiirler! Okudukça okudukça algılanacak.
Burada belirtmek istiyorum: 'Yolculuk' bu şiirlerde bir alt imge olarak hep var. Hakikat denen neşeye varmak için. Çocukluk diyarından aşk diyarına, aşk diyarından zaman denen sonsuzluk diyarına yapılan zihinsel yolculuklardan sonra okurun huzuruna geldim. Zamanla besledim ben
Erdem Devesi'ni!
Kitabı oluşturan şiirlerin tamamında 'humor' mu yoksa 'ironi' mi demeli, farklı bir alaysama havası seziliyor. İnsanın durumlarına, hayata, hatta şiire bile yer yer alaysamalı bir bakış var.Erdem Devesi'ni yaparken anlamın donup kalmasını engelleyen humor'u kullandım. Hayatın yükünü hafifletmek için, soğumuş ruhları ılıtmak için sahte vaatleri yarma denemesine giriştim. Rafine bir dile ulaşmak için, dilsel gerilimleri artırmak için, hem kendi aklımı hem okurun aklını okşamak için, işlenmiş kelimelerle şiirsel galeyanlar yaratmak için humor'u kullandım... Sürüp giden karamsar hayatlara gülümseten imge saldırısı düzenledim! Kendiliğinden dil yankılanmaları oluşsun istedim... Bu yankılanmaların neşe yaratmasını istedim... Humor, dili belli kalıpların içine hapsetmiyor bence... Sabahattin Eyuboğlu humor için 'gülen düşünce' tabirini kullanmış. Ben de humor için 'gülümseyen düşünce' ya da 'ruh gülümsemesi'ni kullanıyorum. Pişmiş kelle gibi sırıtanlarla dolu dünyada gülümsemeye acil ihtiyacımız var... Sırıtmanın arkasında haset var, hırs var, ikiyüzlülük var; gülümsemenin arkasında ise derinlik var, ince ruh var, içtenlik var.
Erdem Devesi'nin yaratacağı ruh gülümsemelerinin bulaşıcı olmasını dilerim.
Ayrıca, kapalı ironiyle zihinleri gıdıklamaya yeltendim. İroni yardımıyla dilin tıkanmasına engel olmaya çalıştım' Anlam incelikleri oluşturmaya çalıştım. Bazen de dili iğnenin ucuyla dürttüm, harfleri, sesleri ürküttüm! Hayatı kelimelerle alaya alarak kendini iyi hissetme çabaları işte.
Humor / ironi sizin için bir kaygı mı, yoksa bir sonuç mu?Erdem Devesi'nde kendini hissettiren humor'un ve ironinin arkasında hem hayata, hem şiire dair kaygı var. Hayata dair olanı daha çok kederle, yalnızlıkla, aşkla ilişkili, şiire dair olanıysa bunların dile aktarılışlarıyla, söze getirilişleriyle ilgili.
Şiirlerde anne, baba, çocuk, aşk, hayat vs. bir arada sık sık dizelere siniyor. Ama hiç mi hiç nostalji ya da duygulanma yok. Bu geleneksel temaları yepyeni bir yaklaşımla ele aldığınız söylenebilir. Bunu şiir mi gerektirdi yoksa hayat mı?Vaatlerin içinde yaşamayı reddediş belki de. Neşenin önünü geri dönüşlerle açma arzusu. Muğlak anları da olsa, ben geleceğin geçmişte olduğuna inanıyorum çünkü. Bu geçmişin nostaljiyle mostaljiyle, duyguyla muyguyla hiçbir alâkası yok. Yalnızca hakikat denen neşe orada! Gelecek eşittir çocukluk demek benim için. 'şimdi hangi suyun başında bekliyor zaman / gidip bul'cam tekrar çocuk ol'cam / mahsuscuktan korkut'cam hepinizi / kahırrr'. Bütün bu oluş hallerini şiir gerektirdi tabii ki. Unutmadan, artık duygu şiire düşman!
Madem çocukluktan bahsettik, belki kışkırtıcı bir son soru olacak ama, şiir sizin için 'plastik' bir şey mi? Plastik bir oyuncak mı yoksa?Ne güzel bir son soru bu' Şiir, sapına kadar plastik bence! Yapılıp zamana bırakıldıktan sonra, sonsuza kadar hayatı kirleten bir şey! Şey şiir! Şiir, plastikten yapılmış su tabancası!