Öldüm ve Tanrı burada da yok! Ne yapabilirim?
Ölümden sonra da bir hayat var mı? Binlerce yıldır tüm dinler ve felsefi sistemler bu soruya cevap arıyor. Ama daha dehşet verici bir soru sormak mümkün: Ya ölümden sonra bir hayat varsa ve tıpkı bu hayata benziyorsa, aynı sıkıntıları, aynı anlamsızlık duygusunu, aynı çaresizlikleri tekrar tekrar yaşıyorsak?
Ya ceza ve ödül yoksa?
Ya bize kalacak olan puslu bir belirsizlikse yalnızca?
"Düşünde kendini bir kelebek olarak gören biri bir kez uyandıktan sonra, bir kelebek olmadığından ve artık düşünde kendini bir insan olarak görmediğinden hiçbir zaman emin olamaz."
"On Altıncı Gün", s. 5-15
"İnsan ölünce sesi ateşe, soluğu rüzgâra, aklı aya, özü etere, saçı otlara karışır. Peki insanın kendisi nerde? Elini ver dostum, bu sırrı ancak sana açıklayabilirim."
– Upanişadlar
"Rab kendi kavminden razıdır.
Hor görülenleri kurtuluşla güzelleştirir.
İnananlar izzet içinde sevinçle coşsunlar
Yataklarında sevinçle mırıldansınlar
Rabbin tekbirleri ağızlarında
Ve ellerinde iki ağızlı kılıçları
Milletlerden öç alsınlar
Ve ümmetleri tedip etsinler
Krallarını zincirlerle bağlasınlar
İleri gelenlerini demir bukağılarla
Ta ki, yazılmış olan hükmü
Onlara karşı yürütsünler."
– Mezmur
Bugün ölümümün on altıncı günü. 26 Nisan 2018...
Ölümümün on altıncı gününde anılarımı yazmaya karar verdim ben.
Öldükten sonra karşılaştığım insanlar, anılar evinde gezinmenin bir ölüye hiçbir yarar sağlamayacağını söyledilerse de onlara inanmadım.
Önce Doktor Sematyen gördü beni. Elimde bir defterle bir kalem vardı, yazacaklarıma başlamak üzere odama gidiyordum.
"Nereye böyle?" dedi.
"Hiç," dedim, "yaşadıklarımı yazmaya gidiyorum."
Meğer, bir ölünün anılarını yazması görülmemiş bir şeymiş, hatta saçmalıkmış.
Bugün öğleden sonra, Doktor Sematyen'le birlikte kaldığımız eve, yani Doktor Sematyen'in evine, genç bir papaz geldi. Söylememe gerek yok, o da bir ölü... Anılarımı yazacağımı duyunca heyecanlandı ve şöyle dedi:
"Bu konuda Tanrı'nın kesin bir yasak koymuş olduğunu sanıyo...
Devamını görmek için bkz. |  |