ISBN13 978-605-316-403-6
13x19,5 cm, 248 s.
Liste fiyatı: 270.00 TL
İndirimli fiyatı: 216.00 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Armağan
2. Basım
Liste Fiyatı: 405.00 TL yerine armağan
Diğer kampanyalar için
 
Ne çok gelecek, ne az zaman
Yirminci Yüzyıl Trajedileri
Yayıma Hazırlayan: Savaş Kılıç
Kapak Resmi: Käthe Kollwitz
Kapak Tasarım: Semih Sökmen
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Ocak 2025

İlyas Tunç, yirminci yüzyılda dünyanın dört bir yanında siyasi, etnik ya da dinsel nedenlerle işlenmiş cinayet, katliam veya kırımlara odaklanıyor. Bir kısmını hiç bilmediğimiz, bir kısmını unuttuğumuz bu olayları dikkatli bir dille anlatan Tunç özellikle devletlerin ya da devlet gibi davranmak isteyen hareketlerin karanlık tarihine ışık tutuyor. Yakın geçmişte de olsa geride kaldığını düşünmeye meylettiğimiz bu tür örgütlü şiddet eylemlerinin yaşadığımız dünyayı şekillendirmekte rolü olduğuna şüphe yok.

Ne çok gelecek, ne az zaman bizi bir kez daha, uygarlığın içinde saklı duran barbarlığı ve ona karşı koyma gücümüzü düşünmeye çağırıyor. Yüzleşmek pişmanlık duymayı, pişmanlık duymak ise söz konusu kötülükleri bir daha yapmamayı sağlayabilir. Kitabın diri tutmak istediği bu umuda, bölgesel savaşların sürdüğü, küresel bir savaş tehdidini hissettiğimiz şu yirmi birinci yüzyılda çok ihtiyacımız var.

İÇİNDEKİLER
Önsöz: Yaralarımızı İyileştirmek
Kongo: Hüzünlü Bir Kongo Türküsü
Meksika, Mazocoba: Yuvarlanan Taş
Çin, Taiyuan: Ruhları Kurtarmak
Rusya, Biagoveşçensk: Amur Leoparı
Kosova: Parçalanma
Filipinler, Samar Adası: Samar’ın Issızlığı
Güney Afrika, Kuzey Burun: Ölüm Tanrısı Gaunab
Moldavya, Kişinev: Kan İftirası
Alman Güneybatı Afrikası: Namibya Çölünden Auschwitz’e
Tibet, Chumik Shenko: Bahane
Tanzanya: Kurşunlara Karşı Mızraklarla
Rusya, Petersburg: Kıvılcım ve Kan Gölcükleri
Kenya, Sotik: Gerekçe mi Amaç mı
Filipinler, Bud Dajo: Fotoğraflar Yalan Söylemez
Şili, Iquique: Yoksa
Bali, Klunkgung: Puputan
İran, Tahran: Sultan ya da Şah
Türkiye, Adana: Düğmeye Basanlar
İspanya, Barselona: Trajik Hafta
ABD, Slocum: Beyaz Histeri
Meksika, Torreon: Koruyucu Derisi Yüzülmüş
Libya, Trablusgarp: Çöl Aslanı
Rusya, Lena: Devrime Giderken
Küba, Oriente: Baba, Oğul ve...
Kuzey Makedonya, Ustrumca: Ya Raporlara Geçmeyenler
Türkiye, Tekirdağ, Yukarı Kılıçlı Köyü: Kaz Vakası
ABD, Kolorado, Ludlow: Patronun Zırhlı Aracı
Belçika, Flaman Brabant: Aerschot Kasabası’nda
Türkiye, Orta ve Doğu Anadolu: Deyre’z-Zor’a Doğru
İngiltere, Kingston upon Hull: Zeplin ya da Bebek Katili  
Avustralya, Mowla Bluff: Terra Nullius
ABD, Illinois, Doğu St. Louis: Simge ve Gerçeklik
Çad, Abeşe: Mezbahatü’l Kub Kub
Azerbaycan, Bakü: Petrol Tutkusu
Hindistan, Amritsar: Kuyu
ABD, Arkansas, Elaine: Elaine’deki Kızıl Yaz
İrlanda, Dublin: Croke Park Stadyumu’nda
ABD, Tulsa: Asansörde Ne Oldu
Ekvador, Guayaquil: Huzur, Haz ve Acı
İtalya, Torino: Gramsci’nin Kaygısı
Japonya, Kanto Bölgesi: Yanlış Telaffuz
Karadağ, Şahoviçi: Babasından Dinledikleri
Şili, Tarapaca Bölgesi: Görevin Özeti
Çin, Guanco, Şamian Adası: Serbest Bölgeye Yürüyüş
Fas, Şafşavan: Gezi Broşüründe Bulamadığımız
Avustralya, Kimberley: İnsan Avı
Çin, Şanghay: İttifak Bozulunca
ABD, Kolorado: On Altı Ton
Kolombiya, Cienaga: Tatlı Meyvenin Acı Gerçeği
Filistin, Hebron: Bir Kapıdan Ötekine
Nijerya, Aba: Palmiye Yaprakları Elden Ele
Pakistan, Peşaver: Kurtlara Yem Olmak
İsveç, Adalen: Suçluluk Ölçütü
El Salvador: Eski Şarkılar Zamanı
İsviçre, Cenevre: Anarkosendikalist Mücadele
Kuzey Irak, Simele/Sumail: İngilizlerin Verdiği Cesaret  
Şili, Ranquil, Itata: Kötülüğe Devam Etmek
İspanya, Turon: Sadece Misket Tüfeği
Porto Riko, Rio Piedras: El Chupacabra
İspanya, Badajoz: Falanjistler
Etiyopya, Addis Ababa: Ölümün Kolonyal Şapkası
Porto Riko, Ponce: Çiçekli Bahçe ve Kan Gölü
İspanya, Guernica: Tablonun Arkasındakiler
Dominik Cumhuriyeti, Dominik-Haiti Sınırı: Perejil
Çin, Nanking: Vahşetin Sınırsızlığı
Türkiye, Tunceli, Hozat: Dünyadaki Sesleri
Almanya: Soykırıma Doğru
Hindistan, Amko-Simko, Surdargarh Bölgesi: Kumpas
Polonya, Katyn Ormanı: Yanlışlıklar
Polonya, Auschwitz: İnsanlığın Sıfır Noktası
Ukrayna, Kiev, Babi Yar: Ölümün Zihinsel Boyutu
Belarus, Minsk, Slutsk: Mektup
Türkiye, Şile Açıkları: Struma ve Sovrino
Burma, Arakan, Minbya Kasabası: Gerekçe Başka
Türkiye, Van, Özalp: Otuz Üç Kurşun
Senegal, Dakar, Thiaroye Kampı: Kırmızı Çekirge Yağmuru  
Yunanistan, Atina: Hem Partizan Hem Şair
Macaristan, Budapeşte: Tuna Nehri Kıyısında
Cezayir, Setif: Ağdan Kurtulmak
Japonya, Hiroşima: Çekirdek
Hindistan, Kalküta: İkilem
Tayvan, Taipei: Bulaşma
Filistin, Hayfa, Tatura Köyü: Tantura Plajı’nd
Malezya, Batang Kali: Ağlayan Ağaçlar
Güney Kore, Jeju Adası: Sineklerden Uzun Yaşamak
Kuzey Kore, Sinchon: Korkunç İtiraf
Arnavutluk, Tiran: Sınıf Arkadaşları
Güney Afrika, Duncan Village: Yasaların Adaletsizliği  
São Tomé ve Principe, Batepa: Gri Papağan ve Özgürlük  
Kenya, Chuka: Mau Mau
İsrail, Necef Çölü, Ma’ale Akrabim: Ölü Kalkanın Arkasında
Ürdün, Madaba: Yapan da Bozan da
Türkiye, İstanbul: Amaca Ulaşmak
İsrail, Kefr Kâsım Köyü: Yalvarış
Cezayir, Mesi’e, Meluza: Çirkin Tezahürat
Vietnam, Chau Doc: Savaşta Yitirilen İlk Şey
Tunus, Sakiyet Sidi Yusuf Köyü: Cehennemi Resmetmek
Kenya, Hola: Uhuru
Gine-Bissau, Pindjiguiti: Cabral’ın Göremediği
Güney Afrika, Sharpeville: Doğru Tahmin
Mozambik, Cabo Delgado, Mueda: Oğuldan Armağan
Fransa, Paris: Duvar Yazısı
Sovyetler Birliği, Novoçerkassk: Seçenek
Dominik Cumhuriyeti, San Juan: Liborio Baba’nın Mirası  
Brezilya, Mato Grosso: Söylem
Pakistan, Sindh, Tehirhi Köyü: Tahrip
Kongo, Stanleyville: Operasyon Başlamadan
Türkiye, Zonguldak, Kozlu: Karanlığa Hükmedenler
Fas, Kazablanka: Cehalet ve Devlet
Endonezya: Kahramanlığın Koşulu
Vietnam, Bin Dinh, Tay Vinh Köyü: Yeraltından Yerüstüne  
Çin, Pekin: Ölsem Bile
Bolivya, Çatavi: Latin Amerika’nın Kesik Damarları
Nijerya, Asaba: Barış Yürüyüşüne Rağmen
Paraguay: Buzdağının Görünen Yüzü
Vietnam, Quang Ngai, My Lai Köyü: Kodlama
Meksika, Tlatelolco: Olimpiyat Değil Devrim İstiyoruz  
Kenya, Kisumu: Ağız Kavgası
ABD, Ohio, Kent: Çiçekler Kurşunlardan İyidir
Bangladeş: Hükümet Yolcuları
Burundi: Listelemek
Kuzey İrlanda, Derry: Görüp de Bilmediğimiz
Yunanistan, Atina: Yeterli Olmayan
Portekiz, Lizbon: Şarkılar, Karanfiller ve Devrim
Kuzey Kıbrıs, Mağusa, Muratağa Köyü: Korku İmgeleri
Kamboçya: Halkın Düşmanları
El Salvador, San Salvador: Eleştiri
Güney Afrika, Johannesburg: Soweto
Tayland, Bangkok: Terzi Dükkânında
Mısır, Kahire: Ekmek İsyanları
Türkiye, İstanbul: Sabahın Sahibi
Angola, Luanda: Trafik Kazası
Guatemala, Panzos: Amanita’dır Adı
Türkiye, Kahramanmaraş: Soru
Hindistan, Sundarbans: Dandakaranya’ya Dönmektense
Bolivya, La Paz: Kiralık Helikopter
Guatemala, Rio Negro: Ya Fasulye ya Kurşun
Guatemala, İspanya Büyükelçiliği: Siz Gidin
El Salvador, San Salvador: Kurtuluş Teolojisi ve Oscar Romero
Türkiye: “Asmayalım da Besleyelim mi?”
El Salvador, El Mozole: Hijo de Puta!
Suriye, Hama: Ressamın Travması
Lübnan, Sabra-Şatilla: Anahtarlar ve Sahipleri
Zimbabve, Matabeleland: Gukurahundi
Sri Lanka: Kara Temmuz
Kenya, Wajir: Kayırmak ve Kıymak
Güney Afrika, Doğu Burun, Langa: Geçiş İzni
Peru, Ayacuchu, Accomarca Köyü: Yüzleşme Korkusu
Surinam, Albina, Moiwana Köyü: Kötülük Tanrısı Seyrediyor 
Darfur, Ed-Diein: Cancavidler
Suudi Arabistan, Mekke: Şiddetin Dini İmanı
Irak: Halepçe’de
Venezuela, Karakas: Karina’nın Dinlediği...
Çin, Pekin, Tiananmen Meydanı: Tank Adam’dan Joan Baez’e  
Liberya, Monravio, Aziz Petrus Kilisesi: Şeytan Etkisi  
Türkiye, Diyarbakır: Kum Fırtınası
Doğu Timor, Dile, Santa Cruz Mezarlığı: Çiçekler ve Uluslar
Dağlık Karabağ, Hocalı: Tuzaklı Koridor
Bosna-Hersek, Saraybosna: Ekmek Kuyruğunda
Türkiye, Sivas: Kundaklama
Brezilya-Venezuela Sınırı, Haximu Köyü: Yarım Kalan Söylence
Ruanda: Hamamböcekleri
Uganda, Atiak: Ngoma Davulundan Postal Seslerine
Bosna-Hersek, Srebrenitsa: Umutsuz Bekleyiş
Brezilya, Parana, El Dorado dos Carajas: Her Ne Pahasına  
Cezayir, Bentalha Köyü: Bentalhalı Meryem
Mısır, Luksor: Kraliçeler Vadisi’nde
Afganistan, Mezar-ı Şerif: Önemli Biri Olmamak
Sierra Leone, Freetown: Geriye Kalanlar
Sri Lanka, Ampara: Savaşın İçindekiler
Kaynakça
OKUMA PARÇASI

Önsöz, Yaralarımızı İyileştirmek, s. 7-8

“Yaşamayı seviyorum!”

Böyle söylüyor Amazon Ormanları’nda şifalı otlar toplayan bir Cinta Larga yerlisi. Amazon Ormanları’ndan Namibya Çölü’ne, Namibya Çölü’nden Amritsar kentine varıncaya kadar herkesin yaşamayı sevdiği bir dünyada ölmek de maalesef bir gerçeklik. Ölümün doğal bir biçimde gerçekleşmesi ya da yaşama sevinci kalmamış bir insanın bu doğal gerçekleşmeyi beklemeksizin kendi canına kendi iradesiyle kıyması karşısında yapılacak bir şey yok. Ancak, insanların birbirlerinin canına kıymasına gelince, orada durup düşünmek zorundayız.

İster bir tek kişiye ister bütün topluma yönelik olsun, hiçbir öldürme eylemi, geçerli hiçbir gerekçeye dayanmaz.

Elinizdeki kitap savunmasız insanlara yapılan katliamlara ilişkindir. Metinler boyunca nasıl bir ruh haline gireceğinizi kestiremiyorum. 20. yüzyılla sınırladığım bu trajedileri yazarken benim nasıl bir ruh haline girdiğimi belki tahmin edersiniz. Yaşamayı seven o Cinta Larga yerlisinin şifalı otlardan birini tam koparacağı anda helikopterden atılan bir dinamit lokumuyla yere yüzükoyun kapaklandığını, ırkçı Hitler faşizmine deneysel bir araç olsun diye Namibya Çölü’ nden Auschwitz’e kafataslarından bir yol döşendiğini, Rowlatt Yasalarını protesto etmek üzere Amritsar kentinde toplanan binlerce insanın İngiliz sömürge ordusu tarafından Müslüman, Hindu, Sih ayrımı gözetilmeksizin yaylım ateşine tutulduğunu ve daha nice kötü şeyleri...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Zeynep Güven, "Trajedilerle umudu yeşertmek", Gazete Duvar, 27 Şubat 2025

Ne çok gelecek, ne az zaman kitabının adındaki şiirselliği yakaladıysanız edebiyata dair sezgileriniz kuvvetli olmalı. Melih Cevdet Anday’ın ‘Yağmurun Altında’ şiirinde geçen dizeler kitaba adından çok daha fazlasını vermiş.

“Bu şiir 20. yüzyıl tarihini, acısıyla sevinciyle, umuduyla umutsuzluğuyla, mitolojisiyle ütopyasıyla özetleyen harika bir şiir” diyor yazar İlyas Tunç, “Bu şiir, kitabımın esin kaynağı ve metinlerin leitmotivi.”

Melih Cevdet’ten 41 sene sonra doğmuş olsa da Tunç’un da 20. yüzyılla sağlam bir ilişkisi var. Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’nü bitirdikten sonra çeşitli eğitim kurumlarında çalışarak, Afrika şiirinde yoğunlaşan şiir çevirileri yaparak, Nijerya ve Güney Afrika şiir antolojilerini çıkararak, roman ve deneme yazarak çağına tanıklık etmiş. Geçen ay Metis Yayınları’nda çıkan Ne çok gelecek, ne az zaman bu tanıklığın ürünü.

Melih Cevdet’in koca bir yüzyılı bir şiire sığdırdığı gibi o da geçen yüzyılda yaşanan 170 katliamı 240 sayfaya sığdırmış. Kitabın alt başlığının belirttiği gibi ‘Yirminci Yüzyıl Trajedileri’ni anlatmış.

Geniş kaynakçasına bakıp kitabın araştırma-inceleme türünde yazıldığı sanılmasın. Sinop’ta yaşayan İlyas Tunç, sorularımıza yazılı olarak verdiği yanıtlarda sadece tarihi belgelerden, gazete kupürlerinden, tanık ifadelerinden değil aynı zamanda yazmak istediği katliama ilişkin, rom...

Devamını görmek için bkz.

Sibel Özbudun, "Kötü günler geride kaldı, önümüzde daha kötüleri var...", rojnameyanewroz3.com, 3 Nisan 2025

“yaşamak ne güzel şey

TARANTA-BABU

yaşamak ne güzel şey…

YAŞAMAK…

Ne acayip iştir ki

bu ne menem gidiştir ki TARANTA-BABU

bugün / “bu inanılmayacak kadar güzel”

bu anlatılamayacak kadar sevinçli şey:

böyle zor/ bu kadar /dar

böyle kanlı

bu denli kepaze.. [1]

20. yüzyılı nasıl bilirdiniz? Ya da, 20. yüzyılın bir güncesini çıkartmak isteseniz, neleri sıralardınız? Buluşlar? Teknolojik gelişmeler? Siyasal olaylar? Ünlülerin doğum günleri? Sosyal mücadeleler? Savaşlar?

Yaklaştınız… Ama İlyas Tunç daha çarpıcı bir döküm yapmış. Yıl be yıl 20. yüzyıl boyunca gerçekleşen soykırımları, katliamları sıralamış. Çoğumuzun aklına sadece ikisi, Ermeni ve Yahudi soykırımı, ya da Halepçe’yi de katarsak üçü gelirken, yüzlerce katliamın, yüzlerce soykırımın yüzyıl boyunca nasıl peşpeşe dizildiğini, insani öykülerle izliyorsunuz kitabın sayfalarında dolaşırken [2]… Çoğunlukla yaşayanların tanıklıklarıyla; daha ilk satırlardan itibaren:

* “Bize zorla kauçuk toplatmak için köyümüze geldiler. Kaçarken sırtımdan bir kurşun yedim. İzleri hâlâ belli. Ölü taklidi yaptım. Askerlerden biri palayla elimi kesti ve gitti. Başka kesik eller de taşıyordu. Aynı gün annemle babamı da öldürdüler. Onların da ellerini kestiler, biliyorum.” ...

Devamını görmek için bkz.

Mertcan Karacan, "Utanmak Yine Bize...", edebiyatburada.com, 4 Mart 2025

“Bir tür hizmet” mi demeli, yoksa “bir utanç tablosunun yüzlerimize vurumu” mu? Birbirinden değerli eserlerinden sonra şimdi de böylesi bir kitapla selamlıyor biz okurlarını, sevgili hocam İlyas Tunç. En az adı kadar ilginç ve yine bir o kadar ilgi çekici olan, Ne çok gelecek ne az zaman’ıyla…

Bir kitaptan söz ederken kendimi ilk defa “Bir tür hizmet!” diye ünlemek zorunda hissediyorum çünkü bu kitabında, sevgili Tunç, 20. yüzyılın katliamlarıyla ilgili olup toplu iğneler gibi dağınık duran bilgilerin arasına âdeta bir mıktanıs olup düşüvermiş ve böylece ortaya binlerce ansiklopedi gücünde bir eser çıkarmış. Üstelik bunu gelişigüzel bir şekilde yahut yeni tabirle “kopyala-yapıştır” usulü bir derleme yöntemiyle değil, her bir katliamı kendi havsalasında yeniden damıtıp kendi sözcükleriyle yeniden yazarak yapmış. Sanki onların bir ilgilisi, bir araştırmacısı, bir okuru değilmiş de, tanığı hatta yaşayanıymış gibi… O denli hissederek, o denli içinden sanki...

Elbette ki işin bu kısmı benim öznel yargım ama kitabın “bir utanç tablosunun yüzlerimize vurumu” olduğu kocaman bir gerçek aslında! Nitekim bunu sevgili Tunç da hiç sakınmadan dile getiriyor ve dünya tarihinin geçtiğimiz şu son yüzyılında yaşanan tüm katliamları neredeyse eksiksiz bir biçimde ele aldığı son kitabının daha “Önsöz”ünden şu cümleyle karşılıyor biz okurlarını: “Sosyoekonomik temelli bu kötü şe...

Devamını görmek için bkz.

Ali Bulunmaz, "Uygarlığa dâhil olan barbarlık", Bianet, 31 Mart 2025

Uygarlık; ilerleme, refah ve gelişme fikirleriyle birlikte katliamları, soykırımları ve cinayetleri de beraberinde getirdi. İmparatorluklar ve devletlerin keşif adı altındaki sömürgecilik faaliyetleri, sanayileşme ve politik gerilimler hep cinayet nüvesi barındırıyordu.

Nietzsche’nin, “Tanrı öldü” ifadesiyle özetlediği durum, yeni bir eşiğin aşıldığını gösteriyordu; ardından yirminci yüzyılda cinayetler, soykırımlar ve katliamlar sistematikleştirildi. İki topyekûn savaş ve vekâlet çatışmaları ise her şeyin tuzu biberi oldu.

Albert Camus, “ne celladım ne de kurban” derken gerek açıktan gerek sütre gerisinde gerçekleştirilen cinayetlere ve katliamlara karşı ses yükseltiyordu. Başka bir deyişle uygarlığın içinde gizlenen, ona dâhil olan barbarlığı eleştirip bir tavır ortaya koyuyordu.

Celladın da kurbanın da hayli fazla olduğu yirminci yüzyıl, cinayet işlemenin, soykırımlara ve katliamlara girişmenin, “her şey yapılabilir” düsturu etrafında şekillenen şiddet kültürünün boy attığı bir zaman dilimiydi. Bunlardan bazıları hep hatırlandı, bazıları hemen unutuldu, bazılarıysa görmezden gelindi. İlyas Tunç, Ne çok gelecek ne az zaman’da yirminci yüzyıldaki cinayetleri, katliam ve soykırımları görmeye çağırıyor hepimizi. Başka bir deyişle topyekûn bir hatırlamayı önererek yaşananları düşünmenin ve bunlara karşı çıkmanın önemini vurguluyor, benzerlerinin bir daha ...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X