| ISBN13 978-975-342-381-6 | 13x19,5 cm, 135 s. |
KAMPANYADA Liste fiyatı: 138.00 TL İndirimli fiyatı: 62.10 TL İndirim oranı: %55 {"value":138.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"572","item_name":"Sen Gülerken","discount":75.90,"price":138.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Sen Gülerken Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 2002 |
Hülya, üç-dört yaşlarından beri bir hayalin peşinden koşmaktadır. Tam hatırlayamadığı ama zihninden de bir türlü atamadığı bir hayalin... İlkokul yıllarında bu hayal, tesadüfen resmini gördüğü küçük besleme Havva'yla ete kemiğe bürünüverir. Hülya, Havva'nın ardından çıktığı upuzun yolculukta kendisiyle yüzleşir; kahkahaların, şarkıların, süslü anlatıların arkasında kıvrılmış yatan bir aile sırrına ulaşır. Ne var ki bilincine vardığı şey, görmek ve duymak istemeyeceği kadar can yakıcıdır. Bu ilk kitabında Ayşe Özmen, Hülya'nın öyküsünün peşinden, mutlu aile yuvalarının duvarları arkasına götürüyor okuru. Aile içi cinsel şiddetin nasıl gizlendiğini, sokakta değil evlerinde; yabancılar tarafından değil yakınları tarafından tacize uğrayan küçük çocukların nasıl olup da başlarına gelenleri anlatamadıklarını, duydukları utanç ve suçluluk duygusunun bu olayların açığa çıkmasını nasıl engellediğini, yaşadıkları şeyle yüzleşmenin zorluğunu gözler önüne seriyor. Hülya'nın yıllar süren iç yolculuğu, bu tekinsiz coğrafyada kaçınılmaz olarak başka düşlere, başka yolculuklara da karışıyor. | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümü ve "Sır"dan, s. 9-18 Rüzgârdan her an yıkılacakmış gibi duran derme çatma tahta kulübenin, yüzlerce toprak yığınına bekçilik ettiği o uzak mezarlıkta dört-beş kişiydiler. Keskin soğuktan ötürü öylesine sarınıp sarmalanmışlardı ki, yüzleri bile doğru dürüst görünmüyordu. Zaten birbirlerine bakmaya da çalışmıyorlardı. Birkaç yaşlı akraba, soğuğa ve rüzgâra dayanamadıkları için, mezarlığın yanında, nereye uzandığı belirsiz dar yola park ettikleri arabalarında, onları izliyordu. Fırtına şiddetlenirken, rüzgâr, tek tük yağmur damlalarını sağa sola savurmaya başladı. Henüz kazılmış çukurun çevresinde, başları önlerinde, dalgın, umursamaz ifadeleriyle bekleyen kavruk mezarlık işçileri, sabırsızca kürekleriyle oynadılar. İmam hızla bir-iki dua mırıldandı. Sarıldığı kütleyi neredeyse bütün hatlarıyla belli eden kefen, öbür dünyadan çok bu dünyaya ait korkulu şeyleri hatırlatırcasına, tam o anda ortaya çıktı. Anneannesi mezara koyulurken Hülya, onun son isteğini... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Hande Öğüt, “Hülya'nın buruk hikâyesi”, Radikal Kitap Eki, 13 Aralık 2002 "Okumak, bir metnin yalnızca ne anlama geldiğini keşfetmek değil, aynı zamanda size 'neler' yaptığını da bir deneyimleme sürecidir," der Amerikalı alımlama estetiği kuramcısı Stanley Fish. Okumanın sadece; anlamları, bize kodlandıkları biçimlerinin dışında, bir bilgi dizgesinin, bir kavrayış düzleminin içinden anlamlandırmakla yetinmeyip 'fenomen'leştikleri mitik metinleri yırtıp görünmeyenin ötesine ulaşarak deşifre edebilme arzusu, bir keşif süreci olmadığını; bunun ötesinde, yazının adeta canlanarak benliklere çok derinden işlemeye muktedir olabileceğinin hakkını teslim eden kimi kitaplar vardır. İronik ya da örtük bir metnin taşıyıcısı olmakla birlikte kendini bu kapalılık içinden açımlarken içeriği, sorunsala dönüştüren metinler, 'ideolojik' misyonunu da kendini kuruş biçimiyle çelişmeksizin yerine getirir. Böylesi metinler, insana öyle bir şey yapar ki başa çıkmak mümkün olmaz. Rüyalar ... Devamını görmek için bkz. | |
Filiz Koçali, "Sen gülerken Havva, öyle güzeldin ki”, Milliyet, 7 Kasım 2002 Cumartesi Her şeyin başladığı bir an var mı? Her şey böyle başlamıştı cümlesini gönül rahatlığıyla kurabileceği bir an; bir anı, bir hayal, zihinden gelip geçiveren anlık bir düşünce..." Hülya her şeyin nasıl başladığını biliyor artık. Bugünden çalınmış, koparılmış şeyleri, geçmiş zamanın ellerine teslim etmeden anlatmaya çalışıyor; Sen Gülerken... Kitabı okurken, baştan sona bir kadının yaşadığı ve baştan sona bir kadının elinden çıkmış bir hikâye olduğunu anlıyorsunuz. Hikâyenin merkezinde Hülya var gibi ama aslında Havva da, Hülya’nın annesi ve anneannesi de hikâyenin tam ortasında. Ve bütün bu kadınların kaderini birbirine bağlayan bir de erkek var; dede Seyfettin Efendi... Sen Gülerken'in hüzünlü, sorgulayıcı öyküsü, bir kadın yazarı müjdeliyor bize: Ayşe Özmen... Hakkında fazla bir şey bilmiyoruz. Kitap kapağında yalnızca "Ayşe Özmen 1956 yılında doğdu... Devamını görmek için bkz. | |
Oral Çalışlar, Cumhuriyet, 7 Aralık 2002 Ayşe Özmen, bir kadın. İlk gençlik yıllarından itibaren yaşamının önemli bir kısmı sosyalist siyasi mücadelenin içinde geçmiş. 1980 öncesi gençlik hareketinin içindeki yolculuğuyla, kendi kadın tarihine yolculuğu bir arada sürüyor. Sen Gülerken bir anı mı, anılarla bezenmiş bir roman mı? Ne kadarı gerçek ne kadarı hayal? Kitabı bir solukta okuyunca, bu ayrımların çok da önemli olmadığı sonucuna varırsınız. Sen Gülerken, bir hesaplaşma. Ayşe Özmen, aile içi cinsel tacizi gündeme getiriyor. Kitabın kahramanı Hülya'nın bir soru işaretiyle kafasında şimşekler çakıyor ve evin beslemesi Havva'nın ölümünü araştırmaya başlıyor. Havva'nın ardından çıktığı yolculuğun sonunda dedesinin bir tacizci olduğu sonucuna varıyor. Sorgulama sürerken, annesine, kendisine yönelik tacizleri de anımsamaya başlıyor. Sen Gülerken etkili bir edebi metin. Belki de birçok kadının yaşadığı ve dillendiremediği gerçekler bu kitapla gün... Devamını görmek için bkz. | |
A. Ömer Türkeş, “Şiddet benzerlikleri”, Virgül, Sayı 59, Şubat 2003 Zaman zaman gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine sansasyonel başlıklarla yansıyan ve anlaşılması güç bir iştahla anlatılan ensest ya da aile içi cinsel taciz vakaları, insana ve topluma en duyarlı entelektüel faaliyet olması gereken edebiyata, konumuz özelinde romana çok az yansımıştır Türkiye’de. Oysa, henüz romanın emekleme devrinde konuya ilgi gösterilmiş, Şemseddin Sami Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ta (1872), Ahmed Midhat Esaret’te (1871) sonu ölümle biten trajediler yazmışlardı. Çünkü en büyük günahtı ensest. Reşat Enis’in Afrodit Buhurdanında Bir Kadın’ında (1937) da geçilmez bir sınırdı o. Yakın dönemde yayımlanan romanlara bakarsak... Veysel Dikmen’in Düşlerin Şarkısı Yok ve Gözyaşlarımı Size Bırakıyorum, İbrahim Altun’un Günahsız, Solmaz Kâmuran’ın Kirâze romanlarında farklı trajediler etrafında anılan ensest, Aysel Özdemir’in Cahide, İnci Ar... Devamını görmek için bkz. | |
Nermin Sayın, "Seçilmiş kitaplar", Dünya Kitap, 25 Ekim 2002 Ayşe Özmen'in Sen Gülerken'i, epi topu 135 sayfalık bir kitap... Görüntüsü ile bir solukta okunuverecek bir roman olarak algılanmaya müsait. Fakat daha ilk cümlelerden bu kanının hatalı olduğunu duyumsatıyor yazar, muhatabına. Çünkü sayfalarda sizi bekleyen anlatı, romanın kahramanı Hülya'nın deyişiyle "zor bir yüzleşme süreci". Ayşe Özmen'in kitabının belkemiği, aile hikâyelerinin, ona mensup tüm bireylerin DNA'sında yer aldığı varsayımı. Buna göre, daha biz doğmadan, ailemizin herhangi bir ferdinin başına gelen olağanüstü bir olay –iyi veyahut kötü– bizim yaşamımızda da sinsi sinsi yer alıyor. Hatta biz genellikle bunun farkında bile olmuyoruz. Fakat fotoğraflar, giysiler, eşyalar, tavanaraları, aile büyüklerinin imaları ya da anlamlandıramadığımız bir cümle ve benzeri şeyler bize o ailevi doğum lekesinin varlığını kanıtlayabiliyor. Bazılarımız çıplak gözle görünmeyen bu ipuçlarını biriktirip ... Devamını görmek için bkz. | |
Şadiye Dönümcü, "Serçe ve Güvercinlerindir Gökyüzü… Rahat Bırakın Onları", bianet, 11 Aralık 2010 Aile içindeki çocuğun ya da gencin ailenin diğer bir üyesinin cinsel şiddetine maruz kalması yani ensest, dünyanın her yerinde var olan ve görmezlikten gelinen aslında çok yaygın ama kayıtlara geçmeyen ve saptanması güç bir toplum sağlığı sorunu. Ensest, tabu olduğundan dünyanın her yerinde dillendirilmez, kağıda dökülmez, kayda alınmaz. Bu yüzden ensest'e ilişkin bilimsel ve sanatsal çalışmalar da çok sınırlıdır. Ülkemizde ensest konusunda yapılan 'bilimsel alan çalışma' sayısının çok az olduğu, Nüfusbilim Derneği'nce gerçekleştirilen "Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak" başlıklı çalışma ile Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nce gerçekleştirilen "Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması- 2008" çalışmasının anlamlı olduğunu biliyorum. Ülkemizde de ensest sorununu merkezine alan sanatsal çalışmaların sayıs... Devamını görmek için bkz. | |
|